Zulme ve kötülüğe karşı durmanın, doğruluk ve adalet ölçülerinden asla ayrılmamanın en canlı örnekleri O’nun hayatındadır. Sabrın, merhametin, alçak gönüllülüğün, aile reisliğinde anlayışın, idarecilikte sorumluluk duygusunun, askerlikte ileri görüşlülüğün, çocuklar, yetimler ve güçsüzlerle ilgilenmenin en eşsiz örnekleri O’nun hayatındadır.(6)
2- Hz. Peygamber’in müminlere ve diğer insanlara düşkünlüğü:
Bilindiği gibi, sevgi karşılıklı olur. Karşılıksız bir sevginin ilanihaye devam etmesi neredeyse imkânsızdır. İşte Rasûlullah (sav) ile ashabı arasındaki sevgi de karşılıklı bir sevgi idi. Nitekim ashabı Rasûlullah’ı (sav) çok seviyor, O da onları çok seviyor ve onlarla yakından ilgileniyordu. Yüce Allah’ın işaret ettiği gibi kanatlarını âdeta onların üzerine germişti. Onlara çok yumuşak davranıyor, kusurlarını yüzlerine vurmadan düzeltmeye çalışıyordu. İşlerinde onlara danışıyordu. Nitekim bu durum Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Allah’ın rahmeti sebebi iledir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurların)dan geç. Onlar için mağfiret dile. (Yapacağın) işler hakkında onlara danış.”(7)
“Andolsun, içinizden size öyle bir peygamber geldi ki, sizi sıkan şeyler O’na çok ağır gelir, size çok düşkün, müminlere çok şefkatli ve merhametlidir.”(8)
3- Allah sevgisinin ispatının Rasûlullah’a (sav) tabi olmaktan geçmesi:
Hayatımızı, aklımızı, malımızı hülasa neyimiz varsa her şeyimizi kendisine borçlu olduğumuz Yüce Yaradan’a karşı nasıl bir şükran borcu içinde olmamız ve her şeyden ve herkesten önce O’nu ne kadar çok sevmemiz gerektiği apaçık meydandadır. Ancak Yüce Allah, bir ayette kendisine olan bu sevgiyi ispatlamanın yolunun Resulüne itaatten geçtiğini açıkça ifade etmiştir: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır. De ki: Allah’a ve Peygamber’e itaat edin! Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez.”(9)
4- Müminlerin Hz. Peygamber’in canını kendi canlarından aziz bilmelerinin gerektiğinin belirtilmesi:
Yüce Allah, müminlerin Hz. Peygamber’in canını kendi canlarından bile önde tutmalarını istemiştir: “Peygamber müminler için kendi canlarından ileridir. O’nun eşleri de onların anneleridir.”(10)
Hz. Peygamber’in canını kendi öz canımızın önüne çıkarabilmemiz de elbette O’nu çok sevmemize bağlıdır. İşte bunun için bizzat Hz. Peygamber de kendisinin her şeyden ve herkesten daha çok sevilmesi gerektiğini belirtmiştir. Nitekim, Buharî’nin: “Peygamber sevgisi imandandır.”(11) başlığı altında verdiği hadislerden birinde Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.”(12)
Bundan başka Yüce Allah, Rasûlullah’a (sav) ayrı bir yer ve değer verdiğini gösteren ve detaya kadar inen bazı hususlara da temas etmiştir. Şimdi bunlardan bazılarını takdim etmek istiyoruz:
1- Allah Teâlâ’nın, meleklerin ve müminlerin Rasûlullah’a (sav) salatı:
Yüce Allah, ayette, kendisinin ve meleklerin Hz. Peygamber’e “salat” ettiğini, yani O’nu hayırla yâd edip övdüklerini belirttikten sonra bütün müminleri buna katılmaya ve O’na içtenlikle esenlik dilemeye çağırmaktadır: “Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e salat etmektedirler; o halde siz de iman edenler O’na salat edin ve O’na içtenlikle selam edin.”(13)
2- Hz. Peygamber’e eziyet etmenin akıbeti:
Yukarıdaki ayetten sonra Yüce Allah, Rasûlullah’a (sav) eziyet edenleri de uyararak onların akıbetinin çok kötü olacağını haber vermektedir: “Allah’a ve Resulüne eziyet edenler (yok mu?) Allah onlara hem dünyada ve hem de ahirette lanet etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”(14)
3- Rasûlullah’ın (sav) evinde yemek yerken edepli davranma konusunda ashabın uyarılması:
İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber ashabına evinde yemek yedirir fakat bazıları yemekten önce gelirler, yemekten sonra da kalkıp gitmezlerdi. Haliyle Hz. Peygamber sıkılır ama misafirlerine de bir şey diyemezdi.(15) İşte böyle detay sayılabilecek bir konuda bile Yüce Allah ashabı uyararak şu açıklamayı yapmaktadır: “Ey iman edenler! Yemeğe çağrılmadan Peygamber’in evlerine girmeyin, (şayet yemek haricinde size izin verilmiş de girmişseniz) yemek vaktini gözetlemeyin. (Yemeğe) davet edildiğiniz zaman girin, yemeği yiyince de dağılın. Söze dalmayın. Çünkü bu (hareketiniz) Peygamber’e eziyet veriyor fakat O (size bunu söylemekten) utanıyordu. Ama Allah, hakkı söylemekten utanmaz. Onlardan (Peygamber’in hanımlarından) bir şey istediğiniz zaman da perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin, Allah’ın Resulüne eziyet etmeniz ve kendisinden sonra O’nun eşlerini nikâhlamanız asla olmaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.”(16)
4- “Rasûlullah ile konuşurken ses tonunuzu O’nun ses tonundan fazla yükseltmeyin” emri:
Yüce Allah bundan sonra daha da detaya inerek şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O’nunla da öyle yüksek sesle konuşmayın. Yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider. Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar ise öyle kimselerdir ki, Allah onların kalplerini, takva için imtihan etmiş. Onlar için mağfiret ve büyük mükâfat vardır. (Ey Peygamber!) Odalarının arkasından sana bağıranların çokları, düşüncesiz kimselerdir. Onlar, Sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi kendileri için elbette daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.”(17)
Dipnotlar:
1) Bkz. Zuhruf, 29-32; Hac, 75.
2) Kalem, 4.
3) Ahzab, 46.
4) Ahzab, 21.
5) Ahzab, 21.
6) Bkz. Ebû Şehbe, Muhammed b. Muhammed, es-Siratu´n-Nebeviyye fî Dav´i´l-Kur´âni ve´s-Sünne, Dımaşk, 1988, II, 602-672.
7) Al-i İmran, 158.
8) Tevbe, 128.
9) Al-i İmran, 3-32.
10) Ahzab, 6.
11) Buharî, İman, 9.
12) Bkz. Buharî, İman, 8; Müslim, İman, 70; Nesaî, İman, 19; İbn Mace, Mukaddime, 9; Müsned, III, 77, 207, 275.
13) Ahzab, 56.
14) Ahzab, 57.
15) Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami´l-Kur´ân, XIV,224.
16) Ahzab, 53.
17) Hucurat, 2-5