Hz. Peygamber'den Nükte ve Latife

25 Eylül 2009

Hz. Peygamber, fıtratı gereği ölçülü davranan, güler yüzlü, sevecen, nükte ve latifelerden hoşlanan, zaman zaman şakalaşmayı seven bir insandır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de O'nun bu vasfı için “Allah’ın rahmetiyle Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi” (1) buyurulmaktadır.

Fakat şaka ve latifeler konusunda Hz. Peygamber’in her konuda olduğu gibi bir ölçü ortaya koyduğu bilinmektedir. Nitekim, Ebû Hureyre (ra)’den rivayet edilen bir hadis-i şerife göre ashabdan bazıları Rasûlullah’a:

-“Ya Rasûlallah, sen de bizimle şaka yapıyorsun” dediklerinde, Hz. Peygamber:

-“Şaka yaparım ama sadece doğruyu söylerim” buyurmuştur. Burada söz konusu olan, yapılan şakaların mutlaka doğru unsurlar taşıması ve kırıcı olmamasıdır.

Hz. Peygamber’in Çocuklarla Şakalaşması

Hz. Peygamber’in en çok şakalaştığı çocuklar, şüphesiz ki torunları Hasan ve Hüseyin idi. Onların ellerinden tutar, ayakları üzerine koyar, göğsüne çıkarır, kucaklar ve öperdi. Bazen onları omuzlarına bindirip gezdirirdi.

Bir gün Hz. Peygamber, ashabıyla bir davete giderken yolda oynamakta olan Hüseyin’e rastladı. Öne geçerek kollarını açtı ve torununu çağırdı. Hüseyin gelmek istemedi, sağa sola kaçtı. Hz. Peygamber de gülerek onu yakalayıncaya kadar arkasından koştu. Yakaladı, onu sevdi, öptü ve ona hayır duada bulundu.

Cabir (ra)’den gelen bir rivayette ise Hz. Peygamber deve olmuş, Hasan ve Hüseyin’i sırtına bindirmiş, dört el üzerinde yürümektedir ve onlara:

-“Deveniz ne güzel deve, siz de ne güzel binicilersiniz” diye iltifatta bulunmuştur.

Enes b. Malik (ra) de 10 yaşından beri Hz. Peygamber’in hizmetinde bulunmuş bir sahabedir. Rasûlullah (sav) Enes’i gördüğünde ara sıra ona takılırdı:

-“Ya Ze’l-uzuneyn” (ey iki kulaklı) diye şaka yapar ve bazen da kakülünü çekerek onu severdi.

Hz. Peygamber’in Sahabelerle Şakalaşması

Kendi Hanımlarıyla Şakalaşması

  • İbn Abbas (ra)’tan gelen rivayette bir adam Rasûlullah (sav)’ın nasıl şaka yaptığını sorması üzerine o da:

 -“Hz. Peygamber'in, hanımlarından birisine geniş bir elbise giydirip 'bu elbiseyi giy, Allah’a şükret, eteğini de gelin eteği gibi bir sürü bakalım'” buyurduğunu nakleder.

  • Hz. Aişe’den gelen bir rivayette O şöyle demektedir: “Bir defasında, Rasûlullah (sav) ile beraber bir yolculuğa çıkmıştım. O zaman zayıftım. Şişman değildim. Rasûlullah (sav) yanındakilere:

- 'Siz önden gidin' buyurdu. Onlar epeyce arayı açınca, bana:

- 'Haydi gel, seninle yarışalım' dedi.

Rasûlullah (sav) ile yarış ettik. Ben O'nu geçtim. Ben şişmanlayıncaya kadar sesini çıkarmadı. Bu arada ben de bu hadiseyi unutmuştum. Yine Rasûlullah (sav) ile birlikte bir yolculuğa çıktığımızda, yanındakilere:

- 'Siz önden gidin' buyurdu. Onlar ilerleyince de bana:

- 'Haydi gel yarış edelim'  dedi. Bu seferki yarışta O beni geçti ve:

- 'Ödeştik' diyerek gülmeye başladı.”

  • Numan b. Beşir’den: “Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Peygamber’in huzuruna girmek için izin istediği bir sırada, kızı Hz. Aişe (r.anha)’nin Rasûlullah (sav)’a karşı içeride yüksek sesle konuştuğunu duydu. İçeri girdiğinde Hz. Aişe (r.anha)’nin üzerine yürüyüp onu dövmek istedi ve:

- 'Rasûlullah (sav)’a karşı yüksek sesle konuştuğunu görüyorum. Bu ne hal?' diye çıkıştı. Rasûlullah (sav) araya girip onu korudu. Hz. Ebû Bekir (ra) dışarı çıkınca Rasûlullah (sav) Hz. Aişe (r.anha)’ye dönerek:

- 'Nasıl, seni babandan kurtardım mı?' buyurdu. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, Ebû Bekr (ra) Rasûlullah (sav)’ın yanına gelmek için izin istedi. İçeri girdiğinde Hz. Peygamber’le kızı Aişe (r.anha)’nin iyi olduklarını görünce onlara:

- 'Ha şöyle, beni kavganıza soktuğunuz gibi, sulhünüze de ortak ediniz' dedi. Rasûlullah (sav) da:

- 'Biz de öyle yapıyoruz' diye cevap verdi.” (2)


Hz. Peygamber, “Şaka yaparım ama sadece doğruyu söylerim” buyurmuştur. Burada söz konusu olan, yapılan şakaların mutlaka doğru unsurlar taşıması ve kırıcı olmamasıdır.

Diğer Hanım Sahabelerle Şakalaşması

  • Hz. Hasan’dan rivayet edilir ki "Ensar’dan yaşlı bir kadın Hz. Peygamber’e geldi ve:

- 'Ya Rasûlullah (sav) Allah’ın beni cennete sokması için dua et.'

- 'Bilmiyor musun? İhtiyarlar cennete giremez.' deyince, yaşlı kadın üzüntüsünden ağlamaklı bir hale geldi. Hz. Peygamber gülerek:

- 'Biz onları (=kadınları) eşlerine düşkün, hepsi bir yaşta ve bâkireler olarak yeniden inşa ederiz.'(3) ayetini okumadın mı?' diyerek ihtiyar kadınların ihtiyar olarak değil de genç kız halinde cennete gireceğini son derece latif bir şekilde açıkladı ve yaşlı kadının gönlünü de aldı."

  • Rasûlullah (sav) bir kadına, kocasının gözünde beyazlık bulunduğunu söyler. Kadın üzgün bir şekilde kocasına gelir. Hz. Peygamber’in kendisi hakkında söylediklerini aktarır. Kocası, Rasûlullah (sav)’ın latife yaptığını, herkesin gözünde beyazlık olduğunu kastettiğini söyler. (4)

Erkek Sahabelerle Şakalaşması

  • Enes b. Malik (ra)’ten rivayet edilir ki " Bir adam Rasûlullah (sav)’a geldi, O'nu devesine bindirmek istedi. Rasûlullah (sav) da:

- 'Biz de seni bir deve yavrusuna bindirelim' deyince adam:

- 'Ya Rasûlallah (sav) ben yavru deveye nasıl bineyim?' dedi.

Rasûlullah (sav) da:

- 'Bütün develer bir ana devenin yavrusu değil midir?' buyurdu. (5)

  • Yine Enes b. Malik (ra)’ten rivayet edilir ki Enceşe isimli bir sahabe Veda Haccı dönüşünde Rasûlullah (sav)’ın hanımlarını taşıyan develeri sürmekteydi. Yanık sesi ve hızlı ritmiyle söylediği şarkılarla develeri koşturdu. Rasûlullah (sav):

- 'Ey Enceşe! Yavaş sür billurları kırma' dedi. (6)"

Rasûlullah (sav) burada hanımlar için son derece nazik ve kibar bir ifade kullanmıştır. Onların billur gibi şeffaf ve kıymetli olduğu kadar çok hassas olduklarını, hemen kırılıvereceklerini  vurgulamıştır.

  • Yine Enes b. Malik (ra)’ten: " Zahir adında bir bedevi çölden Rasûlullah (sav)’a hediyeler getirmişti. Döneceği sırada Rasûlullah (sav) da ona hediyeler verdi ve:

- 'Zahir,bizim çölde yaşayanımızı temsil eder, biz de onun şehirde yaşayanını temsil ederiz' buyurdu. O çirkin olduğu halde, Rasûlullah (sav) onu çok severdi. O alışveriş ederken Rasûlullah (sav) arkasına dolandı, kendisini göstermeden:

- 'Ben kimim?' diye sordu.O da Rasûlullah (sav)’ı tanıdı. Rasûlullah da:

- 'Bu köleyi kim satın alacak?' diye sordu. Adam:

- 'Ya Rasûlallah (sav) beni değersiz buluyorsun' dedi. Rasûlullah (sav):

- 'Allah’ın kulu , kölesi değil misin? O halde O’nun katında değerin yüksektir' buyurdu." (7)

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber şakalarında telmih ve tevriye sanatına oldukça fazla yer vermiştir.

Sahabenin Peygamberle Şakalaşması

  • " Hz. Peygamber, torunları Hasan ve Hüseyin’i iki omzuna oturtmuş bir halde idi. Hz. Ömer (ra) bu durumu görünce Hasan ve Hüseyin’e hitaben:

- 'Altınızdaki at ne kadar kıymetlidir?' diye şaka yaptı. Hz. Peygamber de Hz. Ömer’e:

- 'Onlar da iyi binicilerdir' diye mukabelede bulundu." (8)

  • Yine aynı şekilde bir başka olay da şudur: "Bir gün Hasan ile Hüseyin kaybolur, Hz. Peygamber uzun aramalardan sonra onları çok korkmuş bir halde bulur, onları sever, öper, okşar ve her ikisini de omuzlarına alıp geri getirirken yolda Selman (ra)’a rastlar. Selman da Hasan ile Hüseyin’e hitaben:

- 'Ne mutlu size, ne güzel de bineğiniz var' diye takılır. Rasûlullah (sav) ise ona:

- 'Onlar da iyi binicidirler. Babaları ise onlardan daha da hayırlıdır' cevabını verir." (9)

  • " En şakacı sahabelerden olan ve Hz.Peygamber’i çok seven Nuayman (ra), Medine’ye iyi bir şey geldi mi hemen alır ve onu Rasûlullah (sav)’a hediye ederdi. Yine bir gün çarşıya nefis bir bal geldiğini gördü. Balı aldı, Hz. Peygamber’e hediye etti. Ancak balın parasını vermemişti. Satıcıyı Hz. Peygamber’e getirdi ve parasını O'ndan almasını istedi. Hz. Peygamber:

- 'Hani hediye etmiştin' deyince Nuayman (ra):

- 'Ya Rasûlallah! Bu güzel balı Senin yemeni çok istedim, param olmadığı için böyle yaptım' dedi. Hz. Peygamber de gülerek adamın parasını ödedi." (10)

 

Dipnotlar

1) Al-i İmran, 3/159

2) Ebû Davud, Edeb, 92; Kandehlevî, IV,1176-1177

3) Vakia, 56/35-37

4) en-Nüveyrî, IV,3; İbn Kuteybe ,439; Krş. Köten,IV,466

5) Ebû Davud, Edeb,92; Tirmizî, Birr, 57

6) Darimî, İstizan, 65

7) Ahmed b. Hanbel, Tirmzî, Kandehlevî, III, 1176

8) Heysemî, a.g.e., IX, 181-182

9) Heysemî, a.g.e.,182; Köten,IV,468

10) İ. Abdilberr , el-İstiâb, IV, 473