Dinin Sokak Çocukları Sorununa Bakışı
Hz. Peygamber "Bir kimse, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da o kimsenin yardımında olur." buyurarak insanları sosyal dayanışmaya teşvik etmiştir.
Din, yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun, genel olarak insanı değerli ve şerefli bir varlık kabul etmektedir. İslam, insan merkezli ve toplumsal konularla iç içe olan bir dindir. Din, insan ile Allah arasındaki ilişkileri düzenlediği gibi insanın toplum ile olan ilişkilerini de düzenlemektedir. Dinin amacı, fert, aile ve toplum hayatında huzurun, refahın ve haklara saygının hakim olmasını sağlamaktır. Sadece ibadet hayatıyla ilgilenmeyip, aynı zamanda sosyal dayanışmayı ve yardımlaşmayı gerçekleştirmektedir. Toplumda yaşanan sorun ve problemlere sosyal içerikli çözümler getirmesi, dinin var oluş gayelerindendir. Dolayısıyla dini dışlayan bir anlayış ve zihniyet, beraberinde çözülmesi imkansız pek çok sorun getirmiştir. İslam dini, toplumun en zayıf ve istismara müsait kesimleriyle (çocuk, yetim, kadın, köle, fakir vb.) hassaten ilgilenmiş, onların korunması, aç ve açıkta bırakılmaması için bir dizi sosyal tedbirler almıştır. Örneğin zekat, fitre, kurban ve sadakalar hep buna yöneliktir. Hz. Peygamber, kendi zamanında, bu tür insanlara yakın olduğu ve onlara değer verdiği için, bu insanlar İslam'ı çok kolay kabul etmişlerdir.
"Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir."(1) buyuran Hz. Peygamber, evinde bir kediyi aç bırakıp ölmesine sebep olan bir kadının cehennemlik olduğunu(2) ifade etmiştir. "Merhametli olanlara Rahman da merhamet eder. Yerde olanlara merhametli olun ki, gökte olanlar da size merhamet etsinler."(3) buyrulduğu gibi, "Kendileri ihtiyaç içersinde olsalar bile, diğer kardeşlerini kendilerine tercih ederler."(4) denmiştir.
Hz. Peygamber "Bir kimse, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da o kimsenin yardımında olur."(5) buyurarak insanları sosyal dayanışmaya teşvik etmiştir. Ana-babasından her ikisini veya birini kaybetmiş olan çocukların korunması toplumun görevidir. "Yetimi sakın azarlama, senden bir şey isteyeni kovma!"(6) âyeti, Hz. Peygamber'in şahsında tüm Müslümanlara hitap etmektedir.
"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar... "(7)
"Yetimin malına yaklaşmayın. Yalnız (yetim) rüştüne girinceye kadar en güzel biçimde (yaklaşma) müstesna... "(8),
"Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi incitir, yoksulu doyurmak için ön ayak olmaz."(9)
Meallerini verdiğimiz âyetlerde yetim ve yoksulla ilgilenilmemesi, kötü insanların gayr-i ahlaki davranışları olarak vurgulanmakta ve bu tür davranışlardan kaçınılması gerektiği üzerinde durulmaktadır.
Hz. Peygamber'in Yetim Olarak Büyümesi ve Çocuklara Verdiği Değer
Hz. Peygamber, dünyaya babasız olarak gelmiş, altı yaşında iken annesini, sekiz yaşında iken de dedesini kaybetmiştir. Uzun süre amcası Ebû Talib'in himayesinde kalmıştır. Amcasının çocuklarıyla beraber büyümüş ve aralarında herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Kendisine çok iyi bakıldığı ve iyi muamelede bulunulduğu ifade edilmektedir. "O, Seni yetim bulup barındırmadı mı?.. O halde yetime gelince, onu sakın aşağılama..."(10)âyetleri, Hz. Peygamber'in yetim kaldığını kendisine hatırlatmakta, kendisinin de yetimlere sahip çıkmasını istemektedir. Hz. Peygamber anne-baba ve dededen yoksun kaldığı ve herhangi bir eğitim kurumunda yetişmediğinden O'nun terbiyesini Rabbi yapmıştır. Kendisi yetim olarak büyüdüğü gibi, evlat acısını da tatmış ve kimisi bebek yaşta, kimisi de ileri yaşlarda olmak üzere Fatıma dışında tüm çocukları kendisi hayatta iken vefat etmişlerdir.
Cahiliyye döneminde değersiz kabul edilen çocuklar, gerek namus-iffet, gerekse fakirlik endişesi ve korkusuyla öldürülüyorlardı. İslam, bütün gayr-i insani yaklaşımları yasaklamıştır. Hz. Peygamber, küçük-büyük, kadın-erkek toplumun her kademesindeki insanla ilgilenmiş ve onlarla insani birtakım ilişkiler kurmuştur. O'nun, hem kendi çocuk ve torunlarına, hem de diğer çocuklara karşı davranışları sürekli olumlu olmuş, onları bir insan olarak görmüş, bir eğitimci gibi onlara şefkat ve merhametle davranmıştır. O, çocukları çok sever ve bu sevgisini sözlü veya fiilî olarak değişik şekillerde ifşa ederdi. Rastladığı çocuklara selam verir, hal ve hatırlarını sorar, bazen de onlarla şakalaşır, hastalandıklarında ziyaretlerine giderdi.(11)
Yetime bakıldığı ve iyi muamele yapılarak büyütüldüğü takdirde o kişiye cennet vaad edilmektedir. "Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle Ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız." Bu hadisler, yetimlerin yalnız bırakılmaması ve onların sahiplenilmesi konusunda ciddi mesajlar vermektedir.
Kendi çocukları ve torunları dışında, himayesi altında yetişmiş olan bazı çocuklar da vardır. Bunların başında amcasının oğlu Hz. Ali, Zeyd b. Harise, Enes b. Malik gelmektedir. Kızı Fatıma, torunları Hasan, Hüseyin ve Ümame ile ilgili kaynaklarda pek çok bilgi vardır. Büyük kızı Zeyneb'den torunu Ümame ile yakın ilişkileri olmuş, halka namaz kıldırırken bile onu kovmuyor, rükuya vardığında onu yere bırakıyor, secdeden başını kaldırdığı zaman tekrar omzuna alıyordu.(12) O, kız çocuklarıyla özellikle ilgilenmiş ve cahiliyye âdeti olan kız-erkek ayırımına hiçbir zaman gitmemiştir.
Evlatlığı Zeyd'in oğlu Üsame şöyle nakleder "Allah'ın elçisi beni bir dizine, Hasan'ı öbür dizine oturturdu. Bizi göğsüne bastırarak şöyle derdi: ‘Ey Rabbim! Bunlara rahmetinle muamele eyle. Çünkü Ben de bunlara karşı merhametliyim. (Allah'ım, bunlara rahmet ve saadet ihsan eyle! Ben bunların hayır ve saadetini diliyorum.)'"(13) Yine bir gün kucağındaki torunu için "Ey Allah'ım, bunu sev, çünkü Ben bunu çok seviyorum."(14) demiştir. Çocukları bineğinin önüne ve arkasına bindirirdi. Üzerine idrar yapan çocuğa kızmamış, üzerini yıkamıştır.(15) Çünkü Hz. Peygamber'in anlayışında dayak yoktur. O'nun, hayatı boyunca ne bir kadına, ne bir hizmetçiye vurduğu vaki değildir.(16) Savaş esnasında düşman tarafında bulunan çocukların öldürülmesini yasaklamış(17)ve şöyle buyurmuştur: "Sakın ha! ne bir kadın, ne bir çocuk ve ne de pir-i fâni bir yaşlıyı öldürmeyesin."(18) Kendisine 10 yıl süreyle hizmet etmiş olan Enes'i bir kere olsun azarlamamıştır.(19)Mekke fethinde kendisini karşılayan bir grup çocuğu ayrı ayrı sevmiş, bazılarını da bineğinin terkisine almıştır. O, cemaatle kılınan namazda ağlayan bir çocuk sesi duyduğunda annesine eziyet vermemek amacıyla namazı kısa tutardı.(20)
Kızı Zeyneb'in oğlu ölüm döşeğinde iken Hz. Peygamber, kızına şu teselli edici mesajı göndermiştin "Alan da veren de Allah'tır. O'nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah'tan beklesin."(21)Kendi oğlu İbrahim vefat ettiğinde ağlamış ve "Göz ağlar, kalp hüzünlenir..." sözlerini sarf etmiştir.(22)Yine çocuğunu kaybeden ve mezarı başında ağlayan bir anneye "Allah'tan kork ve sabret." diyerek(23) sabrı tavsiye etmiştir. Başka bir hadiste ise çocuklarını küçük yaşta kaybeden anne ve babanın -sabredip şükrettikleri takdirde- cennet ile ödüllendirilecekleri müjdesini vermektedir. Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslümanı, Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar. Kur'ân'da yer alan "Sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir." ifadesi, bu tür hadislerin bir nevi destekleyicisi konumundadır.
"Küçüklerimizi sevmeyen, büyüklerimizi saymayan bizden değildir."(24) buyuran Hz. Peygamber, söylediklerini bizzat uygulamalı bir şekilde göstermiştir. O, aynı zamanda çocuklar arasında adalet ve eşitliğin gözetilmesini de istemiştir "Allah'tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin." "Çocukların, senin üzerindeki haklardan biri onlara adaletli davranmandır."(25)
Hadislerde Yetimlerin Korunması
Hem Kur'ân hem de Hz. Peygamber, yetimlere karşı yapılması ve yapılmaması gerekli hususları açıklamıştır. Yetime bakıldığı ve iyi muamele yapılarak büyütüldüğü takdirde o kişiye cennet vaad edilmektedir. "Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle Ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız."(26) Bu hadisler, yetimlerin yalnız bırakılmaması ve onların sahiplenilmesi konusunda ciddi mesajlar vermektedir. Hz. Peygamber, yedi helak edici şeyden uzak durulmasını, bunlardan birinin de yetim malı yemek olduğunu belirtmiştir. Yetime ait mülkiyetin korunmasında da titizlik gösterilmesi istenmektedir. "Allah'ım! iki zayıf kimsenin; yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum."(27) Yetimin sermayesiyle ticaret yapılarak, onlara kâr sağlanması ve böylece servetlerinin âtıl halde bırakılmaması sağlanmış olur.(28) Birinci derecede, yetimi sahiplenmek önemli olduğu kadar, ona karşı iyi muamelede bulunmak da önemlidir. "Müslüman evlerin içinde en hayırlı ev, içinde yetime iyi bakılan evdir. Müslümanların evlerinin içinde en kötü ev, içinde yetime kötülük yapılan evdir."(29) "Yetimin başını okşa, yoksulu doyur."(30)
"Küçüklerimizi sevmeyen, büyüklerimizi saymayan bizden değildir." buyuran Hz. Peygamber, söylediklerini bizzat uygulamalı bir şekilde göstermiştir.
Hz. Peygamber döneminde yetimlerin sahiplenilmesi, onlara karşı gösterilen iyi muamele ile ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Sahabeden şehit olan Hamza'nın kızına birçok kişinin sahip çıktığını gören Hz. Peygamber, bundan memnun olmuştur. Hz. Peygamber, Hz. Cafer'in zevcesi yetim kızın teyzesi olduğu için bakımını ona vermiştir. Uhud savaşında şehid olan ve geride kalan iki yetim kızın malına el koyan amcalarına Hz. Peygamber müdahalede bulunmuş ve buna engel olmuştur.(31) Bir sahabînin Ensar'dan olan bir yetime hurma bahçesi satın alarak bağışlaması, Hz. Peygamber'i çok memnun etmiş ve kendisine cennette bir bahçe bağışlanacağının müjdesini vermiştir. Bazen Hz. Peygamber'in yardım konusunda yetimleri kendi akrabalarına tercih ettiği de vakidir.(32) Mescid-i Nebevî'nin inşa edildiği arsa, iki yetime aitti. Yetimler arsayı bağışlamak istemişlerse de, Hz. Peygamber kabul etmemiş, arsa bedelini onlara ödemiştir.(33) Uhud Savaşı'nda babası şehit düştüğü için yetim kalan Beşîr b. Akrebe'yi Hz. Peygamber, ziyaret ettiğinde üzüldüğünü ve ağladığını görünce "Ağlama! Benim, baban; Aişe'nin de annen olmasını istemez misin?" deyince yetimin cevabı "Evet" olmuştur. Hz. Peygamber böylece onu teselli edip gönlünü almıştır.(34)Bu ve diğer örnekler, o dönemde yetimlerin ne derece korunduğunu ve gözetildiğini bize göstermektedir. Hz. Peygamber döneminde yapılan savaşlarda yetim kalanlar, sahabe tarafından sahiplenilmiş ve bakılmıştır. Bu tür erdemli örneklere günümüzde çok ihtiyaç vardır.
Hz. Ömer, hilafeti zamanında sokakta bir çocuk bulan kişiye gerekli araştırmaları yaptıktan sonra devlet başkanı sıfatıyla çocuğu o kişiye emanet eder ve masraflarının devlete art olduğunu bildirir. Aynı zamanda Hz. Ömer'in, çocuklara bulûğ çağına kadar 100 dirhem nafaka bağladığı ifade edilir. Aynı uygulama, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde de devam etmiştir. Bu, hem o zaman için devletin mali durumunu göstermesi, hem de çocukların bedenen ve ruhen sağlıklı yetişmelerini sağlamak için ailelerin desteklenmesi açısından önemlidir.
1) Buharî, el-Edebul-Müfred, thk, Halid Abdurrahman, Dâru´l-Ma´rife, Beyrut 1996, sh. 52.
2) Buharî, Enbiya, 54; Müslim, Ebu´l-Huseyn Müslim b. Haccac el-Câmiu´s-Sahih, Selam, 151-152, Birr, 133-134, thk, M. F. Abdülbâkî, Dâru İhyâi´t-Türâsi´l-Arabî, Lübnan, 1956.
3) Tirmizî, Birr 16.
4) Haşr, 59/9.
5) Müslim, Zikir, 38; İbn Mace, Mukaddime, 17.
6) Duha, 93/9-10.
7) Nisa, 4/10.
8) Enam, 6/152
9) Maun, 107/1-3.
10) Duha, 93/6-9.
11) Buharî, Edeb, 17, İstizan
12) Müslim, Mesacid, 41-43; Buharî,, Edeb, 18; Ebû Davud, Salat, 165.
13) Buharî, Edeb, 22.
14) Buharî, el-Edebü´l-Müfred, sh. 45, 85.
15) Buharî, Edeb, 21.
16) Ebû Davud, Edeb, 4; İbn Mace, Nikâh, 51; Darimî, Nikah, 34; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 32.
17) Buharî, Cihad, 147-148; Müslim, Cihad, 137-140.
18) Malik, Muvatta´, Cihad, 10.
19) Müslim, Fedail, 54; Ebû Davud, Edeb, I; Tirmizî, Birr, 69.
20) Tirmizî, Ebvâbü´s-Salât, B.276.
21) Buharî, Cenaiz, 3; Müslim, Cenaiz, II.
22) Buharî, Cenaiz, 91.
23) Buharî, Cenaiz, 32, Ahkam, 11; Müslim, Cenaiz, 15.
24) Tirmizî, Birr, 15.
25) Buharî, Hibe, 13; Müslim, Hibât 3; Ebû Davud, Buyu´, 83.
26) Müslim, Zühd, 42.
27) İbn Mace, Edeb, 6.
28) Malik Muvatta, Zekat 12-15.
29) İbn Mace, Edeb, 6.
30) Ahmed b. Hanbel, Müsned II, 263, 387.
31) Tirmizî, Feraiz, 3; İbn Mace, Ferâiz, 2
32) Ebû Davud, Edeb, 100, Haraç, 20.
33) Buharî, Menakıb, 45.
34) Buharî, et-Târihu´l-Kebîr, Haydarabat 1941, II, 78.