Hz. Peygamber’in, peygamberlik dışındaki insani yönünün en çok dikkat çekici örneklerini, çocuklarla olan ilişkilerinde bulabilmekteyiz. Çünkü O, sıradan bir insandan öte, âdeta “çocuklarla çocuklaşabilen”, bunu başarabilen ve diğer insanlara da tavsiye eden müstesna bir şahsiyettir. O'nun çocuklara yaklaşımındaki bu farklılık bile, başlı başına incelenmesi gereken bir özellik arz etmektedir. Öte yandan, Hz. Peygamber, bugün çocuk psikolojisi üzerine çalışan insanların tespit edip ortaya koyduğu pek çok realiteye o dönemde dikkat çeken büyük bir eğitimcidir. İşte bu özellikleriyle O, her yönüyle incelenmesi gereken güzelliklerle dolu hayatında, çocuklar için müstesna bir yer ayırmış bir baba, bir dede ve çağındaki tüm çocukların sevgisini kazanmış bir çocuk eğitimcisidir.
Medine’de Çocuklarla İlk Karşılaşma
Yıl, 622… Uzun ve yorucu yolculuğun iki yorgun ismi, Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ebu Bekir (ra) günler sonra nihayet “Seniyyetü'l-Vedâ” tepelerinde, kendilerini karşılamaya gelen Medineli Müslümanlara ulaşmışlardı. Onları karşılamaya gelenler içinde kızlı-erkekli, en güzel elbiselerini giyinmiş, ellerindeki defleri büyük bir coşkuyla çalarak, bir mutluluk şarkısı olan “Taleal Bedru Aleyna”yı okuyan Medineli çocuklar da vardı. İşte tam bu sırada, Hz. Peygamber, çocuklara değer verdiğini, onları önemsediğini en açık bir biçimde ortaya koymak ve bunu insanlara da bildirmek için, yanlarına kadar gelerek şöyle sordu:
“Beni seviyor musunuz?” Çocuklar hep bir ağızdan:
“Evet, çok seviyoruz Ya Rasûlallah!” cevabını verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber de onlara, “Andolsun ki ben de sizi seviyorum” müjdesini verdi.
Bu müjde öylesine güçlü, öylesine kuşatıcı bir sevgi halesine dönüştü ki, tüm Asr-ı Saadet’e şamil oldu ve tüm çocukları kapsayıp kuşattı. Artık çocuklar mutluydu; çünkü onlara değer veren, onları önemseyen ve seven; sevilmelerini ve görüp-gözetilmelerini isteyen bir peygamberleri vardı.
Hz. Peygamber’in Çocuklara Verdiği Değer
Hz. Peygamber, bir hadisinde, “Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı, üzerinize azab sel gibi inerdi.”(1) buyurarak azab-ı ilahiyyeye engel unsurlardan ilkinin, “sabiler” (süt emme çağındaki bebekler) olduğuna dikkat çekmiştir. O’nun çocuklarla olan bütün ilişkilerinde, çocukları önemsediğini ve onlara değer verdiğini hissetmek mümkündür.
Bazı toplumlarda, erkek çocuğu öteden beri kız çocuğundan üstün tutulmuştur. Ancak bu duygu, cahiliye dönemi Araplarında daha şiddetli bir şekilde hüküm sürmekteydi. Öyle ki kızlarını diri diri kumlara gömecek bir şekil alan ve gittikçe yaygınlaşan bu çirkin davranış, âdeta meşru görülmeye başlanmıştı. Hz. Peygamber, Kur’an-ı Kerim’deki ayetler doğrultusunda, gönderildiği toplumda cari olan kız-erkek ayırımını kesinlikle yasaklayarak, bu konuda insanlar arasında oluşmuş “erkek çocuğu üstün tutma” geleneğini ortadan kaldırmaya gayret etmişti. Kısa sürede, cahiliye düşüncesinin devamı olarak gelen “kız çocuğu küçük görme” ya da “onları kumlara gömme” davranışı, artık yerini, kız olsun erkek olsun, evladı, “Allah’ın bir bağışı ve armağanı olarak görme”(2) anlayışına terk etmişti. Bunda, gerek Hz. Peygamber’in bizzat kendi kızlarına karşı davranışları, gerekse bu konudaki tavsiye ve emir mahiyetindeki hadislerinin de önemli rolü olmuştu.
Konuyla ilgili birçok hadisinde, ortak anlamıyla Hz. Peygamber şöyle buyuruyordu: “Kimin üç (veya iki veya bir) kızı (veya kız kardeşi) olur da onlara iyi muamelede bulunur, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmez ve eğitimlerini en güzel şekilde yerine getirirse, Allah onları kendisi için cehenneme karşı bir perde kılar ve onu cennetine koyar.”(3)
Şu olay da kızlarına karşı ebeveynin şefkat ve merhametine karşılık alacakları mükâfatı müjdelemektedir:
Hz. Aişe anlatıyor: “Yanıma bir kadın geldi. Beraberinde iki kız çocuğu vardı. Bir şeyler istedi. Ne var ki yanımda bir tane hurmadan başka da bir şey yoktu. Onu kendisine verdim. Kadın da ikiye bölerek kızlarına paylaştırdı, kendisine ise bir şey kalmadı. Çıkıp gittiler. Daha sonra Rasûlullah içeri girdi. Durumu O’na anlatınca şöyle buyurdu: Kim bu şekilde kızlarıyla sınanır da onlara iyi davranırsa, o kızlar onun için ateşe karşı perde olurlar.”(4)
Çocukların Korunmalarına Verilen Önem
Tüm canlılarda var olan içgüdüsel anlamda “yavrusunu koruma” duygusu üzerine yapılan çalışmalar, bu duygunun insan benliğine yerleştirilmiş en önemli duygu tiplerinden biri olduğunu ifade etmektedir. Şu hadisiyle Hz. Peygamber, aslında bu duygunun kökeni hakkında en doyurucu izahı ortaya koymaktadır: “Allah merhameti yüz parçaya ayırdı. Bunun doksan dokuz parçasını kendi katında tuttu, geriye kalan bir parçayı ise yeryüzüne indirdi. İşte bu parçadan dolayı, hayvanlar yavrularına zarar vermesin diye ayaklarını dikkatle atarlar.” (Buharî, Edeb, 19; Müslim, Tevbe, 17)
Her bir canlıda var olan bu duygunun kaynağının ilahî olduğunu açıklayan Hz. Peygamber, bir başka hadisinde, “ailesini, çocuklarını korumak zorunda kalan ve bu sebeple öldürülen insanların şehit olduğunu” (Buharî, Mezalim, 32; Müslim, İman, 226; Tirmizî, Diyat, 22; Ebû Davud, Sünnet, 29) söylerken, insanoğlunda içgüdüsel olarak bulunan “yavrusunu koruma” duygusunun davranış biçimine dönüşmesinin “şehitlik” gibi büyük bir mükâfatla karşılık bulacağını ifade etmektedir.
Çocuklara Karşı Gösterilen Sevgi ve İlgi
Çocuklara karşı gösterilen sevgi için çocuk psikolojisi uzmanları “büyüme vitamini” nitelemesinde bulunmaktadır. Çünkü onlar, yaptıkları araştırma ve incelemeler sonucunda çocuk için sağlanan her türlü fiziksel ortamın, gösterilen özenin, hiçbir zaman sevginin yerini tutmadığını anlamışlardır.
Öte yandan, çocuğun sosyalleşmesi açısından da, gördüğü ya da göremediği sevginin büyük bir rolü vardır. Bu realiteler göz önünde tutulduğunda, Hz. Peygamber’in çocuklara karşı gösterdiği sevginin ve ilginin, onlar açısından ne denli önemli olduğu aşikârdır. Aşağıda örneklerini vereceğimiz çeşitli sevgi ifadeleri, bir babanın, bir dedenin, en tabii, en yalın şekliyle evladına sunabileceği saf sevgisinin tezahürleridir.
Kucaklamak: İnsanların birbirinden etkileşimi konusunda son zamanlarda yapılan araştırmalar, fiziksel temasın, son derece etkileyici olduğunu ortaya koymuştur. Şurası bir gerçektir ki çocukluk dönemi içinde duygusal anlamda henüz gelişmekte olan bir yapıya sahip olan çocuklar, belki de en çok sevgiye muhtaçtırlar. Onların bu ihtiyacının yeterli bir şekilde giderilmesi ise öncelikle ebeveynin görevidir. Bu konuda Hz. Peygamber'in hayatından pek çok örnek aktarılabilir.
Enes (ra) anlatıyor: “Ailesine karşı Hz. Peygamber’den daha şefkatli hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in, Medine’nin kenar mahallelerinden birinde oturan bir sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Her gün çocuğu görmek için oraya giden Hz. Peygamber, varınca duman dolu eve girer, çocuğunu kucaklayarak bağrına basar, koklar ve öperdi.” (Buharî, Edeb, 18; Müslim, Fedail, 63)
Birçok sahabinin rivayetine konu olduğu üzere, Hz. Peygamber, torunları Hasan ve Hüseyin’i, bazen yanlarına bizzat giderek, bazen de yanına çağırtarak kucaklar ve bağrına basarak öperdi. (Buharî, Fedailu’s-Sahabe, 22; Tirmizî, Birr, 11; İbn Mace, Edeb, 3) O, bu davranışını sadece kendi çocukları için değil, bütün çocuklara da göstermekteydi.
İbn Rebîa b. el-Haris anlatıyor: “Babam beni, Abbas da oğlu Fadl’ı, Hz. Peygamber’in yanına gönderdi. Huzuruna girdiğimiz zaman bizi sağına ve soluna oturttu ve sonra öylesine sıkıca kucakladı ki O’ndan daha kuvvetlisini görmemiştik.” (İbn Hacer, el-Metalibu’l-Âliyye, II, 441)
Dua Etmek: Çocukların büyüklerinden duyacakları hayır duanın, onların sevildiğine bir işaret olacaktır. Bu, onları hem psikolojik anlamda güçlü kılmakta hem de sevildiklerini düşünmelerine vesile olmaktadır. Hz. Peygamber’in duasını alan pek çok sahabi çocuk, bunun manevi hazzını hep hissettikleri gibi, maddi anlamda da ayrıcalığını hayatları boyunca yaşamışlardır. Sözgelimi, Hz. Peygamber’in, “mal ve evladının çok, ömrünün uzun ve kendisine verilenlerin hayırlı ve mübarek olması için Allah'a dua ettiği” (Buharî, Deavat, 47; Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 141-144) Enes (ra) yüz yılı aşkın bir süre yaşamış ve bu duanın bereketiyle pek çok nimete mazhar olmuştur. Babanın evladı için duasının kabul edilen dualardan olduğunu ifade ederek bunu etrafına da tavsiye buyuran Hz. Peygamber, Hz. Aişe’nin belirttiği üzere, kendisine getirilen çocuklara çeşitli vesilelerle hayır dualarda bulunmuştur. Şimdi bunun örneklerini sunmak istiyoruz.
Üsame b. Zeyd anlatıyor: “Hz. Peygamber bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan’ı oturtur ve ikimizi birden bağrına basarak ‘Ey Rabbim! Bunlara rahmetinle muamele eyle. Çünkü Ben de bunlara karşı merhametliyim’ derdi.” (Buharî, Edep, 21)
Abdullah et-Temîmî’nin kızı Cemre anlatıyor: “Babam beni Hz. Peygamber’e götürdü ve benim için hayır duada bulunmasını talep etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber beni kucağına oturttu ve sonra elini başımın üzerine koyarak bana hayır duada bulundu.” (Askalanî, İbn Hacer, el-İsabe, IV, 260)
Amr b. Hureys anlatıyor: “Annem beni Hz. Peygamber’in yanına götürdü. Hz. Peygamber başımı okşayıp bol rızka kavuşmam için bana dua etti.” (Buharî, el-Edeb’ul Müfred, 221)
Öpmek: Fiziksel temasın bir türü olan öpmek, Hz. Peygamber’in sık sık başvurduğu bir sevgi ifadesidir. Gerek kendi kızı Hz. Fatıma’yı, gerekse torunları Hasan ve Hüseyin’i öptüğünü belirten kaynaklar (Ebû Davud, Edeb, 144; Tirmizî, Menakıb, 50) bize O’nun aynı zamanda bunu tavsiye ettiğini de ortaya koymaktadır.
Torunu Hasan’ı (veya Hüseyin) öperken gören Akra b. Habis isimli kişi, tahmin etmediği bu davranışı yadırgamış ve şöyle demişti: “Doğrusu benim on çocuğum var. Ama hiçbirini öpmedim.” Bunun üzerine Hz. Peygamber şu anlamlı uyarıda bulunmuştu: “Şefkatli olmayana merhamet edilmez.” (Buharî, Edeb, 18; Tirmizî, Birr, 12)
Şakalaşmak: Hayal dünyası çok zengin olan çocuklar için şakalaşmanın oldukça önem arz ettiği bilinmektedir. Konuyla ilgili rivayetlerde, O’nun, gerek kendi torunları Hasan ve Hüseyin’e gerekse diğer çocuklara, ölçülü ve anlamlı, aynı zamanda hikmetli ve ibretli şakalar yaptığı müşahede edilmektedir.
Mahmud b. Rebi’ isimli sahabi, kendisi beş yaşlarında iken Hz. Peygamber’in, bir kovadan su alarak yüzüne püskürttüğünü ve bunu diğer çocuklara da yaptığını anlatmaktadır. (Buharî, İlim, 18)
Omzuna Bindirmek: Fiziksel temas cümlesinden sayılan omuza almak, sırtına bindirmek davranışına da Hz. Peygamber’de sık sık rastlamaktayız. Özellikle kızı Hz. Fatıma’yı her ziyaret edişinde kendisini karşılamaya gelen Hasan ve Hüseyin’i derhal omzuna alarak sevmeye başlardı. (Alâuddin Ali el-Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, XVI, 274) Bir defasında da kız torunu Ümame sırtında olduğu halde namaz kıldırmıştı.
Konumuzu ilgilendiren bir başka olay ise şöyledir: Bir sabah namazında birinci rekâtta altmış ayet okuduğu halde, ikinci rekâtta bir çocuk ağlaması işiterek en kısa surelerden biriyle namazı tamamlayan Hz. Peygamber’e bunun sebebi sorulunca şu anlamlı açıklamada bulunmuştur: “Bir çocuk ağlaması duydum ve annesine eziyet vermeyeyim diye hemen namazı kısa tuttum.” (Nesaî, Kıble, 35)
Dipnotlar:
1) Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 227.
2) Hakim, el-Müstedrek, II, 284.
3) İbn Mace, Edeb, 3; Tirmizî, Birr, 13; Ebû Davud, Edeb, 130.
4) Buharî, Zekat, 10.