Her An Duru Bir Su Gibi...

25 Aralık 2009

"Allah Teala kullarına lutufkârdır. Onlara her işte kolaylık gösterilmesine memnun olur." (Buhari, İstitabe 4, Edeb 35)

Hayat, meşakkatli, sıkıntılarla dolu bir imtihan salonu. İnsan, bir güçlüğün pençesinden kurtulup tam "işte şimdi rahat ettim" dediğinde başka bir zorluğun etek ucunda buluyor kendini. Maddiyatta tamlık, bütünlük, mükemmellik, beşerin bu dünyadaki hedefi olunca sükût-u hayali de o derece büyük oluyor. Zira varlığın aczi, kemale engel bir yığın probleme gebe bünyesinde.

Her hayat meşgalesinin içinde, koşuşturmacada, karışıklık, kaos ve güçlükte  ademoğlu hep bir başka ademle boğuşuyor. Oysa meseleleri daha da zorlaştıran, içinden çıkılmaz hale getiren, iplere kördüğüm atıp, bir sözle gönülleri inciten, ilişkileri soğutan, nefisleri gazaba sevkeden insanlar, İslamiyetin öngördüğü mümin profiline ters düşüyor.

İlişkileri geren, koparan, kalın duvarları ören değil, dokunduğu her şeyi güzelleştiren, tebessümüyle muhatabı rahatlatan, adımlarını yerdeki en küçük canlıyı incitmekten korkarak nezaketle atan bir insan resmi çiziliyor hadis-i rasul metinlerinde.

Yine Allahın sevdiği özelliklerden olarak belirtilen hilm yani yumuşak huyluluk, gazap sıfatının zıddı olarak karşımıza çıkar. Katılık, sertlik, kabalık insanların ürküp, nefret etmelerine toplumun çözülmesine sebep olan kötü bir ahlaki sıfattır. Ali İmran suresinde Rabbimiz Hz. Peygamberin hilm yönüne atıfla  "O vakit Allahtan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Eğer sen  kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi."buyurarak insani ilişkilerde nasıl muamelede bulunulması gerektiğinin ipuçlarını verir.

İki seçenek varken önümüzde, biri ipe un sermek, güçleştirmek, diğeri meseleyi suhuletle çözmek olan, hep ikinciden yana yapmalı tercihleri. Her dem kaprissiz, kibirsiz... Nazlanmadan, sızlanmadan, usulca ve kibarca... Her an duru bir su gibi; akarken yormayan, yorulmayan, yorulsa da yormayan... Böyle müminlerden oluşsa küçük bir topluluk, dalgalanır denizler. 

"Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır." (Müslim, Birr 74-76)

İki seçenek varken önümüzde, biri ipe un sermek, güçleştirmek, diğeri meseleyi suhuletle çözmek olan, hep ikinciden yana yapmalı tercihleri. Her dem kaprissiz, kibirsiz... Nazlanmadan, sızlanmadan, usulca ve kibarca... Her an duru bir su gibi; akarken yormayan, yorulmayan, yorulsa da yormayan... Böyle müminlerden oluşsa küçük bir topluluk, dalgalanır denizler. O dalgalar büyütür de bu imanlı yürekleri "daha da çoğalırlar". Çoğaldıkça ümitleri, büyüdükçe yürekleri, tekrar dalgalanıp okyanuslara varırlar. Öte dünyaya varmadan henüz, bu dünyadayken imarı mümkün kemal şehrine, "mümkün olabildiğince kurulacak bu şehrin" kapısına dayanırlar. Zorlamazlar kapıyı, damlaların gücüne inanırlar ve anahtarın yerini yine ummandan sorarlar:

"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz."

(Buhari, İlim11)

"Cehenneme kimin girmeyeceğini veya cehennemin kimi yakmayacağını size haber vereyim mi? Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz."

(Tirmizi, Kıyame 45)