Güncel Hadis Meseleleri 21: Hz. Peygamber Kur’an Dışında Vahiy Almış mıdır?

Bir insanın peygamber olması, Yüce Allah’ın o kişiyi vahiy göndermek üzere seçmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle bütün peygamberler vahiy alır. Rasûlullah’ın (sav) aldığı Kur’an vahyi, onun gözetiminde ashâb tarafından ezberlenmiş ve kaydedilmiş, vefatının ardından da Mushaf olarak bir araya getirilmiştir. Hz. Peygamber’in Mushaf’ta toplanan Kur’an metni dışında vahiy alması meselesi ise ilk dönemlerden itibaren İslam âlimlerinin gündeminde olmuş; bazı âlimler sünnetin tamamının, bazıları ise bir kısmının vahye dayandığını savunmuştur. Dolayısıyla İslami ilimler geleneğinde, sünnetin vahye dayandığı -yani Hz. Peygamber’in Kur’an dışında da vahiy aldığı- hususunda görüş birliği vardır; ihtilâf ise sünnetin ne kadarının vahiy kaynaklı olduğu konusundadır. Bununla birlikte, yakın dönemde Hz. Peygamber’in Kur’an dışında vahiy almadığını, vahyin Kur’an’dan ibaret olduğunu iddia eden kişi ve grupların ortaya çıktığı görülmektedir.

Kur’an dışı vahyin varlığını reddetmek, aslında bizzat Kur’an’a aykırı bir durum arz eder. Zira Kur’an’da Hz. Peygamber’e Yüce Allah tarafından iletilen bazı bilgilerden bahsedilmekte fakat bunlar Kur’an’da bir ayet olarak yer almamaktadır. Meselâ kıblenin Mescid-i Harâm olarak belirlenmesi Kur’an vahyiyle emredilmiştir; ancak ondan önce Mescid i Aksâ’ya yönelmek gerektiğine dair Kur’an’da herhangi bir ayet bulunmamaktadır. Bu durumda ilk kıble olarak Mescid-i Aksâ’nın belirlenmesinin Hz. Peygamber’e gelen Kur’an dışı vahiyle gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır. [1] Nitekim namaz ilgili bazı hadisler de bu çıkarımı desteklemektedir. Çünkü Kur’an’daki namaz kılma emrini hayata geçirebilmek için, Kur’an’da bahsedilen rükû ve secdede neler okunacağını öğrenmek için ya da namazın günde kaç vakit kılınacağı bilgisi için açıklamalara ihtiyaç vardır. Bu açıklamalar ve ayrıntılar Kur’an’da yer almaz. Cebrâil (as) bunları Hz. Peygamber’e öğretmiş, Rasûlullah da (sav) “Namazı benden gördüğünüz gibi kılın” (Buhârî, Ezan, 18) buyurarak ümmetine aktarmıştır. [2]

Hz. Peygamber’in başka birçok hadisinde, Cebrâil’in kendisine gelerek bilgi getirdiği açıkça ifade edilmektedir. Meselâ Cebrâil’in Hz. Peygamber’e namazdayken ayakkabılarında necâset bulunduğunu haber verdiğine dair bir hadiste, Hz. Peygamber açıkça “Cebrâîl bana geldi ve onlarda necâset bulunduğunu haber verdi.” buyurmaktadır. (Ebû Dâvûd, “Salât”, 88) Hz. Peygamber, başka bir hadisinde ise “Cebrâil bana komşu hakkını o kadar tavsiye etti ki sonunda komşuyu mirasçı kılacak sandım” (Buhârî, Edeb, 28) demiştir. Komşu hakkı ile ilgili yalnız bir ayet [3] bulunduğuna göre bu tavsiyelerin Kur’an dışı vahiy olduğu ortaya çıkmaktadır. Cebrâil’in insan suretinde gelerek Hz. Peygamber’e iman, ihsan, kıyamet gibi konularda sorular sormasını aktaran ve “Cibrîl Hadisi” olarak bilinen hâdise de Kur’an dışı vahyin Hz. Peygamber’in ve sahâbenin hayatındaki yerini gösteren bir diğer örnektir. Nitekim hadisin sonunda Efendimiz, söz konusu soruların yöneltilmesine şahit olan sahâbeye “O (gelen) Cebrâil’di, size dininizi öğretmek üzere geldi.” buyurmuştur. (Müslim, İmân, 1)

Hz. Peygamber’in Kur’an dışında vahiy aldığını gösteren başka bir delil de çok sayıda hadiste; geçmiş milletlerin kıssalarından, gelecekte vuku bulacak bazı olaylar ve kıyamet alâmetlerinden bahsedilmesidir. Geçmiş milletlere dair bazı kıssaların önceki kutsal kitaplarda yer alması, bunların vahiy olmadığını düşündürebilir; ancak diğer din mensuplarının kitaplarında geçmeyen kıssa ve kişilerden bahseden sahih rivayetler bu düşüncenin yanlışlığını göstermektedir. Yine bunların Câhiliye döneminde Araplar arasında bilinen malumat olduğu iddiası da Câhiliye şiiri ve örfü hakkındaki bilgilerimizle örtüşmemektedir. Böylece söz konusu bilgilerin kaynağının ancak vahiy olabileceği ortaya çıkmaktadır. Kısacası sadece ibadetlerin nasıl uygulanacağı konusunda değil gayb kapsamına giren bu tür konularda da Hz. Peygamber’in bilgi kaynağı ancak vahiy olabilir. Benzer şekilde aşere-i mübeşşere olarak bilinen meşhur on sahabî başta olmak üzere bazı sahâbenin cennetle müjdelenmesinin de -bu tür bir akıbet ancak Yüce Allah’ın lütfuyla gerçekleşeceği için- vahye dayandığı açıktır.

Netice olarak, Hz. Peygamber hem Kur’an vahyine hem de Kur’an dışı vahye muhatap olmuştur. Kur’an’ı eksiksiz bir şekilde tebliğ ettiği gibi Kur’an’ın emirlerinin nasıl uygulanacağını da ümmetine çoğunlukla Kur’an dışı vahye dayanarak öğretmiştir. Hatta “Benim bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz” (Buhârî, “Küsûf”, 2) sözünden anlaşıldığı kadarıyla Yüce Allah bazı bilgileri sadece ona hem bir lütuf hem de bir sorumluluk olarak vahyetmiştir. Son olarak şu da belirtilmelidir ki, Hz. Peygamber’in Kur’an dışı vahiy alması söz ve fiillerinin tamamının vahye dayandığı, kendi içtihat ve tercihlerinin bulunmadığı anlamına da gelmemektedir. [4]

Dipnotlar:

1- “وما جعلنا القبلة التي كنت عليها”…
2- Hz. Peygamber’in namazların hangi vakitlerde edâ edileceğini Cebrâil’den (as) öğrenmesi hakkında bkz. Buhârî, Mevâkīt, 1.
3- Nisâ, 4/36.
4- Bu mesele “Hz. Peygamber Kur’an Dışı Vahiy Aldığına Göre Sünnetin Tamamı Vahiy midir?” başlığı altında ele alınacaktır.


Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.