Hz. Peygamber Eğitimle İnsanı Özgürleştiriyordu

27 Eylül 2010

Özgürleştiren Peygamber

Eğitici niteliklerini dile getiren ayetlerle birlikte bu ayet, [Araf, 157] Hz. Peygamber’i, pranga kıran ve pranga kırmanın yollarını gösteren bir 'özgürlük peygamberi' olarak öne çıkarmaktadır. O, insanların kendilerini esir alan iç ve dış tutsaklık zincirleri tanıma ve onlardan kurtulma konusunda bilinçlenmeleri için didindi. Onun sonuçta gerçekleştirmek istediği şey, insanların her tür tutsaklık zincirinden kurtulup özgürleşmeleriydi.

Hz. Peygamber’in bireyi özgürleştirme çabasının iki boyutundan söz edebiliriz:

1- Bireyin İç Dünyasındaki Prangalardan Özgürleş(tiril)mesi

Bu özgürleşme, içsel özgürlüktür. Bireyin kalbinin ve kafasının, bütün yanlış düşünce ve inançlardan arın(dırıl)ması ile bu özgürlük gerçekleşir. İslam literatüründe, “Allah’a kul olmak suretiyle O’ndan başka her şeyden özgür olma” şeklinde dile getirilen husus, işte budur. Bu noktada birey, kıskançlık, kin, nefret intikam, şehvete düşkünlük, servet ve şöhret hırsı gibi doğal/fıtrî tutkuların tutsaklığından kurtulma imkânını kazanır. Artık, dünyalık hiçbir imkân, hiçbir makam/masiva tutkusu onu abluka altına alamaz.

İşte özgürlük peygamberi, insanın yüreğindeki ve zihnindeki putları kırarak tutkularından, görünür görünmez zincirlerinden, saplantılarından, ideolojik ve şeytani taassuplarından arınarak kula/yaratıklara/dünyalıklara kulluktan Allah’a kulluğa yükselmesinin yolunu gösterdi, bu süreçte onun elinden tuttu. Bireyin, özgürlük gibi bir değeri elde etmek için birçok şeye birden baş kaldırmasını öğretti. Bu çerçevede, bireyin gelenekçi bir tutumla tarihin akışına teslim olmak yerine, tarihin akışını değiştirme sorumluluğunu üslenmeyi tercih etmesine rehberlik etti. Çünkü o günkü toplumsal gerçekliklere bakıldığında, tarihin akışına teslim olmanın gerçek kölelik, tarihin akışını değiştirecek bir irade ve eylem ortaya koymanın ise gerçek özgürlük olduğu açıkça görülecektir.

Akıl, bilgi ve irade özgürlüğü potansiyeline sahip olmanın bir bedeli vardır. O bedel, insan hayatının bir varoluş gerilimi içinde geçmesidir. Bu gerilim, benliği sarsan ve dağıtan güçlerle insanı olgunluğa ve birliğe-bütünlüğe kavuşturan güçlerin mücadelesinin ürünüdür. İnsanın dünyasında, kötülük/fücur eğilimleriyle iyilik/takva eğilimleri yaratılıştan yerlerini almışlardır. Bu iki karşıt güç, insanın iç dünyasında mücadele etmektedir. Kişinin kurtuluşu/özgürleşmesi, bu iki karşıt güçün birincisinden arınıp ikincisini galip kılmasına bağlıdır. (Şems, 8-9) Hz. Peygamber, işte bu galibiyetin iksirini insanların kazanmasına yardımcı oldu. Böyle bir özgürleşme sürecinin başlatılması ve sürdürülmesi, elbette inanan bireyin bizzat kendisinin gönüllü tercihi ve çabasıyla mümkündür. Böyle bir içsel özgürlük, zorla, başkalarının baskısıyla, dayatmasıyla gerçekleştirilemez. Bu yüzden, böyle bir dönüşümün dinamiğinin/manivelasının bireyin iç dünyasında kurulup işler hale gelmesini sağlayacak kılavuzluğu yapmak, dışarıdan ilgililerin yapabilecekleri biricik ve en önemli görevdir. Bu görev, tamamıyla bir eğitim işidir. Bireyin girdiği uygun bir eğitim süreci, onda böyle bir arzuyu uyandırarak gönüllü değişimini, değişerek gelişimini, kendini gerçekleştirmesini besleyecektir. Bu bir kendi varlığını inşa etme, varoluş düzeyini bizzat yükseltme sürecidir. Hz. Peygamber, böyle bir süreçten insanların geçmesini sağladı.

Ahlaksal Özgürlük

Kalbi ve kafası bütün yanlış inanç ve düşüncelerden arınmış birey, gerçekte ahlaksal özgürlük düzeyine yükselme imkânını elde etmektedir. Çünkü böyle bir içsel arınmayı sağlayacak kadar düşünme/anlamlandırma yeteneği gelişmiş birey, kendi değerlerini oluşturarak onlara göre kendini yönetme, denetleme, hayatını düzenleme düzeyine yükselebilmektedir. Böyle bir gelişmişlik düzeyine sahip biri, bütün tutum ve davranışlarını, tamamen kendisinin oluşturup içselleştirdiği bu öz değerlerine göre belirleyebilmektedir. Bu durumda birey, dışa bağımlılıktan kurtulup bütün dış kayıtlardan/bağlardan özgürleşmektedir.

Bu düzeye erişen birey, bütün tutum ve davranışlarını dıştan gelecek ödül/fayda ve cezalara/mahrumiyetlere göre değil de, tamamıyla bu inanıp özümsediği değerlerine göre belirlemekle gerçek içsel özgürlüğün ürünlerini elde etmiş olmaktadır. Böyle birinin hayatında tam bir tutarlılık vardır; çelişkilere kolay kolay düşmez. Onun nerede nasıl davranacağı, nelere nasıl tepki göstereceği bellidir. Onun kendisini tanıyan bir çevrede olması ile, hiç tanımadığı bir çevrede bulunması, onun tutum ve davranışlarında çelişme/yabancılaşma doğurmaz. Çünkü çevre değişse de, onun tutum ve davranışlarını belirleyen öz değerleri asla kendisinden ayrılmamaktadır; nereye gitse çevrenin etkisiyle değil de o değerlerine göre davranmak durumundadır. O, artık çevrenin güdümünde değil de kendi değerlerinin ışığında yürüyen özgür, bağımsız soylu bir insandır. İşte bu içsel özgürlük, nihayetinde ahlaksal özgürlüğün ta kendisi oluvermektedir.

“Ben ancak, ahlak güzelliklerini tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnu’l-Huluk) diyen Hz. Peygamber , işte bu, ahlakça özgürleşmeyi kılavuzlama rolüne işaret etmektedir.

O, insanların çevrenin esiri olmaktan kurtulup ahlaksal özgürlük düzeyine yükselmeleri için çalıştı. Kendisini örnek aldığını iddia edenlerin, ahlakça özgürleşme düzeyleri oranında onu örnek edinmiş olacaklarına işaret etti. Üstelik bütün bunları, hiçbir baskıya başvurmadan, hiç kimseyi zorlamadan, korkutmadan yaptı. Kendi ifadesiyle o, tam bir muallim olarak tebliğ görevini yerine getirmek suretiyle insanların özgürleşmesine kılavuzluk etti. Bugün din eğitimi faaliyeti yapan anne-baba ve diğer eğitimcilerin, Hz. Peygamber’in eğitim(ciliğ)inin felsefesini, arka planını, özünü doğru anlayıp güncellemeye çalışırken bu boyuta özellikle dikkat etmeleri gerekmektedir.

Hz. Peygamber, içsel özgürlük kadar dışsal özgürlüğü de önemsemiş ve dışsal özgürlüğün de temel ilkelerini ortaya koymuştur. “Dinde hiçbir zorlama yoktur.” (Bakara, 256), “Sen sadece bir hatırlatıcısın, insanlara zor kullanacak değilsin.” (Ğaşiye, 22) ve benzeri ayetlerden hareketle bu dışsal özgürlüğün çerçevesini çizmiştir.

2-Dışsal Özgürlük

Bireyin kendini gerçekleştirmesini engelleyen dış zincirlerden kurtulması, bireysel özgürlüğün bütünlüğü açısından gerekmektedir. Onun için bir taraftan “sadece Allah’a kul olarak” içsel özgürlüğe kavuşmaya çalışan bireyin, çevreden gelecek baskılardan, dayatmalardan, zorbalıklardan da azade kılınması, kendini olgunlaştırması açısından önemlidir. İçsel özgürlük bireysel bir sorun iken, dışsal özgürlük sosyal/siyasal bir sorundur. Bu ikisi arasında etkileşim söz konusudur, birbirlerini beslerler. İçsel özgürlüğün hem oluşturulması hem de onun gereği olarak oluş(turul)an tutum ve davranışların dışa yansıması, konusunda dışsal özgürlüğün önemli rolü vardır. Ortada toplumsal özgürlük olmadan insanların diledikleri gibi Müslüman olabilmesi (tabi başkalarının da diledikleri nitelikte olmaları) nasıl mümkün olabilir? Önce “din özgürlüğü” olmalı ki, dindarlık (veya dinsizlik) yaşanabilsin.

Hz. Peygamber, içsel özgürlük kadar dışsal özgürlüğü de önemsemiş ve dışsal özgürlüğün de temel ilkelerini ortaya koymuştur. “Dinde hiçbir zorlama yoktur.” (Bakara, 256), “Sen sadece bir hatırlatıcısın, insanlara zor kullanacak değilsin.” (Ğaşiye, 22) ve benzeri ayetlerden hareketle bu dışsal özgürlüğün çerçevesini çizmiştir. Tam bir din ve vicdan özgürlüğünün gerekliliğini teorik düzlemde ortaya koymakla yetinmemiş, aynı zamanda onu pratize edip somutlaştırmıştır da. İnsanları özgürleştirmek adına yola çıkıp da onları kalıplayarak esir alanların, Hz. Peygamber’den alacakları çok dersler var.