Benî Müstalik Kabilesi’nin, başkanları Hâris b. Ebi Dırar komutasında Müslümanlarla savaşmak üzere asker topladığına dair haberleri Medine’ye ulaştı. Bu haberlerin gerçek olup olmadığının araştırılması için Allah’ın elçisi (sav), Beni Eslem Kabilesi’nden Büreyde b. Hüsayb’ı görevlendirdi. Büreyde de gidip bizzat Hâris ile görüşmeler yaptıktan sonra haberin doğru olduğunu Rasûlullah (sav)’a haber verdi. Hz. Peygamber (sav), Medine’de Zeyd b. Hârise (ra)’yi (Bazı kaynaklarda Ebu Zer el-Ğıfârî) vekil olarak bırakarak hicretin 5. Yılı Şaban-Ramazan’da (Ocak-Şubat 627) tarihinde bu kabile ve müttefikleri üzerine yaklaşık 700 kişiden oluşan bir orduyla harekete geçti. Bu seferde müminlerin anneleri Hz. Aişe (ra) ile Hz. Ümmü Seleme (ra) de Allah Rasulü (sav) ile birlikteydiler.
Müslümanların, Medine’den hareket ettiklerine dair haberler gelince Hâris b. Ebi Dırar’ın etrafında toplanmış bulunan kalabalıktan büyük bir kısmı dağılmaya başladı. Öyle ki, onun yanında sadece kendi kabile mensupları kaldılar. Hz. Peygamber (sav) Benî Müstalik topluluğunu Müreysi’ Suyu’nun başında ansızın yakaladı. Çarpışmalar başlamadan önce Benî Müstalik, Hz. Peygamber (sav)’in emriyle Hz. Ömer (ra) tarafından teklif edilen İslamiyet’i kabul etmeyince savaş hazırlıklarına başlandı. Rasul-i Ekrem (sav), ordusunu savaş düzenine getirdi. Muhacirlerin sancağı Hz. Ebu Bekir (ra), Ensar’ın sancağı da Sa’d b. Ubade (ra)’ye verildi. Muhatapların İslam’ı kabul etmemekte direnmeleri üzerine savaş başladı. Benî Müstalik, Müslümanlar karşısında tutunamadı. Çarpışmalar esnasında onlardan yirmi kişi öldürüldü. Müslümanlardan da sadece bir kayıp verildi. (Buhârî, Meğâzî 32; Vâkıdî, Meğâzî, I, 405-408; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts., III, 302; İbn Sa’d, II, 63-64; Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf, I, (thk. Muhammed Hamidullah), Jerusalem, 1963, I, 343.)
Müreysi Savaşı neticesinde Müslümanlar çok büyük ganimet ele geçirmişlerdi ki, bu onlar için şimdiye kadar kazanılan en büyük savaş ganimetiydi. Ayrıca 700 kişi de çarpışmalar sonucunda Müslümanların eline esir düşmüştü. Esirler arasından bulunan ve kocası bu savaşta ölen henüz yirmi yaşında olan kabile reisinin kızı Cüveyriye (ra), ashabtan Sabit b. Kays b. Şemmas (ra)’ın veya amcazadesinin hissesine düşmüştü. Esaretten kurtulmak için ödeyeceği fidye miktarını Sabit b. Kays (ra) ile belirledikten sonra Hz. Peygamber (sav)’in yanına gitti ve kendisini tanıtarak fidyesinin ödenmesi hususunda yardımcı olmasını talep etti:
“Ey Allah’ın elçisi! Ben kavmimin efendisi ve ulusu Hâris b. Ebi Dırar’ın kızıyım. Senin için gizli olmayan esirlik belası gelip bana da çattı. Ben, Sabit b. Kays’ın hissesine düştüm. Kendimi azat ettirmek için onunla anlaşmış bulunuyorum. Kendimi kurtarmak için ödemek zorunda olduğum fidye-i necat (kurtuluş akçası) için senden yardım istemeye geldim.’’ dedi. Hz. Peygamber (sav) derhal onun için bir çare bulunması icap ettiğini anladı. Zira sadece o değil, onunla birlikte esir alınmış birçok kadın daha vardı. Hem onların kurtulması, hem de İslam’ın yayılması için bir şeyler yapmak gerekiyordu. Ashabını çok iyi tanıyan Hz. Peygamber (sav), onlara bir şey söylemedi. Çünkü yapacağı iş, onların da kendisi gibi davranmalarına sebep olacaktı. Bunu çok iyi bilen Allah’ın elçisi muhatabına:
“Senin için bundan daha hayırlı olan yok mudur?’’ diye sordu. Beklemediği bir soru ile karşılaşan Cüveyriye (ra): “O nedir Ey Allah’ın elçisi?’’ deyince, Hz. Peygamber (sav): “Senin kurtuluş akçanı ben ödeyeyim ve bundan sonra da seninle evleneyim’’ dedi. Bu cevap, Cüveyriye (ra)’yi heyecanlandırmıştı. Bu teklif, kendisini yine yüksek bir konuma getirmekle kalmıyor, aynı zamanda onu, Allah elçisinin zevceleri arasına da katıyordu. Bu sebeple kendisine yapılan teklifi kabul etti. Bu cevaptan sonra Hz. Peygamber (sav), Cüveyriye (ra) ile evlendi. Cüveyriye (ra) bu şekilde, müminlerin anneleri arasına dahil oldu. (Vâkıdî, Meğâzî, 408-411; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 295; İbn Sa’d, II, 64, VIII, 116-117; Belâzürî, I, 343; İbn Abdilberr, IV, 1408.) Rasul-i Ekrem (sav) ile Cüveyriye (ra) validemizin evliliği hususunda İbn Hişam’da başka bir rivayet daha bulunmaktadır: “Hz. Peygamber (sav), Benî Müstalik gazvesinden, yanında Cüveyriye binti Hâris (ra) olduğu halde döndü. Onu (Cüveyriye’yi) koruyup muhafaza etmek üzere Ensar’dan bir şahsa teslim etti. Rasûlullah (sav), Medine’ye döndüğünde Cüveyriye (ra)’nin babası Hâris b. Ebi Dırar, kızını kurtarmak için Rasûlullah (sav)’ın yanına geldi. Kurtuluş akçesi olarak da yanında develer getirmişti. Yolda gelirken, Akik denilen yere vardığında kurtuluş akçesi olarak getirdiği develerine baktı. Gönlü bunlardan iki tanesini çekti ve onları vermek istemedi. Hoşuna giden o iki deveyi Akik vadilerinden birinde gizledi. Sonra da Hz. Peygamber (sav)’e geldi ve:
“Ya Muhammed, kızım esir alındı, bunlar onun kurtulması için getirdiğim fidyedir.’’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): “Akik’te gizlediğin o iki deve nerede?’’ diye sordu. Bunu duyan Hâris: “Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına ve senin onun elçisi olduğuna şehadet ederim. Allah’a yemin ederim ki, bu olaydan, Allah’tan başka kimsenin haberi yoktur.’’diyerek Müslüman olmaya karar verdi. Onun İslamiyet’i kabul etmesi üzerine yanında bulunan iki oğlu ile kabilenin diğer ileri gelenleri de Müslüman oldular. Hâris, daha sonra o iki deveyi bulundukları yerden getirtip Rasûlullah (sav)’a verdi. Cüveyriye (ra) de bunun üzerine babası Hâris’e teslim edildi. Rasûlullah (sav), daha sonra da onu babasından istedi. Babası onu dört yüz dirhem mehir ile Rasûlullah (sav) ile evlendirmeye karar verdi.’’ (İbn Hişam, III, 308.) Bu evlilik, Hz. Peygamber (sav)’in Benî Müstalik kabilesiyle akraba olması sonucunu getirdiği için, ashabın büyük çoğunluğu ellerinde bulunan esirleri serbest bıraktılar. Bu uygulamayı gören Müstalikoğulları, toplu bir şekilde Müslüman olduklarını ilan ettiler. Böylece Müslümanları yok etmek amacıyla harekete geçen bu müşrik Arap kabilesi, savaştan kısa süre sonra Müslümanlar arasına katılmış oldu. Bu gelişmede Allah Rasulü (sav)’nün, Cüveyriye (ra) ile gerçekleştirdiği evliliğin rolü şüphesiz çok büyüktür. Dolayısıyla Benî Müstalik Gazvesi hem maddi, hem de manevi açıdan Müslümanlar için çok semereli bir askerî harekât olmuştur. (Vâkıdî, I, 411- 413; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 306-308; İbn Sa’d, II, 64.)
Müminlerin annesi Hz. Aişe (ra) tarafından “Kavmi için kendisinden daha hayırlı ve bereketli bir kadın bulunmayan kişi’’ olarak tavsif edilen (İbn Abdilberr, IV, 1805.) Cüveyriye (ra) ile evlenmekle Hz. Peygamber (sav), çok zekice planlanmış diplomatik bir deha örneği vermiştir. Zira o dönemde, Araplar arasında akrabalık bağları çok güçlüydü. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav), 58 yaşlarında bulunmasına rağmen böyle bir evliliği gerçekleştirme zarureti duymuştu. Cinsî bir cazibenin etkisinde kalmadan gerçekleştirilen bu evlilikle, birçok insan esir ve köle olmaktan kurtulduğu gibi, büyük bir kabilenin de bütünüyle Müslüman olmasına sebep olmuştu.
Hz. Peygamber (sav)’in yaptığı bu evlilik, onlarla bir akrabalık bağı kurmak ve esir alınan insanları kurtarmak içindi. Müstalikoğulları’nın da bunun farkına vararak evlilikten sonra İslamiyet’i kabul etmeleri bunu açıkça göstermektedir. Hz. Cüveyriye (ra)’nin Müslüman olmadan önceki adı “saliha, hayırlı kadın’’ anlamında Berre idi. Böyle adlar almayı insanın kendi kendini temize çıkarması olarak değerlendiren ve bunu hoş karşılamayan Hz. Peygamber (sav) ona “küçük kız’’ anlamında Cüveyriye adını verdi. (İbn Sa’d, VIII, 118-119; İbn Abdilberr, IV, 1805.)
Hz. Âişe (ra)’nin belirttiğine göre Cüveyriye (ra) ibadete çok düşkün çokça namaz kılan, Allah’ı tespih eden ve oruç tutan bir kimse idi. Bu sebeple bazen Hz. Peygamber (sav), onun tutmuş olduğu nafile oruçlarına müdahale eder ve orucunu bozmasını söylerdi. (Müslim, Zikr ve Dua 19; İbn Mâce, Edeb 56.)
Cüveyriye (ra), Hz. Peygamber (sav)’den yedi hadis rivayet etmiştir. Bunlardan biri Sahih-i Buhari’de, biri de Sahih-i Müslim’dedir. Kendisinden de İbn Abbas, Câbir b. Abdullah, İbn Ömer ve Mücahid b. Cebr gibi sahabi ve tabiiler hadis rivayetinde bulunmuşlardır. Cüveyriye (ra) validemizin vefat tarihi ile ilgili iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan biri, Abdullah b. Ebu’l-Ebyad’dan gelen rivayettir ki, buna göre Hz. Peygamber (sav)’in zevcesi Hz. Cüveyriye (ra), hicretin 56. senesinin Rebiülevvel ayında vefat etmiştir. Bu durumda onun yetmiş yaşlarında olması gerekir.
Medine’de vefat eden Hz. Cüveyriye (ra)’nin cenazesini o zaman Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır. (Zübeyr b. Bekkâr, el- Müntehab (nşr. Sükeyne eş-Şihâbî). Beyrut 1403/1983, s. 45- 46.) Bu husustaki ikinci rivayete göre ise o, yine Medine’de hicretin 50. yılında vefat etmiştir. Bu rivayete göre vefat ettiği zaman altmış beş yaşlarında idi. Bu rivayette, onun Hz. Peygamber’le (sav) evlendiği zaman 20 yaşında olduğu da belirtilmektedir. (İbn Sa’d, VIII, 120; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l- Ğâbe, (thk. Muhammed İbrahim-Muhammed Ahmed Aşûr), I-VII, ? 1970 (Kitabü’ş-Şi’b), VII, 56-58; İbn Hacer, el-İsâbe, I-VI, Mısır 1328, IV,265-266. Ayrıca bk. Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, İstanbul 2003, s. 266-279; Savaş, Rıza, “Cüveyriye’’, DİA, VIII, 146.)