Kudüs, Yahudilik ve Müslümanlıkta olduğu gibi Hristiyanlık için de kutsal bir şehirdir. Hristiyanlığın Kudüs ile ilişkisi Hz. İsa ile irtibatından dolayıdır. Hz. İsa’nın burada dünyaya gelmesi, hayatının son günlerini burada geçirmesi ve en önemlisi de çarmıha gerilme hadisesinin burada gerçekleşmesi Hristiyanların Kudüs’e ayrı bir önem atfetmesine sebep olmuştur. Tarihsel süreçte bu sebeplerden ötürü Kudüs ve çevresinde Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem ile irtibatı bulunan yerlerde kiliseler ve mabetler inşa edilmiş, bu kiliselere hac maksatlı ziyaretler gerçekleştirilmiştir.
Ortodoks Hıristiyanlar Kudüs’ü “Bütün Hıristiyan dünyasının anası” olarak kabul eder ve onlar için Kudüs, kilisenin doğduğu yerdir. Çünkü Ortodoks Hristiyan inancına göre “Kutsal Ruh”, Pentekost günü havarilerin üzerine Kudüs’te inmiş ve İncil dünyanın dört bir tarafına Kudüs’ten yayılmıştır. Kudüs, Hıristiyanlar için günahtan kurtuluşun gerçekleştiği mekân, yaratılmış dünyanın merkezi, İsa Mesih’in ikinci kez döneceği yerdir. Hristiyan inancında Kudüs’e sadakat, İsa’nın beşeriyetine sadakatin de bir ifadesidir. Hıristiyanlar için Kudüs’ün önemi, Eski Ahit’te üstlendiği tarihî rolden değil Yeni Ahit’in büyük olaylarına ev sahipliği yapmış olmasından gelmektedir.[1]
Hristiyanlıkta Kudüs’ün Kutsallığıyla İlgili Tartışmalar
Hristiyanlığın önemli dini metinlerinden oluşan Yeni Ahit’teki dört İncil’den biri olan Matta’da, Kudüs’ten “Kutsal Kent” olarak bahsedilir. Bazı araştırmacılar bu ismin alışılagelmiş bir tanım olup Hristiyanlar için özel bir anlam ifade etmediğini belirtir. Başka bir görüşe göre ise bu ifade cennete işaret etmektedir. Bu ve bunun gibi bazı ifadelerden ötürü Hristiyanların Kudüs’e karşı tutumlarında farklı görüşler ve tavırlar vardır. Hristiyanlık tarihinde teolojik açıdan bakıldığında biri Kudüs’ün kutsal olduğunu savunan, diğeri kutsal olmadığını iddia eden iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.[2]
Kudüs’ün Hristiyanlar için kutsal olmadığını ileri süren görüşe göre Hz. İsa, Kudüs’e karşı olumsuz bir tavır takınmıştır. Hz. İsa’nın bir kadınla konuşurken sarfettiği şu sözler yorumcular tarafından Kudüs’ün kutsiyetini kaybettiğini ima ettiği şeklinde yorumlanır: “Kadın, bana inan, öyle bir saat geliyor ki Baba’ya ne bu dağda ne de Yeruşalim’de (Kudüs) tapınacaksınız… Ama içtenlikle tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.” Hz. İsa’nın Kudüs’e dair bu olumsuz ifadesinin Pavlus’un mektuplarında daha da açık hale geldiği belirtilir. Pavlus’a göre de bütün Hıristiyanların gerçek evi, “Yeryüzündeki Kudüs” değil “Semavi Kudüs”tür. Başka bir ifadeyle Pavlus, Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek acılar içinde can verdiği Filistin’deki Kudüs’ü değil, Tanrı Krallığı’ndaki Mesihi ve Semavî Kudüs’ü kutsal göstermektedir. Döneminin en büyük Hristiyan bilgini ve tarihçisi kabul edilen Filistin piskoposu Eusebius (ö. 371), Eski Ahit’te Kudüs’e atfedilen önemin Yeni Ahit’ten sonra kesinlikle devam etmediğini belirtir. Eusebius, Kudüs’ün artık tarihi olarak önemini kabul etmekle birlikte dini olarak önemini Hz. İsa’nın gelişi ile yitirdiğini ifade eder.[3]
Eski Ahit’te kutsal kabul edilen Kudüs, Hz. İsa’nın gelişi ile birlikte nasıl bir algı değişikliği sonucunda Hristiyanlar için artık kutsiyetini kaybetmiştir sorusuna şöyle cevap verilmektedir: Yahudi dinî hayatında önemli bir yer tutan Kudüs’te dört mekân vardır. Bunlar Filistin toprakları, Kudüs, Süleyman Mabedi ve Süleyman Mabedi’nin içinde bulunan Kutsallar Kutsalı denilen bölümdür. Hristiyan inancına göre, Hz. İsa’nın gelmesiyle birlikte bu mekânlar dinî önemini kaybetmiş, bunların yerini Hz. İsa’nın kendisi almıştır. Şöyle ki; Hz. İsa öldüğü anda Kutsallar Kutsalı’nın önünde bulunan perde yukarıdan aşağıya yırtılmış ve böylece Tanrı ile insanoğlu arasındaki yol açılırken, Kutsallar Kutsalı da kilise için önemini artık kaybetmiştir. Yahudilikteki ikinci önemli mekân bilindiği üzere Süleyman Mabedi’dir. Hıristiyan zihninde artık hiçbir anlamı olmayan bu Mabet, Hz. İsa’nın daha önce söylediği gibi M.S. 70 yılında yerle bir edilmiştir. Mabet ’in yerini ise Hz. İsa’nın bedeni almıştır.[4]
Kutsallar Kutsalı, Süleyman Mabedi ve Kudüs’ün yerle bir edilmesi bu mekânların Hristiyanlar için artık bir öneminin kalmadığı şeklinde anlaşılmıştır. Bu anlayış, doğal olarak Filistin topraklarının da önemini yitirmesine sebep olmuştur. Buna göre Hristiyanlar için dünyanın hiçbir yeri artık diğer yerlerden daha kutsal addedilmez. Sadece Hz. İsa’nın mevcudiyetine ve kutsallığına inanılır. Yeni Ahit’in mesajları Filistin’in, Kudüs’ün ve Süleyman Mabedi’nin üstünde yer alır. Hz. İsa’nın önemi ve kutsallığı, mekânın öneminin ve kutsallığının yerine geçer. Bir Hristiyan Tanrıya her yerde ibadet edebilir ve onu her yerde yüceltebilir anlayışı hâkim olmaya başlamış ve bu anlayış 2. ve 3. asırlarda Hristiyan dünyasında büyük etki yaratmıştır. Bu dönemlerde ibadet için mabede, sunağa yahut herhangi özel bir yere ihtiyaç olmadığı düşüncesi ortaya çıkmıştır.[5]
Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Kudüs’ün kutsallığına yönelik bu olumsuz algı Roma İmparatoru Konstantin’in Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra, annesi Helena’nın MS 326 yılında İsa’nın yaşadığı yerleri keşfetmek için Kudüs ve çevresine yaptığı seyahatler neticesinde değişmeye başlamıştır. Böylece Kudüs’ün kutsallığı ile ilgili yukarıda belirtilen olumsuz görüşlerin tam zıddını ileri süren görüşler Hristiyan literatüründe yerini almıştır.[6] Bugün Kudüs’te Hristiyanlar için kutsal kabul edilen kilise ve mabetlerin büyük bir çoğunluğu Roma İmparatoru I. Konstantin ve annesi Azize Helena tarafından inşa ettirilmiştir. Böylelikle Hristiyanlığın ilk dönemlerdeki Kudüs’e yönelik olumsuz algı değişmeye başlamış ve Kudüs’ün Hristiyanlar için kutsal kabul edilen mekânlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Hristiyanların Kudüs’e yönelik ilgilerinin en belirgin olduğu dönemlerden bir diğeri de 1096-1272 yılları arasında “Kutsal toprakları kurtarma” sloganı ile yola çıkılan ve temel hedefi Kudüs’ü Müslümanların elinden almak ve burada bir Latin Krallığı kurmak olan Haçlı seferleridir. Her ne kadar bazı araştırmacılar bu seferlerin asıl gerekçesinin dini olmaktan çok siyasi ve ekonomik sebepler olduğunu söylese de Batı dünyası bu seferleri doğuran etkenin dini unsurlar olduğu kanaatindedir. Papa II. Urbanus, Clermont Konsili sırasında din adamlarından ve halktan oluşan büyük bir kalabalığa hitap ederek onları Haçlı seferine katılmaya çağırmıştır. Batı Hristiyanlarına, Doğu’daki din kardeşlerini Türklerin baskı ve zulmünden kurtaracak bir savaşa katılmanın dinî açıdan çok şerefli bir görev olduğunu söyleyen Urbanus, Haçlı seferini büyük bir “hac yolculuğu” olarak takdim etmiştir.[7]
Papa, bu büyük ve kutsal hac yolculuğunun nihai hedefi olan Kudüs’ün dinî açıdan önemini şöyle ifade etmiştir: “Kudüs, dünyanın göbeğidir. Bütün diğer yerlerden üstün verimli bir topraktır. Zevkin ikinci cenneti gibidir. İnsan ırkının Kurtarıcısı, onu doğumuyla meşhur etmiş, yaşamıyla güzelleştirmiş, acısıyla kutsamış, ölümüyle kurtarmış, defnedilmesiyle mührünü oraya bırakmıştır. Dünyanın merkezine yerleşmiş bu asil şehir şimdi düşmanları tarafından esir düşmüştür. Tanrı’nın varlığını tanımayan bir millet tarafından putperest uygulamalara köle kılınmıştır. Bu yüzden o, özgür kılınmayı istiyor ve dua ediyor, sizleri de onun yardımına bir an durmaksızın gitmeniz için çağırıyor.”[8]
Papanın bu çağrısı sonucu 1099’da Haçlılar Kudüs’ü ele geçirmişler ve tarihte eşi benzeri görülmemiş bir katliama yol açmışlardır. Haçlılar şehre saldırdıklarında Kudüs, Mısır Fatımilerinin elindeydi. Fatımiler de 1098’de Kudüs’ü Selçukluların elinden almıştı. Haçlı saldırısı devam ederken Müslümanların büyük bir çoğunluğu Kubbetu’s-Sahra ve Kıble Mescidi’ne sığınmış bir kısmı da şehrin güney mahallelerine doğru kaçmıştır. Vali İftiharrüddevle, Davud Kulesi’ni Kont Raimond’a teslim ettikten sonra adamlarıyla birlikte şehri terk etmiştir. Ardından şehirdeki bütün Müslümanlar öldürülmüş, Kubbetu’s-Sahra yağmalanmıştır. Yahudiler de Müslümanlara yardım ettikleri gerekçesiyle sığındıkları sinagoglar ateşe verilerek yakılmıştır. 1187’de Selahaddin Eyyubi şehri tekrar alan kadar, yaklaşık bir asır boyunca Kudüs haçlı hâkimiyetinde kalmıştır.[9]
Hristiyanlar için Kudüs’ün Önemi
Hristiyanlar açısından bakıldığında böylesine mühim olan Kudüs’ün kutsallığı ve önemi birbiriyle ilişkili başlıca şu üç sebebe dayanmaktadır. Bunlar İsa’nın doğumundan itibaren hayatındaki önemli olayların bu şehirde vuku bulması, Hıristiyanlar için en kutsal mabet kabul edilen, Büyük Kıyamet Kilisesi de denilen Kutsal Kabir Kilisesi’nin (Diriliş Kilisesi) burada inşa edilmiş olması ve şehrin Hristi1yanlığın önemli hac merkezlerinden biri olmasıdır.[10]
Hristiyan geleneği İncillerdeki “Dâvûdoğlu” ifadesine dayanarak Hz. İsa’nın da Hz. Davud gibi Beytülahm’de doğduğunu kabul eder. Müslüman coğrafyacılara göre de Hz. İsa burada doğmuştur. Ancak yine de İncillerde verilen bilgiler dolayısıyla Hristiyan araştırmacılar arasında görüş ayrılıkları var. Matta ve Luka İncillerine göre İsa burada doğmuştur. Markos ve Yuhanna İncillerinde ise bu hususta bir açıklık bulunmamakta, sadece Hz. İsa’nın Celîle’den geldiği belirtilmektedir. Bu bilgiye dayanarak bazı Hristiyan yazarlar Hz. İsa’nın doğum yerinin Celîle’nin Nâsıra kasabası olduğunu ileri sürer. Matta İncilinde, Beytülahm’de İsa doğduğunda müneccimlerin doğudan, Kudüs’e gelip Kral Hirodes’e onun doğduğunu haber verdiklerini, bunun üzerine kralın Beytülahm ve civarında iki yaşının altındaki bütün erkek çocukları öldürttüğünü, ancak İsa’nın Meryem ve nişanlısı Yusuf tarafından Mısır’a kaçırılarak kurtarıldığı anlatılır. Luka İncilinde ise Nâsıra’dan Beytülahm’e Yûsuf ile gelen Hz. Meryem’in bir hanın yemliğinde İsa’yı doğurduğu, bu kutlu doğumu ve İsa’nın kurtarıcılığını meleklerden öğrenen çobanların hana gelerek kundaktaki İsa’yı gördükleri ve meleklerin müjdesini oradakilere bildirdikleri ifade edilir.[11]
İncillerde Hz. İsa’nın doğduğu yer olarak belirtilen Beytülahm’in İbranicedeki asıl adı, “ekmek evi” anlamına gelen Beytlehem’dir. Arapçada Beytülahm şeklinde ifade edilir. Beytülahm Kudüs’ün 8-10 km. kadar güneyinde Yuda bölgesinde, denizden yüksekliği 800 metre olan bir şehirdir. Beyülahm’de Hristiyanlar için kutsal kabul edilen pek çok mekân bulunur. Burada Hz. Meryem’in, Hz. İsa’yı dünyaya getirdiğine inanılan bir mağara vardır. 326’da mağaranın üzerinde İmparator Konstantin’in annesi Helena, “İsa’nın Doğum Günü Kilisesi/Doğuş Kilisesi” veya “Meryem Kilisesi” diye adlandırılan bir kilise yapımını başlatmış, ancak bu kilise daha sonraki yıllarda (333) oğlu Konstantin tarafından tamamlanmıştır. IV. yüzyıldan itibaren Beytülahm, Hristiyanlarca kutsal bir ziyaret yeri sayılmaya başlanmıştır. Yahudilikten farklı olarak Hristiyan inanışına göre Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın mezarları da buradadır. Hem Yahudiler hem Hristiyanlar hem de Müslümanlarca mübarek kabul edilen Hz. Yakup’un eşi Rahel’in türbesi, Hz. Meryem’in Mısır’a kaçmadan önce bebek İsa’yı emzirdiği, Süt Mağarası da denilen mağara, Betülahm’de kutsal kabul edilen diğer yerlerdir.[12]
Hristiyan inanışına göre Kudüs, Hz. İsa’nın doğumu dışında Yeni Ahit’in zikredilen en önemli olaya, “Tanrı’nın, oğlu İsa Mesih’te bedenleşmesine” (Enkarnasyon) şahit olmuştur. Bu enkarnasyon anlayışına dikkat çeken Hristiyanlar böylesine eşsiz bir olaya şahit olan bir şehrin bundan sonra herhangi bir şehirmiş gibi düşünülemeyeceğini belirtirler. Başka bir ifadeyle Kudüs, “Tanrı’nın kurtarma eyleminin” gerçekleştiği bir bölgedir. Hristiyan inancının şekillenmesindeki bir diğer önemli olay da İsa’nın burada çarmıha gerilmesidir. Yeni Ahit’te “Böylelikle bütün İsrail halkı şunu kesinlikle bilsin: Tanrı, sizin çarmıha gerdiğiniz İsa’yı hem Rab hem Mesih yapmıştır.” şeklinde temas edilen bu olay Hristiyanlar için Kudüs’ün önemini artıran bir unsurdur. Bir diğer unsur da İsa’nın, ölümünden sonra bu şehirde dirilmesi yönündeki inanıştır.[13]
İmparator Konstantin, Hristiyanlığı Bizans’ın resmi dini olarak kabul ettikten sonra şehrin Hz. İsa’nın hatıralarını barındırması sebebiyle annesi Azize Helena ile birlikte Kudüs’te pek çok kilise inşa ettirmiştir. Bu kiliselerden en önemlisi Büyük Kıyamet Kilisesi (Diriliş Kilisesi) ya da Kutsal Kabir Kilisesi de denilen yapıdır. Konstantin’in (306-337) annesi Azize Helena’na Kudüs’e yaptığı ziyaretten sonra Roma döneminde yapılan bir tapınağın üzerine bu kiliseyi yaptırmıştır. Büyük Kıyamet Kilisesi bütün dünya Hristiyanları için kiliseleri içinde en önemli ve en kutsal yerdir.[14] Yapı, günümüzde daha çok “Kıyâme Kilisesi” adıyla bilinir.
Kıyâme Kilisesi, Ortodoks ve Katolik kiliseleri ile bu kiliselere bağlı alt kiliseler arasında tarih boyunca dini ve siyasi nüfuz mücadelelerine sahne olmuştur. Kıyâme Kilisesi üzerindeki dini ve siyasi nüfuz mücadelesinin baş aktörlerinden olan Ortodoks Rumlar; Hristiyanlığın en eskisi ve en saygını olduklarına dair iddialarını Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından fethi sırasında, Halife’nin bir fermanı ile teyit etmiştir. Bu ferman Ortodoks Rumlar tarafından diğer kiliselerle mücadelede uzun yıllar delil olarak kullanılmıştır. Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki büyük bölünmeden (1054) sonra Kudüs’ün Haçlılar tarafından ele geçirilmesi (1099) üzerine Kudüs Rum Patriği kovularak yerine Latin bir patrik atanmıştır.[15]
Kıyâme Kilisesi’nin yapılmasından sonra Hristiyanlar burada ayin yapmaya önem vermişlerdir. İlk dönemlerde Hristiyanlar ayinlerini birlikte yapmışlardır. Ancak 451 yılındaki Kadıköy Konsili’nden sonra Hristiyan dünyasında yaşanan bölünmeler, etkisini burada da hissettirmiştir. İlerleyen yıllarda kilise Hristiyan mezhepleri arasında paylaştırılmıştır. Öyle ki kilise binasının odaları, mahzeni, koridorları, çatısı ve hatta merdiven basamakları dahi paylaşılmıştır. Ancak sonraki yıllarda pek çok nedenden ötürü farklı mezhepler kendilerine tahsis edilen yerleri beğenmediklerinden diğer mezheplerin hakkını ele geçirmeye çalışmışlardır. Bu durum asırlar boyunca Hristiyan mezhepleri arasında pek çok tartışmanın yaşanmasına neden olmuştur.[16]
Hristiyanlar arasında ilk iki asırda sürekli takibe uğrayıp baskı gördüklerinden kutsal mekân anlayışı tam yerleşmemiştir. Dolayısıyla hac ritüeli daha ortaya çıkmamış ve belirgin kutsal mekânlar da ihdas edilememiştir. Ancak Hristiyanların İmparator Konstantin (312-337) sayesinde baskıya uğramaktan kurtulmaları ve Hristiyanlığın tanınmasıyla beraber bazı mekânlara kutsiyet atfedilmeye başlanmıştır. M.S. 4. yüzyılda İmparator Konstantin’in annesi Helena, İncillerde anlatılanlara dayanarak Betlehem (Beytüllahim) ve Kudüs’te İsa’nın yaşamının ve ölümün geçtiği esas yerleri bulmak için Kutsal Topraklara bir ziyaret gerçekleştirir. Bu ziyaret neticesinde İsa’nın yaşamıyla alakalı yerlerde kiliseler ve mabetler yapılmaya başlanır. Helena’nın Kudüs’ü ziyaret etmesi ilerleyen zamanlarda hac mekânları olacak kutsal yerlerin belirlenmesinin de ilk işareti olur. İlerleyen süreçte İsa’nın yaşamının geçtiği yerler Hristiyanlar açısından kutsal kabul edilmiş ve önemli hac merkezlerini oluşturmuştur. İsa’nın çocukluğunun geçtiği Nasıra ve vaftiz olduğu Ürdün Nehri/Şeria ırmağı dışında Kudüs’teki bazı mekânlar hac ibadeti bağlamında ziyaret yerleri olarak benimsenmiştir.[17]
Hristiyanlıktaki hac ibadetiyle ilgili zikredilmesi gereken başka bir husus da “Via Dolorosa” yani Elemler Yolu/Çile Yolu’dur. Hristiyanlık geleneğinde bu yol Pontus Pilatus’un ölüm fermanını verdiği valilik binasından İsa Mesih’in sırtında taşıdığı haç ile çarmıha gerileceği yere kadar olan güzergâhtır. On dört duraktan oluşan bu yolun ikisi Antonia Kalesi’nde, dokuzu Eski Şehir yollarında, son beş durağı ise Kıyamet Kilisesi’nin içinde yer alır. 500 kilometrelik bir mesafeden oluşan Elemler Yolu’nun başlangıcı, bugün Kudüs’ün sur kapılarından Aslanlı Kapı’nın önündeki Müslümanlara ait el-Omeriyye okulunun önüdür. Bazı Hristiyan hacılar Çile Yolu’nu sırtlarında haç taşıyarak katetmektedir. Bundaki amaç İsa’nın bir zamanlar yaşadığı acıları ve o ruhani havayı hissetmeye çalışmaktır.[18]
Kudüs’ün doğusunda, Kidron Vadisi’nin yanında yer alan Zeytindağı, Hristiyanlar için kutsal kabul edilen diğer bir önemli mekândır. Zeytindağı, Hz. İsa’nın hayatındaki pek çok olayla irtibatlandırılır. Hristiyan inanışına göre, Hz. İsa Kıyamet Kilise’nin olduğu alana gömüldükten üç gün sonra yeniden dirilmiştir. Dirildikten sonra 40 gün boyunca bazı havarilerine görünmüştür. 40 gün sonra buradan gökyüzüne yükseltilmiştir. O nedenle buraya Yükseliş Kilisesi inşa edilmiştir. Yeni Ahit’te Hz. İsa’nın sık sık bu dağa dua etmek için gittiğinden de bahsedilir. Burası aynı zamanda Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki akşam havarileri ile yediği “son akşam yemeği” hadisesinin gerçekleştiği yerdir.[19]
Kudüs, Hristiyanlar için sadece Hz. İsa’dan dolayı değil, onun hayatında önemli yer tutan şahısların ve azizlerin kabirlerinin burada bulunduğuna inanılması nedeniyle de önemli ve kutsal sayılmaktadır. Bu şahıslardan en önemlisi, Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’dir. Hristiyanlar için Kudüs, Hz. Meryem’in doğduğu ve takdis edildiği yerdir. Hz. Meryem’in kabrinin burada olduğuna dair inanıştan ötürü de Kudüs’te Hristiyanlar tarafından en çok ziyaret edilen yerlerin başında Hz. Meryem’in kabri gelir. Kudüs Mezarlığı olarak bilinen Kidron Vadisi’nde Hz. Meryem’in kabrinin yanında İsa Mesih’in kardeşi/kuzeni Yakup’un, Hz. Meryem’in annesi Hanne ile babası İmran’ın, Hz. Zekeriya’nın ve Hz. Meryem’in nişanlısı kabul edilen Aziz Yusuf’un kabirlerinin bulunduğuna inanılır.[20]
Üç semavi dinin kutsal kabul ettiği şehir olan Kudüs, Hristiyan inancının en önemli figürü olan Hz. İsa’nın hatırlarını taşıyan bir şehirdir. Bugün her ne kadar Kudüs dendiğinde -Müslüman Kimliğini bir kenara bıraktığımızda- Yahudilik anlatıları ön planda olsa da mekânsal olarak bakıldığında Hristiyanlığın Yahudilikten çok daha fazla kutsal mekâna sahip olduğu görülür. Ayrıca yüzyıllardır Kudüs’te yaşayan, şehrin dini ve kültürel hayatında önemli bir rol oynayan Rum ve Ermeni Hristiyanlar burada önemli bir nüfusu barındırır. Bugün Hristiyanlığın çok daha az görünür olmasının altında yatan sebeplerin neler olduğuna mevcut literatürde çok temas edilmediği görülüyor. Buna rağmen tarihsel kökenleri itibariyle Kudüs, sıradan bir Hristiyan’ın inanç dünyasında önemli bir yer tutmaktadır.
Dipnotlar: