Mekke dönemindeyken Allah Râsulü (sav) ve Müslümanlar pek çok sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştır. Sıkıntı anlarında bile Rasûlullah (sav), Allah'a dua etmekten, yalvarmak ve yakarmaktan başka bir şeye tevessül etmemiştir. Buradan çıkarmamız gereken ibret, zor ve sıkıntılı anlarımızda dahi Allah’a dua etmek, sıkıntıları çıkaranların ıslahını istemektir. Şimdi konuyla ilgili Allah Râsulü (sav)’nün sıkıntılı anlarında yaptığı dualardan bazılarını görmeye çalışalım.
Peygamberliğin 10. yılında Ebû Talib'in ölümünden sonra Kureyşliler Resulullah'ın üzerine giderek onu Taif'e gitmeye zorlamışlardır. Yolculuğun maksadı, İslam davetini Mekke'nin dışına taşımaktı; zira Allah Râsulü (sav) artık Mekkeli Kureyş'ten ümidini kesmişti. Hz. Peygamber yanına azatlı kölesi Zeyd b. Harise (ra)’yi alarak Şevval ayının son günlerinde Taif'e gitmiştir. Orada yaklaşık on gün kalan Rasûlullah (sav), bu şehrin eşrafına İslam'ı anlatmıştır. Ancak gençlerin davete ilgi duymalarından tedirgin olan Taif eşrafı, çocukları da yanlarına alarak Allah Râsulü (sav)’nü taş yağmuruna tutmuş, Hz. Peygamber'in her iki ayağı kanlar içinde kalmıştır. Zeyd b. Harise (ra) Rasûlullah (sav)’ı korumaya çalışmışsa da maruz kaldığı yoğun saldırıları önleyememiştir. Zeyd (ra), Rasûlullah (sav)’a Mekke'ye geri dönmenin tehlikeli olacağını hatırlatmıştır. Rasûlullah (sav) ise ona, Allah'ın mutlaka kendilerine bir çıkış yolu göstereceğini bildirmiş ve böylece Mekke'ye dönmüşlerdir.[25] Rasûlullah (sav) dönüş esnasında Allah'a şöyle dua etmiştir:
“Ey Allah'ım! Kuvvetimin zayıflığını, insanlara karşı koymadaki yetersizliğimi ve varlık gösteremeyişimi sana havale ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen, bütün mustazafların ve benim de Rabbimsin. Sen, beni kime teslim ediyorsun? Bana kaba ve sert davranan şu yabancılara mı? Ya da bana galip gelme gücünü verdiğin bir düşmanıma mı? Eğer sen bana dargın değilsen, bütün eziyet ve işkenceler bana hiç gelir. Ben karanlıkta aydınlık yaratan ve dünya ile ahiret işlerini düzelten senin varlığının nuruna sığınıyorum. Senin gazabın ve öfken bana gelmeden önce beni kurtar. Senden başka güç ve kuvvet yoktur”.[26]
2- Rasûlullah (sav)’ın Kureyş'in Elebaşılarını Allah'a Şikâyet İçin Yaptığı Dua
Mekke döneminde müşriklerin Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara yaptığı işkence had safhaya ulaşmıştı. İşte bunlardan bir tanesi de bizzat Rasûlullah (sav)’a yapılan şu olaydır: Bir gün Rasûlullah (sav) Kâbe’de namaz kılıyordu. Etrafında ise, Ebû Cehil ile ona uyan bir takım Kureyş ileri gelenleri oturuyorlardı. Ebû Cehil'in işareti ve kışkırtması üzerine Ukbe b. Ebî Muayt elinde yeni boğazlanan bir devenin döl döşü ile gelmiş ve Rasûlullah (sav) secdeye vardığı sırada getirip Rasûlullah (sav)’ın sırtına koymuştur. Rasûlullah (sav) başını secdeden kaldıramamıştır. Ebu Cehil ile beraberindekiler bu çirkin olaya gülüşmüşlerdir. O esnada olay yerine Hz. Fatıma gelmiş, pisliği sırtından alarak atmıştır. Rasûlullah (sav) secdeden başını kaldırıp namazını tamamladıktan sonra üç kere şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım! Kureyş'ten şu zümreyi sana havale ediyorum”.
Allah Râsulü (sav)’nün bu duasından anladığımız şudur: Rasûlullah (sav) da bir insandır ve zaman zaman müşriklerin yaptığı terbiyesizlik karşısında onları Allah'a havale etmiştir. Onların seviyesine inip karşılık vermek yerine onlar için Allah'a dua etmiştir. Buradan beddua da anlaşılabilir dua da. Yani Allah Râsulü (sav) öncelikle onların katılaşmış olan kalplerinin yumuşamasını istemiş de olabilir; eğer kalpleri yumuşamayacaksa, aynı tutumlarını sürdüreceklerse o zaman da onların hakkından gelmelerini istemiştir.
Belirtildiğine göre Ebû Cehil, Utbe b. Rebîa, Şeybe b. Rebîa, Ümeyye b. Halef, Übeyy b. Halef, Şu'be b. Haccâc, Ukbe b. Ebî Muayt diye birer birer adlarını saymıştır. Gerçekten de bütün bunlar Bedir’de öldürülmüşlerdir.
Allah Râsulü (sav)’nün Medine'de yaptığı belirtilen dualarına şöyle bir göz attığımızda bunların daha çok gazvelerde Müslümanlara yardım, düşmanlarının mağlubiyeti, şehitler ve azılı İslam düşmanlarından kurtulma yönünde olduğunu görmekteyiz. Şimdi bunlar hakkında bilgi vermeye çalışalım:
Rasûlullah (sav) Medine'ye hicretten sonra da Mekkeliler tarafından rahat bırakılmamıştır. Onlara Medine'de yaşayan Yahudiler ve münafıklar da destek vermişlerdir. Hz. Peygamber sadece bunlara karşı koymakla yetinmemiş, Mekke dışındaki müşrik kabilelerle de mücadele etmiştir. Bu nedenle Rasûlullah (sav) maruz kaldığı savaşlarda yaptığı dualarla bazen duygusallığını, bazen dostlarının ihanete uğramaları sonucu hiddetini beddua şeklinde göstermiş, bazen merhametini, bazen de çaresizliğini ifade etmiştir. Şimdi o dualarından bazı örnekler verelim:
Rasûlullah (sav), Bedir Savaşı'nda sayısal bakımdan az ama iman bakımından güçlü olan ordusuna yönelik Allah'ın yardımını talep maksadıyla bir dua etmiştir. Hz. Ali (ra)'nin bildirdiğine göre Müslümanlar Bedir'de geceleyin ince ince yağan bir yağmura tutulmuş, kalkan ve ağaçların altlarına siperlenmişler, hepsi de tatlı bir uykuya dalmışlardır. Yalnız Rasûlullah (sav) geceyi ağacın altında hep namaz kılmak ve ağlamakla geçirmiştir. Diğer taraftan da şu şekilde dua etmeyi sürdürmüştür: “Ya Rabbi, işte Kureyş! Kibir ve gurur ile geldi. Sana meydan okuyor, peygamberini de yalanlıyor” deyip sonra ellerini kaldırarak duasını şöyle tamamlamıştır:
“Ya Rab! Peygamberlere nusret ahdini[27] bana da hususi olarak zafer vaadini yerine getirmeni senden isterim. Allah'ım, eğer sen şu bir avuç Müslüman'ın helak olmasını diliyorsan, sonra sana ibadet eden bulunmayacaktır”.[28]
Bu duasının arkasından ridası düşünceye kadar ellerini kaldırarak tekrarladı. Ardından zafer muştusunu veren şu âyet nazil oldu:
“(Bedir'deki) bu topluluk yakında muhakkak hezimete uğrayacak ve onlar (Kureyş) arkalarına dönüp gidecekler”.[29]
Bilindiği üzere Bedir Gazvesi, az sayıda olan Müslümanların müşriklerle ilk karşılaşması idi. Bir başka ifadeyle İslamiyet'in yayılışının tarihinin ve kaderinin yazıldığı bir gazveydi. Üstelik de bir grup Müslüman sadece kervanı takip amacıyla Medine'den çıktıklarını belirterek savaşa yanaşmıyorlardı. Bu nedenle Allah Râsulü (sav), bu savaştan ancak Allah’ın yardımıyla çıkılacağını aksi halde yok olunup gidileceğini biliyordu. Böyle bir durumda da her zaman gerekli olan dua, bu tür durumlarda daha da önem arz ediyordu.
Allah Râsulü (sav)'nün Bedir Gazvesinde yapmış olduğu bu duadan başka diğer gazvelerde dua yapmadığı gibi bir yanlış anlama olmasın. Rasûlullah (sav) her gazvede Allah’a dua etmiş ve ondan yardımını esirgememesini dilemiştir. Örneğin Huneyn Gazvesinde İslam ordusu hezimete uğrayınca “Allah’ım! Yardımını indir!” şeklinde dua etmiştir.[30] Bir başka rivayette de “Allah’ım! Eğer sen dilersen bugünden itibaren yeryüzünde sana ibadet eden olmaz”.[31] Bununla Allah Râsulü (sav) eğer Allah'ın yardımı olmazsa artık Mekkelilerin Müslümanların tamamını öldürebileceklerini, yardım etmesi halinde bunun gerçekleşemeyeceğini belirtmektedir.
Dipnotlar:
[25] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ; Beyrut ty., I, 211-212.
Muhammed Ebû Şuhbe, es-Siretü'n-Nebeviyye, Dımaşk 1992, I, 401-405.
Ebû’l-A’lâ el-Mevdûdî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber’in Hayatı, çev. Ahmed Asrar, İstanbul 1993, s. 571-577.
[26] Şuhbe, I, 402.
[27] Bundan maksat Cenab-ı Allah’ın bütün peygamberlere verdiği zafer vaadidir. “Andolsun ki Peygamber kullarıma söz vermişizdir: Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir” Saffât, 37/171-173.
[28] Zeynüddîn Ahmed ez-Zebîdî, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, çev. Kamil Miras, Ankara 1983, X, 146, VIII, 334; Köksal, II, 127,135-36.
[29] Kamer, 54/45.
[30] İbn Kesir, IV, 328.
[31] İbn Kesir, IV, 328.