Hz. Peygamber'e Sorulan Soruların Kur'an'daki Cevapları

13 Aralık 2009

Yazarın amacı, Arap toplumunun bu soruları neden sordukları düşüncesinden yola çıkarak sosyolojik bir zihniyet ve karakter tahlili yapmak ve Kur’an’ın tarihsel ve dönemsel durum veya algıların ürünü olan bu soruları cevaplandırırken dahi evrensel mesajlar iletmesi noktasından hareketle Kur’an’ın tarihselliği ve evrenselliği tartışmalarına katkı sağlamaktır.

Konulu Kur'an tefsiri çalışmalarının sayı ve nitelik bakımından artış göstermeye başladığı günümüzde bu duruma paralel olarak özgün araştırmaların da ortaya çıktığı görülmektedir. Bu bağlamda Kadir Canatan tarafından kaleme alınıp Beyan Yayınları'nca basılan ve Hz. Peygamber'in yaşadığı devirde kendisine sorulan on üç soruya Kur'an'da verilen cevapları -hem soruların arkasındaki zihnî yapıyı irdeleyerek hem de Kur'an'ın bunları cevaplandırma noktasında izlediği yöntemi dikkate alarak- inceleyen Kur'an'da Hz. Peygamber'e Sorulan 13 Soru adlı kitabın da konusu itibariyle ilgi çekici bir ilk örnek görünümünde olduğu söylenebilir.

Yazar, eserinin önsözünde Kur'an'da "Sana soruyorlar. De ki:" kalıbıyla yer alan on üç soruyu incelemekte iki amaç güttüğünden söz etmektedir. Bunlardan ilki bu soruların sahibi olan Arap toplumunun bu soruları neden sordukları veyahut da neden bu soruları sordukları düşüncesinden yola çıkarak sosyolojik bir zihniyet ve karakter tahlili yapmak, diğeri ise Kur'an'ın tarihsel ve dönemsel durum veya algıların ürünü olan bu soruları cevaplandırırken dahi evrensel mesajlar iletmesi noktasından hareketle Kur'an'ın tarihselliği ve evrenselliği tartışmalarına katkı sağlamaktır.

Eserinin yazılış amacını bu şekilde ortaya koyduktan sonra bu on üç soruyu "gayb âlemine ilişkin sorular" ve "dünya hayatına ilişkin sorular" şeklinde iki genel başlık altında kategorize eden yazar daha sonra tek tek bu soruları ve cevaplarını analiz etmektedir. Eserin Sonuç bölümünde ise bu sorular ve cevapları üzerinden genel çıkarımlarda bulunulmakta ve eserin yazılışı sırasında amaçlanan iki noktaya dair yargılara ve yorumlara ulaşılmaktadır.

Eserin genel çerçevesini bu şekilde çizdikten sonra esere dair dikkat çekici bazı unsurlara yönelmek de bu ilgi çekici çalışmayı analiz etmede fayda sağlayacaktır. Bu bağlamda öncelikle yazar tarafından yapılan kategorizasyonun başarısının göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi çalışmaya konu olan sorular yazar tarafından "gayb âlemine ilişkin sorular" ve "dünya hayatına ilişkin sorular" şeklinde iki başlık altında ele alınmıştır. Gayb âlemine ilişkin sorular Mekke döneminde müşrikler tarafından sorulmuş sorulardır ve bu sorulara cevap mahiyetindeki ayetlerin hepsi de Mekkî ayetlerdir. Bu soruların soruluş amacı da genel olarak ilâhî mesajı hafifsemek veya en azından sorgulamak ve Peygamber'in söylediklerini alaya almak veya O'nu gayba dair çetin sualler sorarak köşeye sıkıştırmaktır.

Kur’an soru sorulmasını değil, çok ve abes soru sorulmasını olumsuzlamaktadır. Bunun sebebi de çok sorunun cevaplanmasının eşyanın serbestliği ilkesine ters düşecek, abes soruların cevaplanmasının da insanı kavramaktan aciz olduğu bazı yükümlülüklerin altına sokacak olmasıdır.

Gayba ilişkin sorular kıyamet vakti, ruhun sırrı, kıyamet gününde dağların durumu, azabın gerçekliği ve Zülkarneyn'in kişiliğine dair sorulmuş olan beş adet sorudan ibarettir ve görüldüğü üzere bunların çoğu da öte dünyayla alakalı sorulardır. Bu noktada kıyamet ve ahirete dair bu soruların Mekke müşriklerince sorulmuş olmasının nedenlerine yönelen yazar Cahiliye Arapları'nın âlem tasavvurunun bu soruları sormalarında etkisinin olduğunu ifade etmekte ve bu tasavvurla İslam'ın dile getirdiği âlem tasavvurunun mukayeseli bir analizini yapmaktadır. Bu bağlamda kadim Arap zihniyetinde dünyayla bağlarını koparmış soyut ve uzak bir Tanrı algısının ve bu uzaklığın giderilmesi ve bir yakınlaşmanın temin edilebilmesi için ihdas edilmiş aracı tanrıların (yani putların) varlığından bahsedilmekte ve Tanrı'nın dünyevî olanın dışında düşünülmesiyle kıyamet, ahiret, hesap ve azap gibi gaybî kavramlara kapalı tek katmanlı bir dünya tasavvurunun Araplar arasında yer ettiğinin altı çizilmektedir. Dünyayı maddi ilişkilerden ibaret bir mekân olarak algılayan ve bütün hesapların bu dünyada olup biteceğine inanan böylesi bir zihniyetin İslam'ın birbiriyle ilişkili iki dünyanın var olduğunu ifade eden ve bu dünyada yapılanların karşılığının görüleceği bir öte dünya olgusunu ortaya koyan âlem tasavvurunu anlamlandırmakta ve algılamakta güçlük çekmesi ise kaçınılmazdır. Birbiriyle çelişen ve çatışan bu iki âlem tasavvuru Mekkeli müşriklerin gayba dair bu soruları sormalarına sebep teşkil etmektedir. Onlar anlamlandıramadıkları ve maddi bir âlem tasavvurunun tahakküm olduğu bir devrin insanları için inanılası gelmeyen Kur'an söylemlerinin üzerine giderek muhalefetlerini konumlandırmışlar ve Peygamber'i de bu noktalar üzerine sordukları sorularla köşeye sıkıştırmayı amaçlamışlardır.

Kitapta "dünya hayatına ilişkin sorular" başlığı altında toplanan sorular ise sekiz tanedir ve bunların tamamı Medine döneminde Müslümanlar tarafından sorulmuş sorulardan oluşmaktadır. Bu sorular da hilâllerin işlevi, Allah yolunda harcama, haram aylarda savaş, içki ve kumarın hükmü, yetim hakları, kadınların özel halleri, helallerin sınırları gibi konulara sahip sorulardır ve görüldüğü üzere günlük yaşamda ortaya çıkan sorunlara cevap arayacak nitelikte sorulmuş ve Cahiliye'den kalan bazı âdetlere veya inançlara karşı İslam'ın nasıl bir tavır alacağını öğrenmek amacıyla Müslümanlarca merak edilen bazı hususların açıklanmasını temin edecek şekilde kurgulanmış sorulardır. Bu noktada bu soruların ilk gruptaki soruların aksine Kur'an'ın mesajını alaylı bir üslupla sorgulayıcı veya Peygamber'i sınayıcı bir tarza sahip olmadığı, aksine Kur'an mesajını daha iyi anlamak ve bunu günlük hayata tatbik etmek maksadı güdülerek sorulduğu görülmektedir. Fakat soruların sahiplerinin ve üslubunun değişmiş olmasına rağmen bu gruptaki sorulardan da kadim Arap kültürüne ve zihniyetine dair bazı çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Zira bu soruların çoğunun da soruluşunda İslam öncesi Arap kültüründe yer alan bazı unsurlara İslam'ın yaklaşımı noktasındaki merak rol oynamaktadır. Bir eski-yeni çatışması içerisinde yeni olanı kurgulamaya çalışan bir toplum modelinin karşılaştığı sorunlara çözümler aranması ve eskiye dair hangi algıların değiştirilip hangilerinin muhafaza edilmesi gerektiğinin sorgulanması Peygamber'e bu tip soruların sorulmasına sebep olmuştur.

Fakat Kur’an’ın bu tarihsel soruları cevaplandırmış olması onun evrensellik vasfına aykırılık arz etmez. Çünkü Kur’an’ın bu tarihsel soruları cevaplandırma noktasında da evrensel hükümler vermek veya hükmün nasıl verilmesi gerektiğine dair evrensel bir mesaj iletmek şeklinde bir üslubu mevcuttur.

Bu on üç sorunun içeriğini, mahiyetini ve sorulmasına sebep olan arka planı bu şekilde tarif ettikten sonra eserde üzerinde durulan ikinci bir önemli nokta olan Kur'an'ın ve Hz. Peygamber'in bu sorular karşısında takındığı tavır veya bu sorulara cevap verme biçimleri üzerindeki incelemelere geçilebilir. Öncelikle bu soruların tamamının tarihsel bir arka plana ve dönemsel bir mahiyete sahip olduğu görülmektedir. Bu sorular ya o devirdeki Arap kavminin zihnî tasavvurlarına ve kültürel unsurlarına dair ya da bu tasavvur ve unsurlara aykırı düşen İslamî söylemi anlamlandırmak amacıyla sorulmuş sorulardır. Bu yüzden de bu sorular tarihsel olma özelliği taşırlar. Fakat Kur'an'ın bu tarihsel soruları cevaplandırmış olması onun evrensellik vasfına aykırılık arz etmez. Çünkü Kur'an'ın bu tarihsel soruları cevaplandırma noktasında da evrensel hükümler vermek veya hükmün nasıl verilmesi gerektiğine dair evrensel bir mesaj iletmek şeklinde bir üslubu mevcuttur.

Kur'an'ın bu soruları cevaplandırma noktasında izlediği diğer bir önemli yöntem ise gerektiği kadarını cevaplandırmak şeklinde formüle edilebilir. Bu noktada Kur'an gaybî sorulara verdiği cevaplarda insan aklının kavramakta zorluk çekeceği ve aciz kalacağı konularda onlara bilgi vermemeyi seçmiş ve insanlara pratik olanla yetinip Allah'ın ilmine giren konularla ilgilenmemelerini öğütlemiştir. Diğer taraftan dünya hayatına dair sorularda da özellikle haramlık-helallik bağlamında çok fazla soru sorulmaması gerektiğini belirtmiş, haram dairesinin belli ve sınırlı olduğunu, bunun dışında kalan şeylerin ise insanlar için serbest bırakıldığını bildirmiştir. Fakat Kur'an'ın çok ve abes soru sorulmaması gerektiği şeklindeki bu ifadelerinin Kur'an'ın ve Hz. Peygamber'in soruları cevaplandırmada isteksiz bir tutum sergiledikleri şeklinde değerlendirilmemesi gerekmektedir. Zira böylesi bir isteksizliğin aksine çalışmada konu edilen on üç sorudan on birine Kur'an tarafından net cevaplar verildiği, kıyametin zamanı ve ruhun sırrı ile alakalı iki sorunun ise gereken nispette cevaplandırıldığı görülmektedir. Yani Kur'an soru sorulmasını değil, çok ve abes soru sorulmasını olumsuzlamaktadır. Bunun sebebi de çok sorunun cevaplanmasının eşyanın serbestliği ilkesine ters düşecek, abes soruların cevaplanmasının da insanı kavramaktan aciz olduğu bazı yükümlülüklerin altına sokacak olmasıdır. 

Son olarak Kur'an'da Hz. Peygamber'e Sorulan 13 Soru adlı bu eserin, özgün bir konu çerçevesinde dikkat çekici temas ve değerlendirmeler içeren önemli ve başarılı bir çalışma olduğunun altı çizilmelidir.