Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Gençlerin Duygularına Hitap Eden Peygamber

20 Ocak 2020 Pazartesi Hz. Muhammed / Sosyal Hayatı


Hz. Peygamber, fertlerin eğitimine, çocuk ve gençlerin terbiyesine son derece önem vermiştir. Allah'ın Elçisi, bu eğitimi gelişigüzel bir biçimde yapmamış, gençlik psikolojisini dikkate alan son derece önemli metotlar uygulamıştır. O, uyguladığı bu metotlar sayesinde çoğu insani değerlerin yok olduğu bir toplumu insanlığın imrendiği bir millet haline getirmiştir.

Toplumu fertler oluşturmaktadır. Ferdin sağlıklı bir eğitimden geçmesi ve buna bağlı olarak eğitimin amacına uygun hale gelmesi, toplumun huzur ve ahengi için şarttır. Bundan dolayı Hz. Peygamber, fertlerin eğitimine, bunlar arasında da çocuk ve gençlerin terbiyesine son derece önem vermiştir. Allah'ın Elçisi, bu eğitimi gelişigüzel bir biçimde yapmamış, gençlik psikolojisini dikkate alan son derece önemli metotlar uygulamıştır. O, uyguladığı bu metotlar sayesinde çoğu insani değerlerin yok olduğu bir toplumu, bütün zorlukları aşarak, insanlığın imrendiği bir millet haline getirmiştir. O'nun, gençlerin eğitimiyle ilgili olarak kullandığı metotları ana hatlarıyla,

1- Gençlerin duygularına hitap etmesi,
2- Gençleri utandırmaktan sakınması,
3- Gençlere yumuşak ve müsamahalı davranması,
4- Soru sorarak gençlerin ilgisini çekmesi,
 
şeklinde dört grupta toplamamız mümkündür.

1. Gençlerin Duygularına Hitap Etmesi

Hz. Peygamber, eğitime tabi tutacağı insanların içinde bulundukları durumu daima göz önünde bulundurmuş, öğrenmeyi verimli bir şekilde sağlayan sosyal ve psikolojik şartları her zaman dikkate almıştır. Onun içindir ki, kendisine, farklı kişilerce değişik zaman ve mekanlarda en faziletli amel sorulduğunda, muhatabının içinde bulunduğu şartlara göre, bazen, "vaktinde kılınan namaz"(1), diye cevap vermiş, kimi zaman da, amellerin en faziletlisinin, "Allah'a iman ve Allah yolunda cihat"(2) olduğunu söylemiştir. Nitekim O, bu konuda, "Biz peygamberler, insanlarla zeka seviyelerine uygun olarak konuşmakla emir olunduk."(3), buyurmuştur. Hatta insanların anlayış kapasitelerinin yeterli olmayışı veya yanlış değerlendirebilecekleri gerekçesiyle bazı şeylerin henüz bilinmemesini istemiştir. Bunu isterken, kişilerin seviyelerinin bunları doğru yorumlayacak düzeye henüz gelmediğini düşünmüştür. Hicret sırasında on yedi yaşında bulunan Muaz b. Cebel'in naklettiğine göre, Hz. Peygamber, "Allah'tan başka bir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlu olduğuna kalpten inanan herkese Allah cehennemi haram kılmıştır." buyurmuştur. Bunun üzerine Muaz, "Ya Rasûlallah! Bunu insanlara haber vereyim mi?" demiş, Hz. Peygamber de cevaben "Vermesen daha iyi olur. Çünkü o zaman buna güvenirler." diye karşılık vermiştir.(4)

Gençlerin eğitiminde de onların anlayış kapasitelerini dikkate alıyor, temayüllerine ve karakterlerine uygun olan metotlarla onlara yaklaşıyordu. Bazen onlara dua ederek duygu ve hissiyatlarını, kimi zaman da överek gururlarını okşamayı ihmal etmiyordu. Abdullah b. Abbas için, "Allah'ım, onu dinde fakih kıl ve ona tevili öğret."(5) demek suretiyle, onun duygu ve hissiyatına hitap ederken, genç Ebû Musa el-Eşarî'ye de, "Ey Musa! Sana Davud ailesinin sesi gibi güzel bir ses verilmiştir."(6), diyerek, onun gururunu okşamıştır. Genç Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber, "Yaşından dolayı ihtiyar bir kişiye ikramda bulunan gence, Allah, yaşlandığında kendisine ikramda bulunan kimseler lütfeder."(7) buyurmuştur. Hz. Peygamber bu sözüyle gençleri sanki yaşlılar diyarına götürmüş, gençlerin de yaşlanacağı ve ikrama muhtaç olacağı duygusunu onlarda uyandırmıştır.

Hz. Peygamber Huneyn Savaşı'nda elde edilen ganimetlerin taksiminde, kalplerini İslam'a ısındırmak ve bağlamak için Kureyş'in ileri gelenlerine daha fazla pay ayırmıştı. Bu durum Ensar'ı gönülden yaralamıştı. İçlerinden söylenenler oldu. Sa'd b. Ubade bu durumu Hz. Peygamber'e bildirince, Allah Rasûlu onları çadırına çağırdı ve "Ey Ensar! Sizin beni tenkit ettiğiniz söylendi, aslı var mıdır?" diye sordu. Ensar, "Ya Rasûlullah! Bizim ileri gelenlerimiz Sizi tenkit edecek sözler söylemezler. Bunlar delikanlıların sözüdür." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ey Ensar! Ben sizi dalalette buldum. Allah Benim sebebimle aranıza dostluk ve sevgi bırakmadı mı? Siz nüfusça az idiniz, sizi çoğaltmadı mı? Fakir iken zengin etmedi mi?" dedi. Ensar ise "Ya Rasûlullah! İyiliğin ihsanın haddinden fazladır. Allah Size mükafatını ihsan etsin!" diye karşılık verdiler. Yine Hz. Peygamber, "Siz diyebilirsiniz ki, ‘Kavmin Seni yalanladığı vakit, biz Seni tasdik ettik. Seni Mekke'den uzaklaştırdıklarında Sana ev verdik. İhtiyaç zamanında elimizden geleni geri koymadık. Düşmandan korkuyordun Sana emniyet verdik.' İşte böyle derseniz, doğrudur. Sizi tasdik ederim." dedi. Allah'ın Rasûlu bu şekilde Ensar'a iltifat etti. Ensar ise üzüntü gözyaşları dökerek, "Ya Rasûlullah! Yalnız bu mal ganimeti değil, dilerseniz baba ve dedelerimizden miras olarak aldığımızı da onlara taksim edin. Bizim maksadımız Senin şerefli rızandır. Yanımızda dünya malının zerre kadar önemi yoktur." dediler. Hz. Peygamber Ensar'ın bu sözünden memnun oldu ve şöyle dedi: "Ey Ensar! Sizin inancınızdaki samimiyete güvenim vardır. Kureyş ise İslam'a henüz gelmiştir. Şimdiye kadar meydana gelen savaşlarda Müslümanlar tarafından pek çok yenilgilere uğratıldılar. Onların kalplerini yatıştırmak maksadıyla fazla hisse verdim. Onlar evlerine koyun ve develerle gidecek. Siz ise Rasûlullah ile gideceksiniz. Buna razı olmaz mısınız?". Ensar, "Ya Rasûlullah! Sana yakın olmak, bizim için dünyadan ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır. Gölgenizi Allah üzerimizden eksik etmesin." dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlu, "Ensar Benim hususi dostlarım ve sırdaşlarımdır. Bütün insanlar bir yola gitse, Ensar başka bir yola gitse, Ben Ensar'la beraber giderim." dedi ve ellerini kaldırıp, Ensar'a, çocuklarına ve torunlarına hayır dua etti.(8)

2. Gençleri Utandırmaktan Sakınması 

Hz. Peygamber'in, muhataplarını eğitirken onlara karşı kırıcı davranışlar içine girmediğini, onlara kaba sözler sarf etmediğini görüyoruz. Kendisi muhataplarına kötü sözler söylemediği gibi, etrafındakilere de bu tür sözlerden uzak durmasını emretmiştir. Hataları düzeltme konusunda Allah'ın Rasûlu'nun ne kadar seviyeli ve nazikane davrandığını Muaviye b. Hakem güzel bir şekilde anlatmaktadır. Muaviye Hz. Peygamber'in arkasında namaz kılarken, aksıran bir adama, "Yerhamukellah" diyerek karşılık vermişti. Çünkü namaz kılarken konuşulmayacağını bilmiyordu. Yanındakiler Muaviye'ye bakmaya başladılar. Muaviye onlara da "Size ne oluyor ki, bana bakıp duruyorsunuz" deyince, bu defa yanındakiler onu ikaz etmek için ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Muaviye onların kendisini susturmak istediklerini anlayınca, sustu. Bundan sonrasını Muaviye b. Hakem şöyle anlatıyor: "Anam babam Rasûlullah'a feda olsun. O'nun kadar güzel öğreten bir öğretmen hiçbir zaman görmedim. Vallahi O, namazı kılınca beni ne dövdü  ne de azarladı. Sadece namazda dünya kelamı konuşulmayacağını, ancak tesbih, tekbir yapılarak Kur'ân okunabileceğini söyledi."(9)

Hz. Peygamber inanç ve prensiplerine ters düşen hareketleri yapan gençlere bile kaba davranmamış, onları utandıracak tarzda tenkit etmemiş, hatalarını uygun biçimde ifade etmiştir. Muhataplarını eğitirken onlara karşı kırıcı davranışlar içine girmediğini, onlara kaba sözler sarf etmediğini görüyoruz.

Hz. Peygamber inanç ve prensiplerine ters düşen hareketleri yapan gençlere bile kaba davranmamış, onları utandıracak tarzda tenkit etmemiş, hatalı olduklarını uygun bir biçimde ifade etmiştir. Allah Rasûlu'nun en sevdiği gençlerden biri olan Usame b. Zeyd, hırsızlık yapan bir kadını affetmesi için aracı olarak Rasûlullah'a geldi. Suçlu bir kadının, asalet sahibi ve değer verilen önemli bir kişi olduğu için suçunu görmezden gelmesi isteği, Hz. Peygamber'i son derece kızdırmasına rağmen, o, bu işe aracı olan genç Usâme'yi utandıracak hiçbir kırıcı söz etmemiş, tepkisini onu incitmeden ortaya koymuştur. Hz. Peygamber, minbere çıkarak, şu konuşmayı yaptı: "Ey insanlar! Sizden öncekiler, kendilerine önemli ve nüfuz sahibi bir kişi suçlu olarak geldiğinde, onun cezasını vermediler. Ancak nüfuz sahibi olmayan ve zayıf, güçsüz bir kişi suçlu olarak geldiğinde hemen cezalandırdılar. Bu adaletsizlikten dolayı da helak oldular. Allah'a yemin ederim ki, hırsızlık yapan benim kızım Fatıma olsa, onun da elini keserdim."(10) Böylece Hz. Peygamber hem adaletin önemini ortaya koymuş, hem de genç Usame'ye, kötülüklere aracı olmamasını ima yoluyla tembih etmiştir.

3. Gençlere Yumuşak ve Müsamahalı Davranması 

Hz. Peygamber, insanlığın olmasını gerektirdiği bütün erdemleri şahsında taşıyan biridir. İnsanlık için bir merhamet abidesidir. Kur'ân-ı Kerim'de, "Eğer Sen kaba, katı yürekli olsaydın, kuşkusuz etrafından dağılır giderlerdi."(11) âyetiyle, bu gerçek ortaya konur. Bu özelliklere haiz olan Allah'ın Rasûlu, bir şey öğreteceği veya ikazda bulunacağı zaman önce karşısındakini yumuşatarak gönlünü kazanır, sonra söyleyeceklerini söylerdi. Yumuşak huyluluk anlamına gelen hilm sıfatına sahip olan Allah Elçisi, en kızılacak durumlarda bile soğukkanlılığını korumuş, karşısındaki muhatabı ikna yolu ile sinirlendirmeden bilgilendirme yoluna gitmiştir. Bizzat kendisi, öğretirken azarlamamayı öğütlemiştir. Bir gün, zina etmek için kendisinden izin isteyen gence karşı ortaya koyduğu tavır, gençlerin eğitimlerini üstlenenlere örnek olacak mahiyettedir. Kureyş kabilesinden bir genç, Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek, "Ey Allah'ın Rasûlu! Bana zina etmek için izin ver." dedi. Orada hazır bulunan sahabeden bazıları bu isteği İslam terbiyesine aykırı gördüklerinden, "Sus, sus" diyerek, genci azarladılar. İslam Peygamberi son derece sakin bir şekilde delikanlıya, "Yanıma gel, otur." diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye başladı. "Söyle bakalım, bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?" diye sordu. Genç "Sana feda olayım ey Allah'ın Rasûlu, böyle bir şeyi asla istemem." dedi. Peygamberimiz de "Zaten hiç kimse annesine böyle bir şey yapılmasını istemez." buyurdu. Sorusuna devam ederek, "Başkasının senin kızınla zina etmesine razı olur musun?" diye sordu. Genç yine, "Sana feda olayım ey Allah'ın Rasûlu, razı olmam." dedi. Hz. Peygamber de "Hiç kimse kızıyla zina edilmesine razı olmaz." dedikten sonra, kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını sordu. Genç, her soruda da "Sana feda olayım hayır istemem." diye cevap veriyordu. Artık hatasını anladığını görünce Hz. Peygamber, elini bu gencin omzuna koyarak, "Allah'ım, bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlemekten koru." diye dua etti. Bu genç, kendi ifadesine göre, bir daha hayatı boyunca kalbinde zina duygusuna yer vermedi.(12)

Allah Rasûlu'nun sahip olduğu hoşgörüyü, O'nun gençlere gösterdiği yumuşaklık ve müsamahayı daha iyi anlayabilmek için, kendisine gençlik hayatı boyunca on yıl aralıksız hizmet etmiş olan Enes b. Malik'in sözlerine kulak vermek yeterlidir. Enes şöyle diyor: "On yıl Hz. Peygamber'e hizmet ettim. Bana bir defa bile ‘öf' demedi. Yaptığım bir şey için, ‘Niye bunu yaptın?' diyerek azarlamadı. O, ahlak bakımından insanların en mükemmeliydi."(13)

4. Soru Sorarak Gençlerin İlgisini Çekmesi 

Biraz önce zikrettiğimiz üzere, zina etmek isteyen gence "Bir başkasının annenle, kızınla, teyzenle, halanla zina etmesini ister misin?" diyerek ayrı ayrı sorular sormak suretiyle, gencin dikkatinin tamamen çekilmesi ve zinanın çirkinliği öğretilerek ikna edilmesi, örnek olarak burada da zikredilebilir. Allah Rasûlu, Hz. Ali'ye sıkıntı esnasında ne diyeceğini öğretmek için de önce sorusunu sormuş ve "Ey Ali! Çıkmaza düştüğünde söylemen gereken kelimeleri sana öğreteyim mi?" demiştir. Hz. Peygamber, bu kelimelerin ne olduğunu açıklamış ve ‘Bismillahirrahmanirrahim, velâ Havle velâ Kuvvete İllâ Billâhi'l-Aliyyi'l-Azîm' dersen, Allah sana gelecek olan belalardan dilediğini bu kelime sebebiyle önler." buyurmuştur.(14)


1) el-Buharî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahihu´l-Buharî, nşr. Mustafa Dîb el-Buğâ, Dımaşk, 1993, I, 197 (Kitâbu Mevâkîtu´s-Salât, hn.504).
2) el-Buharî, a.g.e., II, 892 (Kitâbu´l-Itk, hn.2382).
3) el-Aclunî, İsmail b. Muhammed, Keşfu´l-Hafâ ve Muzîlu´l-İlbâs, Beyrut, 1988, I, 196.
4) Şeyh Mansur Ali Nasif, et-Tâcu´l-Câmi li´l-Usûl fî Ehâdîsi´r-Rasûl, İstanbul, 1981, I, 31.
5) el-Aclunî, a.g.e., I, 192.
6) et-Tebrizî, a.g.e., III, 1748.
7) el-Buharî, a.g.e., IV, 1574-1575; ez-Zebîdî, Zeynuddîn Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf, Sahih-u Buharî Muhtasarı
8) el-Buharî, a.g.e., IV, 1574-1575; ez-Zebîdî, Zeynuddîn Ahmed b. Ahmed b. Abdillatif, Sahihu Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh Tercümesi, çev. Ahmed Naim-Kamil Miras, Ankara, 1987, X, 340-343.
9) el-Müslim, Ebu´l-Hüseyin Müslim b. Haccac el-Kuşeyrî en-Neysabûrî, Sahihu Müslim, nşr. Muhammed Fuad Abdulbaki, Mısır, 1955, I, 381-382.
10) el-Buharî, a.g.e., III, 1283; el-Müslim, a.g.e., III, 1315.
11) Kur´ân, et-Tevbe, 128.
12) Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyrut, ts., IV, 256-257.
13) et-Tirmizî, a.g.e., IV, 368.
14) el-Aclunî, a.g.e., II, 382.