Güncel Hadis Meseleleri 15: Hz. Ebu Bekir gibi ilk Müslümanların nispeten az hadis rivayet etmesi nasıl anlaşılmalıdır?

İnsanlar nasıl birçok açıdan birbirinden ayrılıyorsa, sahabe nesli de kendi içinde kabiliyetleri, imkânları ve hassasiyetleri açısından farklılıklar gösterir. Bu farklılıkların hadis rivayetine de yansıması kaçınılmazdır. Elbette, Hz. Peygamber’in “Benden bir hadis işitip onu kavrayıp işitmeyenlere ulaştıranların Allah yüzünü ak etsin.” (Tirmizî, İlim, 7) sözüne muhatap olan sahabe nesli için, Hz. Peygamber’in sözlerini ve uygulamalarını sonraki nesillere ulaştırmak gerektiği konusunda bir ihtilaf yoktur. Fakat Hz. Peygamber’le vakit geçirme süreleri, ona ulaşma ve onun söz ve fiillerine şahit olma ya da Hz. Peygamber’den duyduklarını ve öğrendiklerini başkalarına aktarma imkânları, hayatlarında karşılaştıkları hâdiseler ve üstlendikleri görevler gibi noktalardaki farklılıklar hadis rivayetleri ile meşguliyetlerini etkileşmiştir.

Bununla birlikte, çok hadis rivayet edenlerin Hz. Peygamber’e yakın olmadığını iddia etmek, temelsiz bir genelleme olacaktır. Zira kendilerinden binden fazla hadis rivayet edilen yedi sahabiye baktığımızda, hepsinin Hz. Peygamber’e yakın ve ona kolayca ulaşma imkânı bulunan kişiler olduğu görülür. Meselâ, bu yedi isimden biri olan ve Hz. Peygamber’in Medine döneminin tamamını birlikte geçirdiği eşi Hz. Âişe, birçok olaya ilk elden şahit olmuştur. Yine bu isimlerden Enes b. Mâlik, hicretin ilk yılından itibaren Hz. Peygamber’in yanından ayrılmamıştır. Benzer şekilde Abdullah b. Abbas ise Hz. Peygamber’in amca oğludur; teyzesi Hz. Meymûne de Hz. Peygamber’in eşlerinden biridir. Bu yakınlık sayesinde Hz. Peygamber’in evine rahatlıkla girip çıkabilmiştir. Nitekim, yanında kaldığı bir gece Hz. Peygamber’in solunda namaza durduğunu ve Hz. Peygamber’in onu tutarak sağ tarafına geçirdiğini aktarır ki böyle bir hâdise yaşanmasını sağlayan kişisel yakınlıklarıdır. Çok hadis rivayet edenlerden bir diğer isim Abdullah b. Ömer ise Hz. Peygamber’in en yakındaki sahabilerden Hz. Ömer’in oğlu olmasının yanı sıra ablası Hz. Hafsa da Rasûlullah’ın (sav) eşlerindendir. Kendisinde binden fazla hadis nakledilen diğer üç kişi de Hz. Peygamber’le benzer türde yakınlıklara sahiptir. Dolayısıyla kendisinden en fazla hadisin bugüne ulaştığı kişilerin Hz. Peygamber’e yakın isimler olmadığı iddiası doğru değildir.

Öte yandan, muhtemelen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi yaşça büyük ve İslam’a giriş açısından öncelikli sahabenin, kendisinden en fazla hadisin nakledildiği yedi kişi arasında yer almaması dikkat çekebilir.  Hz. Peygamber’e yakın ve yaşça büyük bu isimlerin hadis rivayet sayılarının farklılık arz etmesinin makul izahları vardır. Elbette, ilk Müslümanlardan olan Hz. Ebu Bekir’in, Hz. Peygamber’in en yakın arkadaşı olması, birçok olaya yakından şahitlik etmesini sağlamıştır. Hz. Peygamber’in hicret arkadaşı olan Hz. Ebu Bekir, Efendimizin vefatından önceki rahatsızlığı sırasında, namaz kıldırma görevini üstlenecek kadar güven duyduğu bir şahsiyettir. Bununla birlikte, Efendimizin vefatının ardından halife seçilmiş; yaşanan çeşitli çekişmeleri yatıştırmak, İslam’ın esaslarından biri olan zekât vermeyi reddederek isyan eden kabilelerle mücadele etmek, Hz. Peygamber döneminde vahyolundukça parça parça ezberlenen ve yazılan Kur’an ayetlerini Mushaf halinde bir araya getirmek için komisyon oluşturmak gibi acil ve sorumluluğu büyük görevler üstlenmiştir.

Benzer bir durumu ikinci halife Hz. Ömer’e baktığımızda da görmekteyiz. Onun döneminde İslam coğrafyası hızla genişlemiş, Kudüs ve İran dahil olmak üzere önemli bölgeler fethedilmiş; hicrî takvim ve divan sisteminin kullanılmaya başlanması gibi genişleyen İslam devletinin ihtiyaç duyduğu yeni düzenlemeler yapılmıştır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in halifeliği dönemindeki bu zorlu şartlar, sonraki iki halife için de geçerlidir. Dolayısıyla, birçok sorumlulukları bulunan halifelerin vakitlerini hadis eğitim ve öğretimine ayırmaları mümkün olmamıştır.  Ancak hutbe ve vaazlarında ya da yeri geldikçe, yani sorulara cevap verirken veya önlerine getirilen meseleleri çözerken Hz. Peygamber’in sözlerini ve uygulamalarını nakletmişlerdir. Özetle, alınan idarî görevler ve bundan kaynaklanan meşguliyetleri, rivayet ettikleri hadis sayısına doğrudan etkide bulunmuştur. Yine de üstlendikleri göreve ve tüm sorumluluklarına rağmen, rivayet ettikleri hadis sayıları hiç de az değildir. Nitekim Hz. Ali’den 586, Hz. Ömer’den 537 hadis nakledilmiştir. Hz. Ebu Bekir’den aktarılan hadis sayısı 142, Hz. Osman’dan ise 146’dır.

Hz. Peygamber’e en yakın isimler de dahil olmak üzere sahabenin hadis rivayet sayılarının farklılık arz etmesinin tek nedeni, elbette sadece üstlendikleri idarî görevler değildir. Aynı zamanda, Hz. Peygamber’e en yakın isimlerin önemli bir kısmının onunla aynı ya da yakın yaşta olmaları sebebiyle vefatları ile Hz. Peygamber’in ahirete irtihali arasında çok fazla zaman geçmemiştir. Meselâ, Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’den sonra yalnızca iki yıl; Hz. Ömer ise on iki yıl yaşamıştır. Dolayısıyla, hadis nakletme fırsatları daha az olmuş hem de daha az sayıda kişi kendilerinden hadis dinleyebilmiştir. Oysa, bir kişinin rivayet ettiği hadislerin sayıca fazla olması için hem çok sayıda hadis bilmesi hem de bu hadisleri kendisinden duyup nakledecek çok sayıda kimsenin bulunması gereklidir. Bu durum da genellikle, hadis meclisleri düzenlemek veya uzun yıllar yaşamak suretiyle birçok kişinin kendilerinden istifade etmesiyle mümkün olmaktadır. Yaşça büyük sahabe bu imkânlara sahip olamamıştır. Oysa, Hz. Âişe, Hz. Peygamber’in vefatından sonra 47 yıl yaşamış, birçok kişinin kendisine yönelttiği soruları cevaplamış, böylece rivayet ettiği hadisler çok sayıda insana ulaşabilmiştir. Yine, Hz. Peygamber’den en fazla hadis nakleden isimlerden Enes b. Mâlik ve Abdullah b. Abbas, sırasıyla Hz. Peygamber’in vefatından sonra 82 ve 57 yıl yaşamış; hadis rivayetinin sistemli bir ilim dalı haline gelmesini sağlayan düzenli hadis meclislerinde çok sayıda öğrenciye hadis nakletmişlerdir.

Ashâb-ı kirâm, Hz. Peygamber’in söylediklerini öğrenmeye çalışmış ve dikkatle dinlemiştir. Nitekim, Üsâme b. Şerîk, ashâbın Hz. Peygamber’i sanki başlarının üstünde kuş varmış gibi pür dikkat dinlediklerini aktarmaktadır. (Ebu Dâvûd, Tıb, 1) Öte taraftan her ilim dalında olduğu gibi, hadis öğrenme konusunda da birtakım kişisel farklılıklar etkili olmuştur. Meselâ, bazı isimler sadece Hz. Peygamber’i dinleyerek değil, onu yakından takip edip kendisine sorular sorarak hatta yalnız Hz. Peygamber’e değil onunla birlikte birçok olaya şahit olan sahabeye başvurarak bilgi edinmeye çalışmıştır. Nitekim, Hz. Peygamber de bu gibi kişilerin gayretini takdir etmiştir. Örneğin, hadis öğrenme konusundaki gayretiyle bilinen Ebu Hüreyre’ye bir sorusuna cevaben “Senin ilme/hadise iştiyakın nedeniyle bu soruyu soracağını biliyordum.” (Buhârî, İlim, 33) buyurmuştur.

Dört halife gibi, Hz. Peygamber’le uzun süre vakit geçirmiş yaşça büyük sahabenin en çok hadis nakleden yedi kişi arasında yer almaması, bazı oryantalistlerin dikkatini çekmiştir. Meselâ, Alman oryantalist Johann Fück de muksirunun daha ziyade yaşça küçük sahabeden olmasını, hadisçilerin dürüstlüklerinin bir delili kabul eder. Sonuç olarak, çok hadis rivayet edenlerin Hz. Peygamber’e yakın olmadığı iddiası doğru değildir. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi ilk Hz. Peygamber’e çok yakın ve yaşça büyük sahabeden gelen hadis sayısı da düşünüldüğü kadar az değildir. Ayrıca kendisinden çok sayıda hadis nakledilen, isimlerden Hz. Aişe’nin Hz. Ebu Bekir’in kızı, Abdullah b. Ömer’in ise Hz. Ömer’in oğlu olduğunu ve onların hadis bilgisinde bu yakınlıkların etkisini de göz önünde bulundurmalıyız.


Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.