Güncel Hadis Meseleleri 5: “Hüküm ancak Allah’ındır” ayetinden ne anlamalıyız?

“Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesi, biri En‘âm ikisi ise Yusuf suresinde olmak üzere Kur’ân-ı Kerim’de üç ayette yer almıştır. Bu ayetleri tarihte Hâricîler siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için Hz. Ali’ye karşı slogan olarak kullanmışlardır. Son dönemde ise bu ayetler 19. yüzyılın ikinci yarısında Hindistan’da ortaya çıkan Kur’âniyyûn ekolü ve bu ekolün Türkiye’deki yansımaları tarafından “İslâm’ın kaynağının sadece Kur’ân olduğuna” dair yine slogan tarzında delil getirilmektedir. Bu anlayışa göre hadisleri dinde delil kabul etmek, Allah’ın yanında Hz. Peygamber’i de hüküm kaynağı görmek anlamına geleceği için şirk olarak nitelendirilmektedir. Şimdi bu üç ayeti Kur’an-ı Kerim’de yer aldığı bağlamları içerisinde okuyalım ve bunlara yüklenen anlamın neden isabetli olmadığını görelim.

Söz konusu ayetler bütünlük çerçevesinde incelendiğinde gerek Hâricîlerin gerekse Kur’âniyyûn’un ayetlere yükledikleri anlamın isabetli olmadığı görülür. Nitekim En‘âm suresi 57. ayetin tam meali şöyledir: 

“(Ey Peygamber!) Şunu da söyle onlara: ‘Ben rabbimden gelen delile/vahye dayanmaktayım. Oysa siz o delili hükümsüz sayıp reddettiniz. Ayrıca sizin bir an önce gelsin de görelim diye alay edip durduğunuz azabı gerçekleştirmek de benim elimde değil. Azabın vaktini tayin hususunda hüküm ancak Allah’ındır. O en doğru zamanda en doğru hükmü verir. Doğru hüküm vermede Allah gibisi yoktur!”

Görüldüğü gibi bu ayetteki “Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesi, İslam’ın kaynağının sadece Kur’ân olduğu yönünde yorumlanmaya müsait değildir. Ayet, müşriklerin azap talepleri karşısında kararın Allah’a ait olduğunu ifade etmektedir. Nitekim bir sonraki ayette “(Ey Peygamber!) Şunu da söyle onlara: Acele ettiğiniz şey (azab) benim elimde olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmişti.” (En‘âm 6/58) buyrulması da bu durumu teyit etmektedir. Müşriklerin talep ettiği azaba Hz. Peygamber’in değil Allah’ın karar verebileceğinden bahsetmesi sebebiyle ayetin İslam’ın kaynağının sadece Kur’ân olduğuna dair delil olarak zikredilmesi ideolojik bir yaklaşımla ayetin bağlamından koparılmasıdır ve dolayısıyla isabetli değildir. 

“Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesinin yer aldığı ikinci ayet, Yusuf suresinin 40. ayetidir. Bu ayetin öncesinde Hz. Yusuf’un zindan arkadaşlarını tevhid inancına davet ettiği anlatılmaktadır. Hz. Yusuf onlara şöyle hitap etmiştir:

“Ey zindan arkadaşlarım! Şimdi sorarım size, çeşit çeşit tanrılara inanmak mı yoksa mutlak hükümranlık sahibi bir tek Allah’a inanmak mı daha doğru?” Bu davet şu cümlelerle devam eder: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınız tarafından uydurulan birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Haberiniz olsun ki hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte hak din budur.”

Görüldüğü gibi, ayetteki “Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesi yine aynı ayetin içinde açıklanmış, sadece Allah’ı tanrı edinmek ve yalnız ona ibadet etmek anlamına geldiği belirtilmiştir. Söz konusu ifade şirkin temelsiz bir inanç olduğu, ulûhiyetin Allah’a has kılınması gerektiğiyle ilgili Hz. Yusuf’un zindan arkadaşlarına yaptığı bir açıklamadır. Dolayısıyla ayetin İslam’ın kaynağının sadece Kur’ân olduğuna dair delil olarak zikredilmesi yine bağlamından uzaklaştırılması ve manasının çarpıtılmasından ibarettir.

“Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesinin yer aldığı bir diğer ayet, yine Yusuf suresinin 67. ayetidir. Ayette, Hz. Yakub’un kıtlık yıllarında oğullarını Mısır’a gönderirken kalabalık bir yabancı grubu olarak Mısırlıların dikkatini çekmemeleri için onlara yaptığı bir tavsiyeden söz edilmektedir. 

“Evlatlarım! (Şehre) tek kapıdan değil, farklı kapılardan girin. Gerçi tedbir adına ne söylersem söyleyeyim, Allah’ın sizinle ilgili takdirine engel olamam. (Bilin ki) hüküm yalnız Allah’ındır. 

Bu ayette Hz. Yakub’un sözü olan “Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesi, her türlü tedbir alınsa da Allah’ın takdirinin gerçekleşeceğine işaret etmektedir. Nitekim bir sonraki ayette “Fakat bu tedbir onların başına Allah’tan gelebilecek bir şeyi değiştirmeyecek, sadece Yakub’un (oğullarını korumak için) söylemek ihtiyacı duyduğu şeyin yerine getirilmesinden ibaret kalacaktı.” (Yusuf 12/68) buyrulması da bu durumu teyit eder. Başka bir ifadeyle, Hz. Yakub bu sözleriyle tedbirin ilahî takdiri değiştirmeyeceğini hatırlatmaktadır. Dolayısıyla ayetin İslam’ın kaynağının sadece Kur’ân olduğuna dair delil olarak zikredilmesi isabetli değildir.

Zikredilen üç ayetteki “Hüküm ancak Allah’ındır” ifadesinden herhangi birini “Allah tüm ahkâmı Kur’ân’da zikretmiştir, başta hadisler olmak üzere başka bir delile ihtiyaç yoktur” şeklinde anlama imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla söz konusu ayetleri dinde tek hüküm koyma yetkisine sahip olanın Allah, tek kaynağın da Kur’ân olduğu, hadisleri ve sünneti dinde ikinci bir kaynak kabul etmenin Allah’a ortak koşmak yani şirk anlamına geldiği şeklindeki yorum, sözü edilen ayetleri bağlamları dikkate almadan anlayan ideolojik bir yaklaşımın sonucudur. 

Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de yer alan çeşitli ayetlerde, Peygamberimize kitabın yanında hikmetin de verildiği açıklanmıştır. (Nisâ 4/113) Ayrıca Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’i müminlere kitap ve hikmeti öğretmekle vazifelendirdiği zikredilmiştir. (Âl-i İmrân 3/164; Cuma 62/2) Tüm bunlar, Hz. Peygamber’in sünnetinin Kur’an’la birlikte dinin bir diğer kaynağı olduğunu göstermektedir.


Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.