Güncel Hadis Meseleleri 20: Kadınların “Fitne” Olarak Nitelendiği Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Bir sözü anlamak, öncelikle kelimelere sözü söyleyenin yüklediği ve kastettiği anlamları vermekle başlar. Bu durum, başka bir dilde söylenmiş sözler için daha fazla önem arz eder. Zira bazen iki dildeki ortak kelimelere yüklenen anlamlar, kültürlere göre değişebilir ya da iki dil arasında gerçekleşen kelime alışverişlerinde kelimeler anlam genişlemesine veya daralmasına uğrayabilir. Türkçeye Batı dillerinden geçmiş birçok kelime için bu durum geçerlidir. Mesela, İngilizcede “makam” anlamına da gelen “ofis” (office) kelimesi, Türkçeye geçerken anlam daralmasına uğrayarak sadece çalışma yeri/odası manasını korumuştur. Bazen bu geçişlerde anlamın tamamen değiştiği de görülür. Örneğin, Arapçada “yabancı, misafir” gibi anlamlara gelen “garîb” kelimesi Türkçede “tuhaf, acayip” karşılığını kazanmıştır. Dolayısıyla hadislerde yer alan ve Türkçeye de geçmiş Arapça kelimeler yorumlanırken, Türkçede kazandıkları anlamları değil de Arapçadaki asıl anlamları dikkate alınmalıdır. Örneğin, Arapçada “karşılık”, “ödül” anlamlarına da gelen “ceza” kelimesi Türkçede yalnız olumsuz manada kullanılmaktadır. Başka bir örnek olarak “bela” kelimesini de düşünebiliriz. Arapçada imtihan anlamına gelen bu kelime Türkçede yine tamamen olumsuz bir manada kullanılır. Benzer şekilde Türkçeye Arapçadan geçen “fitne” kelimesi dilimizde olumsuz anlamda kullanılsa da Arapçada temel anlamı “imtihan/sınav”dır. Gerçek gümüşü sahtesinden ayırt etmek de (test etmek üzere ateşe sokmak) fitne kelimesi ile aynı kökten gelen “f-t-n” fiiliyle ifade edilmektedir. [1] “Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım.” (Buhârî, Nikâh, 17) hadisinde geçen “fitne” kelimesini de bu söylenenler ışığında anlamak gerekir.

Kur’ân-ı Kerîm’de de mal ve çocukların insanlar için birer fitne yani sınav olduğu belirtilir. [2] Nitekim günlük hayatta, insanların mal ve çocuklarına aşırı düşkünlükleri nedeniyle haram-helâl sınırını aşabildikleri, haksızlıklar yapabildikleri sıklıkla görülmektedir. Benzer şekilde, hadiste kadının erkekler için fitne olarak nitelendirilmesi, kadınların varoluşsal bir eksikliğine değil, erkeklerin kadınlara yönelik zaaflarıyla imtihan edileceklerine işaret eden bir uyarıdır. Nitekim üstünlüğün ancak takva ile gerçekleşeceğini bildiren (Hucurât, 49/13) bir din olarak İslam’ın erkek ya da kadın cinsini özleri itibariyle zararlı veya aşağı görmesi düşünülemez. Bu noktada “erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım” hadisinde “daha zararlı” ifadesi de kadının özü itibariyle zararlı bir varlık olduğunu değil erkek nefsi için zorlayıcı bir imtihan olduğunu, erkeklerin kadınlar nedeniyle günaha düşme ihtimalini gösterir. Tekrar etmek gerekirse ne kadın ne erkek özü itibariyle eksik, kusurlu varlıklardır. Bilâkis, Kur’an’da kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın insanın en güzel şekilde yaratıldığı ancak iman edip salih ameller işleyenler dışındakilerin en aşağı seviyeye indirildiği bildirilmektedir. [3] Dolayısıyla bir insanın üstün ya da aşağı kabul edilmesini belirleyen cinsiyeti değil; takvası, imanı ve salih amelidir. 

Zaman zaman yaptığımız bir hata, yaşadığımız çağın tartışmalarının etkisiyle, ayet ve hadisleri bugünün duyarlılıkları ve standartlarına göre değerlendirmektir. Hâlbuki Kur’an’a kadın-erkek meselesinden bağımsız bakıldığında, insanın genel anlamda “zalim”, “câhil”, “nankör” gibi sıfatlarla anıldığı görülür. (Ahzâb 33/72; İnsan 76/3) Nasıl ki bu sıfatlar, insanın özünde değersiz olduğunu göstermiyor, bilâkis yatkın olduğu ve potansiyelini gerçekleştirmesini engelleyebilecek kusurlara işaret ediyorsa, aynı şekilde kadınlarla ilgili uyarılar da onların özleri itibariyle değersiz olduğu anlamına gelmez. 

Son olarak, fitne kelimesinin Arapçadaki anlamını bilmeyen bir kişi dahi, Kur’an-Sünnet bütünlüğünü dikkate alır ve bu tür rivayetleri Hz. Peygamber’in sünneti ışığında anlamaya çalışırsa daha isabetli ve sağduyulu neticelere ulaşabilir. Nitekim Hz. Peygamber’in hayatına bakıldığında Hudeybiye dönüşü, yapılan anlaşmadan memnun olmayan sahabenin Hz. Peygamber’in “Kurbanınızı kesin ve tıraş olun” emrine uyma konusundaki gönülsüzlüğü karşısında, Ümmü Seleme annemiz “Ey Allah’ın Resûlü! Sen çık, kimseyle konuşma, önce kendi kurbanını kes, sonra berberini çağırıp saçını tıraş et. Onlar seni görünce sana tâbi olurlar” şeklinde tavsiyede bulunmuştur. (Buhârî, Şurût, 15) Hz. Peygamber eşinin tavsiyesine uymuş ve gerçekten de sahabîler Hz. Peygamber’i takip etmişlerdir. Burada Hz. Peygamber’in eşi ile istişare etmesi ve görüşüne değer vermesi kadınlarla ilgili hadisleri anlarken göz önünde bulundurulması gereken sünnetlerdendir. Yine Hz. Peygamber’in sadece erkeklerden değil kadınlardan da biat alması, onların toplumdaki önemine işaret eder (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 44/618). Son olarak Hz. Peygamber’in ilk vahiy sonrası yaşadığı telaş ve endişeyi yatıştıranın ve nübüvvetini ilk kabul edenin eşi Hz. Hatice, yani bir kadın olduğunu da unutmayalım.

Dipnotlar:
1- Zemahşerî, el-Fâik fî garîbi’l-hadîs ve’l-âsâr, nşr. ʿAli Muhammed Bicâvî - Muhammed Ebû Fazl İbrahim, Beyrut: Dârü’l-Maʿrife, ty. 3/86.
2- “Mal ve çocuklarınızın sizin için birer fitne (imtihan) olduğunu ve büyük mükâfatın Allah katında bulunduğunu bilin” (Enfâl, 8/28).
3- Tîn, 95/4-6.


Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.