Hadis kelimesi sözlükte haber, söz, yeni gibi anlamlara gelir. Kur’ân-ı Kerim’de “hadis” kelimesi 23 ayette tekil, 5 ayette ise çoğul olarak geçer. “el-Hadîs/Hadis” şeklinde tekil olarak geçtiği 10 ayette “Kur’ân veya Kur’ân ayeti”[1], 5 ayette “Peygamber kıssası”[2], 1 ayette “Peygamber’e karşı gelen müşriklerin fiilleri”[3], 3 ayette “Kur’ân’dan başka bir konu/söz”[4], 1 ayette “sohbet”[5], 1 ayette “Yahudi ve münafıklara yapılan açıklama ve uyarı”[6], 1 ayette “Mekkeli müşrikler tarafından uydurulan asılsız hikâyeler”[7] sadece 1 ayette ise “Hz. Peygamber’in hadisi”[8] anlamında kullanılmaktadır. Bu ayette “ve iz eserre’n-nebiyyü ilâ ba’di ezvâcihî hadisen / Hani, peygamber eşlerinden birine (Hafsa’ya) gizli bir şey söylemişti” buyrularak Hz. Peygamber’in sözünden/hadisinden bahsedilmektedir.
Hadis kelimesi 5 ayette ise çoğul olarak geçmekte, bunlardan üçünde “rüyalar ve rüyaları yorumlamak”[9], ikisinde ise “helâk edilen önceki toplumların ibretlik hikâyeleri/durumları”[10] anlamında zikredilir.
Görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerim’de “hadis” kelimesi sadece Tahrim suresi 3. ayette “Hz. Peygamber’in hadisi” anlamında kullanılmaktadır. Ancak Türkçe bazı mealler ile bir kısım açıklamalarda, bazı ayetlerde yer alan “fe bi eyyi hadisin ba‘dehû yü’minûn”[11] ifadesine “Hz. Peygamber’in hadisi” olarak meal verilmektedir ancak bu meallendirme isabetli değildir. Nitekim “Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bi’l-hakki fe bi eyyi hadîsin ba’dallahi ve âyâtihî yü’minûn”[12] ayeti Türkçeye “Allah’tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise iman ediyorlar.” şeklinde tercüme edilerek ayetteki “hadis” kelimesine “Hz. Peygamber’in hadisi” anlamı verilmektedir. Daha sonra ise Kur’ân’ın yanında ayrıca hadislere iman etmenin şirk olacağı ima edilerek, bu ayette açık bir biçimde Allah’a ve onun ayetlerine karşılık hadise inanmaktan söz edildiği öne sürülmektedir. Böylece Allah’ın ayetleri yanında ayrıca hadislere iman etmenin Kur’ân’da yasaklandığı gibi temelsiz bir iddiada bulunulmaktadır.[13] Halbuki ayette yer alan “fe bi eyyi hadisin ba‘dallah” ifadesindeki “hadis” kelimesinin Hz. Peygamber’in hadisi ile herhangi bir ilgisi yoktur. Nitekim hiçbir tefsir âlimi ayette yer alan “hadis” kelimesini “Hz. Peygamber’in hadisi” şeklinde anlamamıştır. Yaşar Nuri Öztürk’ün Kur’an’daki İslam adlı çalışması dışında Türkçe meallerde de bu anlamı veren başka bir kimse bilinmemektedir. Dolayısıyla, önce ayette geçen “hadis” kelimesine yanlış anlam verilmiş, daha sonra da ayet hatalı şekilde yorumlanmıştır. Ayetin bağlamının da Hz. Peygamber’in hadisi ile herhangi bir ilgisi yoktur. Zira önceki ayetlerde göklerde ve yerde, insanın yaratılışında, yeryüzüne yaydığı canlıların yaratılışında, gece ve gündüzün değişmesinde ibretler bulunduğuna dikkat çekilir. Ardından Allah’ın varlığına ve birliğine delil olan bu gerçeklere inanmayanların neye inanacakları sorulur. Dolayısıyla ilgili ayetler Hz. Peygamber veya hadislerinden değil Allah’ın kudreti, yüceliği, varlığı ve birliğine inanmayıp bunun karşısında yer alan batıl sözlere/haberlere ve iddialara inanmanın geçersizliğinden bahsetmektedir. Bu ayetler, müşriklerin tevhid inancına karşı taassuplarını anlatan sonraki ayetlere giriş mahiyetindedir. Nitekim sonraki ayetlerde tevhide karşı mücadele eden müşriklerin davranışlarından bahsedilir. Sözü edilen ayetlerin bütünü dikkate alındığında, buradaki “hadis” kelimesini Hz. Peygamber veya onun hadisleri olarak yorumlamaya müsait bir bağlam/söz akışı bulunmadığı görülür. Bu sebeple, sözü edilen ayetin hadislere iman etmeyi yasakladığı iddiası son derece yanlış bir yaklaşımdır. Buna göre, “Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bi’l-hak fe bi eyyi hadîsin ba‘dehû yü’minûn” ayetinin mealinin “İşte bunlar sana okuduğumuz Allah’ın ayetleridir. Allah’tan ve onun ayetlerinden sonra (buna değil de) hangi habere inanacaklar” şeklinde olması gerekir.
A’râf suresi 185. ve Mürselât suresi 50. ayetlerde de Câsiye suresi 6. ayetteki ifadeye benzer bir durum söz konusudur. A’râf suresi 185. ayette göklerin ve yerin hükümranlığının Allah’a ait olduğuna, yarattığı her varlıkta ibretler bulunduğuna ve ölümün yakında geleceğine dikkat çekildikten sonra “fe bi eyyi hadisin yü’minûn / onlar bunca öğüde inanmayacaklar da hangi söze inanacaklar?” buyrulur.
Mürselât suresinin sonunda 50. ayette de hadis kelimesi geçmekte “fe bi eyyi hadîsin ba‘dehû yü’minûn / Peki onlar (müşrikler) bu beyana (Kur’ân’a) inanmayacaklar da hangi kelama inanacaklar?” buyrulur. Ayette yer alan “hadis” kelimesine gerek surenin konusu gerekse bağlamı dikkate alındığında “hangi hadise inanacaklar” şeklinde meal verilmesi uygun değildir. Zira surede kıyametin mutlaka gerçekleşeceği ve ahiret hayatında inanmayanlara uygulanacak azap ile Allah’a karşı gelmekten sakınanlara (müttakiler) sunulacak hayat tarzına temas edilir. Surenin son kısmında ise inanmayanların Allah’a boyun eğmedikleri ifade edilir ve sure “Peki onlar (müşrikler) bu beyana (Kur’ân’a) inanmayacaklar da hangi kelama inanacaklar?” mealindeki ayetle sona erer (45-50). Surede inkârcıların ebedî hayattaki hüsranlarının büyüklüğünü vurgulamak üzere, “Dinî gerçekleri yalan sayanların o gün vay haline!” manasındaki cümle on defa tekrarlanır. Görüldüğü üzere, surede Hz. Peygamber ve hadisleri ile ilgili ima yoluyla bile bir bilgi söz konusu değildir. Bu ayetlerin muhatapları Kur’ân-ı Kerîm’e iman etmeyenlerdir. Hz. Peygamber döneminde Kur’ân’ı inkâr edip Peygamber’in hadislerine tutunan herhangi bir topluluk yoktur. Zaten böyle bir topluluğun var olabileceğini düşünmek de bir mantık hatasıdır. Dolayısıyla sözü edilen ayette yer alan “hadis” kelimesinin Hz. Peygamber’in hadisleriyle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Tekrar vurgulamak gerekirse, bu ayette yer alan “hadis” kelimesi ile hadislere iman etmenin yasaklandığı iddiası son derece yanlış bir yaklaşımdır.
Bağlamı dikkate alınmadan “Hz. Peygamber’in hadisi” şeklinde hatalı tercüme edilen bir başka ayet ise Lokmân suresinde yer alır. Nitekim bazı yorumlarda Lokman suresi 6. ayette geçen “lehve’l-hadis” ifadesindeki hadis kelimesine “Hz. Peygamber’in hadisi” anlamı verilerek “hadis eğlencesi” şeklinde tercüme edilmiş olması büyük bir gaflet ve talihsizliktir. Halbuki söz konusu ayet, insanları Allah yolundan saptırmak ve dosdoğru yolu alay konusu yapmak maksadıyla birtakım asılsız hikâyeler ve masallar anlatan Mekkeli müşriklerden söz etmektedir. Ayette zikredilen “lehve’l-hadis” ile insanları Allah yolundan saptırmak amacıyla Nadr b. Hâris gibi Mekkeli müşrikler tarafından uydurulan asılsız hikâyeler kastedilir.[14] Bir sonraki 7. ayette, büyüklük taslayarak küstahça Allah’ın ayetlerinden yüz çeviren kimseden bahsedilmesi de bu durumu destekler. Dolayısıyla ayette zikredilen hadis kelimesini terim anlamında kullanıp “hadis oyununu satın alırlar” şeklinde meallendirmek ayeti bağlamından koparmak anlamına gelir. Ayette yer alan “lehve’l-hadis” ifadesinin de Hz. Peygamber’in hadisiyle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Müslüman bir zihnin Hz. Peygamber’in hadislerinin lehv/eğlence olabileceğini hatırına getirmesi düşünülemez.
Sonuç olarak Tahrim suresi 3. ayet dışında Kur’ân’da gerek tekil olarak “hadis”, gerekse çoğulu “ehâdîs” kelimelerinden herhangi birinin “Hz. Peygamber’in hadisi” anlamında kullanımı söz konusu değildir. Dolayısıyla Tahrim suresi 3. ayet hariç zikredilen ayetlerdeki “hadis” veya “ehâdîs” kelimelerinin “Hz. Peygamber’in hadisi” olarak nitelenmesi ve bunu esas alan açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır.
Dipnotlar:
1- en-Nisâ 4/87; el-A’râf 7/185; Yusuf 12/111; el-Kehf 18/6; ez-Zümer 39/23; et-Tûr 52/34; en-Necm 53/59; el-Vâkıa 56/81; Kalem 68/44; el-Mürselât 77/50.
2- Tâhâ 20/9; ez-Zâriyât 51/24; Nâziât 79/15; el-Burûc 85/17; el-Ğâşiye 88/1.
3- en-Nisâ 4/42.
4- en-Nisâ 4/140; el-Enâm 6/68; el-Câsiye 45/6.
5- el-Ahzâb 33/53.
6- en-Nisâ 4/78.
7- Lokmân 31/6.
8- et-Tahrim 66/3.
9- Yusuf 12/6, 21, 101.
10- el-Mü’minûn 23/44; Sebe’ 34/19.
11- el-Câsiye 45/6; el-A’râf 7/185; el-Mürselât 77/50.
12- el-Câsiye 45/6.
13- Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an’daki İslam, s. 264-265.
14- Lehve’l-hadis ile büyüklük taslayarak Allah’ın ayetlerinden yüz çeviren ve Allah yolundan saptırmak amacıyla asılsız hikâyeler uyduran Nadr b. Hâris gibi kimseler kastedildiği hakkında bk. Ebû Mansur el-Mâturûdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi (çev. Yusuf Şevki Yavuz-Fâdıl Ayuğan), Ensar Yayınları, İstanbul 2019, XI, 259-260; Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’ân (çev. M. Beşir Eryarsoy), Buruc Yayınları, İstanbul 2002, XIII, 556-557.
Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.