Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hz. Peygamberin Kendisi Hakkındaki Değerlendirmeleri

27 Ekim 2010 Çarşamba Hz. Muhammed / Sosyal Hayatı


Fakat O (sav), beşer olmakla birlikte aynı zamanda bir peygamberdir. Bir nebi olarak, nübüvvet sıfatıyla Allah'ın kendisine vahyettiklerini bildirdiğinde ve insanlara aktardığında, bunda asla yanılmaz, sözünü eksik, fazla veya hatalı yapmaz.

Hz. Peygamberin Beşer Oluşunu Vurgulaması

Kur'ân-ı Kerim'de Rasûl-i Ekrem'in bir beşer ve kul olduğu açıklandığı gibi;(1) Hz. Peygamber de kendisinin bir beşer ve Allah'ın kulu olduğunu açıklamıştır. O'nun özellikle kendisini beşer olarak tavsif ettiği  " Ben bir beşerim"(2) gibi açıklamalar vardır. Hz. Peygamber, Medine'ye yeni hicret ettiğinde hurma aşılama konusundaki bir yanılgısından dolayı; " Bu (görüşüm) sadece bir kanaatti. Oysa zan-kanaat hata da eder isabet de eder. Ama ben size 'Allah şöyle buyurdu' dediğimde asla Allah 'a yalan isnad etmem."(3) buyurmuştur. Burada dikkat çeken üç husus vardır:

1) Görüldüğü üzere Rasûl-i Ekrem burada sadece hurma aşılama konusundaki zannını/kanaatini açıklamıştır. Zan ve kanaat ise yüzde yüz kesinliği olmayan bir düşüncedir. İnanan bir beşer olarak bazı konularda, ağırlıklı fakat yüzde yüz kesin olmayan kanaatlere/zanlara sahip olabilir.

2) Kanaatlerin/zanların özelliği, bazen hata edip bazen isabet etmesidir. Burada Hz. Peygamber, beşer cinsinden bir varlık olarak. Kanaatinde yanılmış ve yanıldığını da bizzat kendisi dile getirmiştir.

3) Fakat O (sav), beşer olmakla birlikte aynı zamanda bir peygamberdir. Bir nebi olarak, nübüvvet sıfatıyla Allah'ın kendisine vahyettiklerini bildirdiğinde ve insanlara aktardığında, bunda asla yanılmaz, sözünü eksik, fazla veya hatalı yapmaz. Vahiy konusunda Allah'a yalan isnatta bulunmaz. Bu durumun böyle gerçekleştiğini de bizzat kendisi  açıklamış  ve  makamların karıştırılmamasını istemiştir. Yani Allah'ın vahiyle O'na söyledikleri ve O'nun bunları olduğu gibi aktarması zan/kanaat değil, ilim/kesin bilgidir. O'nun hiçbir zaman Allah'a yalan isnadında bulunmadığını ve bulunmayacağını söylemesi vahiy konusunda emin olduğunu, yalan söylemediğini gösterir.

Rasûlullah'ın Beşer Oluşunu Açıkladığı Üç Olay

Hz. Peygamber bir gün Medine'de Mescid-i Nebevi'de namaz kıldırıyordu. Namazı bitirdikten sonra, namaz rekatlarını eksik bıraktığını veya fazlalaştırdığını cemaate sormuş, cemaat bu konuda kesin bir şey söylememişti. Bu durum Rasûl-i Ekrem'e olan teslimiyet ve güvenden kaynaklanmış olabilir. Herkes namaz konusundaki düşüncelerini O'na aktarınca, O (sav) diz çökerek, kıbleye yöneldi, arka arkaya iki secde yaptı. Teşehhüde oturduktan sonra selamla namazı bitirdi. Sonra cemaate döndü ve şöyle dedi:

" Namaz içinde (hatalı) bir şey olursa, onu bildiriniz. Çünkü ben ancak bir beşerim. Sizin unuttuğunuz gibi unuturum." Sonra sözlerine şunları da ekledi: "Sizden her kim namazında şekke düşerse, sevapça daha yakın (daha sevaplı) tarafı tercih etsin, onun üzerine namazını bitirsin, selam verip arkasından iki secde yapsın."(4)

Hz. Peygamberin mahkemede, hüküm verme konusunda yaptığı bir ikazı da bu konuda önem arz eder. Rasûl-i Ekrem'in eşlerinden Ümmü Seleme validemizin bildirdiğine göre, bir gün O (sav), Mescid-i Nebeviye bitişik hücrelerinden birinde, hanımlarının birinin odasında iken dışarıda, yani Mescitte mahkeme için gelmiş iki hasımın seslerinin birbirine karıştığını duydu. Odasından, onlara karşı, Mescit içine çıktı ve şöyle buyurdu:

"Ben ancak bir beşerim. Durum şu ki, bana hasımlar (mahkeme için gelen iki taraf) gelir. Belki kimi kiminden daha beliğ olabilir. Ben de (durum üzerine) 'o doğru söyleyendir' diye hesap eder ve onun (daha beliğ konuşanın) lehine hükmederim. Eğer bir Müslümanın hakkını (ondan alıp haksız yere) onun lehine hükmetmişsem, bu ancak ateşten bir parçadır. (Lehine hüküm verdiğim kişi) İster o parçayı yüklenip gitsin, isterse onu yerinde bıraksın."(5)

Bunda Rasûl-i Ekrem bir konuda hakimlik yaparken, duruma ve ifadelere göre kanaatinin belireceğini açıklamıştır. O da, Allah'ın hakikatini bildirmediği gaybî durumlarda diğer insanlar gibi eldeki delil ve şahitlerle bir kanaate/zanna ulaşmaktadır. Onun beşeriliğini vurguladığı bir başka sözü de şöyledir " Allah'ım ben ancak bir beşerim. Zekatın ve Müslümanlardan her hangi bir adamı tahrik etmiş, ona bedduada bulunmuş veya onunla tartışmışsam; sen bunları onun lehine temizleme (zekat) ve rahmet kıl." (6) Burada da O, bir beşer olarak şu veya bu şekilde birisinin gönlünü kırdıysa; bu yaptığının; o kimse lehine günahları için bir temizlik ve Allah'ın rahmetini celbe (üzerine çekme) vesile olmasını istemektedir.

Mekke fethinden sonra halkla görüşürken, huzurunda çok heyecanlanan bir kimseye Rasûl-i Ekrem " Sakin ol, çünkü şüphesiz ben, bir kral değil, ancak kadid yiyen bir kadının oğluyum." demiştir. Kadid uzunlamasına kesilip tuzlanan, güneşte ve açık havada kurutulan ettir ve bir tür sucuktur. Hz. Peygamber Huneyn savaşının başlangıcında da "Abdullah'ın oğlu" olduğunu belirtmiş: "Ey insanlar nereye? Bana geliniz, ben Allah'ın Rasûluyum, Ben Abdullah'ın oğluyum." diye insanları kendisine çağırmıştır. Ayrıca O " Ben aranızda halis Arabım. Ben Kureyşliyim ve Sa'd oğullan içinde emredildim."  diye kimliğini açıklar. Bu sözlerinde de, insan nevinden oluşunu, ırkî mensubiyetini ve kabilesini açıklamaktadır.  

"Ben ancak bir beşerim. Durum şu ki, bana hasımlar (mahkeme için gelen iki taraf) gelir. Belki kimi kiminden daha beliğ olabilir. Ben de (durum üzerine) 'o doğru söyleyendir' diye hesap eder ve onun (daha beliğ konuşanın) lehine hükmederim. Eğer bir Müslümanın hakkını (ondan alıp haksız yere) onun lehine hükmetmişsem, bu ancak ateşten bir parçadır. (Lehine hüküm verdiğim kişi) İster o parçayı yüklenip gitsin, isterse onu yerinde bıraksın."

Hz. Peygamberin Beşer Olmakla Birlikte Üstünlüğü

Rasûl-i Ekrem'in (ve diğer peygamberlerin) bir beşer olduğuna bakarak, mertebe-i risaletteki ve kulluktaki yüce makamını, üstünlük ve faziletini düşürücü bir tutum ve tavır almak doğru olmadığı gibi, O'nu "insanüstü" görmek de doğru değildir. Hz. Peygamberin kulluk mertebesi ve risalet makamı açısından üstünlükçe O'nun bir dengi ve misli yoktur.

Hz. Peygamberin insanî halleri ve beşerî vasıfları siyer, tarih ve hadis kitaplarında açıklanmıştır. Fakat bu vasıflar çoğunlukla beşeri yönüne bakar. O'nun beşeriyetine bakan vasıflar kendisinin gerçek büyüklüğünü gösteremez. O, Seyyid-i Beni Adem'in, Rahmeten li'l Âlemin olan pek bereketli zatın, kıymetini görmek için, O'nun şahs-ı manevisine, pek övülmüş hasletlerine ve kutsi mahiyetine bakmak gerekir:

1) Mesela;  " Kim iyi bir çığır açarsa..." veya " sebep olan yapan gibidir." sözlerinin gereği olarak O'nun kıymeti ve manevi kameti, her gün ve her an hızla artmakta ve yükselmektedir. Her gün ve her an, tüm ümmetinin tüm ibadeti kadar bir ibadet O'nun defterine ve fazilet sayfasına eklenmektedir.

2) O, "Rahmeten li'l- Âlemîn" olmasıyla; pek büyük ilahî rahmete, ulvî istidadıyla mazhardır.

3) O'nun şahs-ı manevisinin büyüklüğü O'nu, en övgüye değer makama yükseltmiş  ve   mazhar etmiştir. Ayrıca Hz. Muhammed (sav) her gün; ins ve cinden hadsiz ümmetinin, hadsiz salavat ve hayır dualarına mazhar olmaktadır.

4) O Kur'ân-ı Hakîm ve hadis-i şeriflerin açıklamasıyla, Ezel ve Ebed Sultanı olan Allah'ın Rasûlu; kainat Halikı'nın tercümanı, Rabbü'l- Alemîn'in Habib-i Ekrem'idir.  

5) Hadis-i şeriflerde de belirtildiği gibi,(7) insanlar beşer olmakta bir oldukları halde makam ve mertebece bir değildirler.

7) Hz. Peygamber beşeriyet mahiyetini taşımaktadır. Fakat; risalet vazifesi, iman ve İslamiyet'le pek çok iyiliğe sebep olması, en şiddetli belaları görmesi, istifası, tehlikeli şartların amellerin sevabını arttırması, tebliğ görevini hakkıyla yapması, "Üsve-i Hasene - En İyi Örnek" olması, en yüksek ahlakta bulunması, daima istikamette olması, her an makam ve mertebesinin yükselmesi ve daha başka cihetlerden şahs-ı manevisi ve fazileti pek büyüktür. "Her hurma çekirdeği içinde bir hurma ağacı vardır." denilebilir. Fakat her çekirdek toprak altında çimlenip, büyümez ve meyve vermez. Önemli olan çekirdeği geliştirmektir. Sanki Rasûlullah seçilmiş bir tohum olarak manen en verimli ubudiyet toprağı altında, gelişmeye başlamış, İslamiyet suyu ile sulanmış. Kur'ân Güneşi ve iman ışığı ile pek bereketli, büyük, manevi ve benzersiz bir ağaç olmuştur.

Onu değerlendirirken yalnız çekirdeğe benzeyen beşeriyetine değil, risalet vazifesi ve mertebesiyle parlayan, büyüyen ve yükselen, yüz yıllar boyu meyve veren nurânî risalet ağacına bakılmalıdır.

 

Dipnotlar

(1) En´am, 6/91; Kehf, 18/110; Enbiya, 21/3; 34; Fussilet, 41/6; Şûra, 42/51; Müddesir, 74/25; İsra, 17/93-94.

(2) "İbn-i Mâce, Muhammed b. Yezid, Sünenü İbn-i Mâce, I-II, el-Mektebetü´l- İslamiyye, İstanbul, 2317; (hadisin isnadi sahihtir).

(3) Sünenü İbn-i Mâce, II. 825, nr. 2470.

(4) Sünenü İbn-i Mâce, I, 382, nr. 1211.

(5) Müslim b. Haccac, Sahihu Müslim, I-III, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1337, K. Akdıyâ. İmam Malik b. Enes, Muvatta, I-II, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, K. Akdıyâ.

(6) Sahihu Müslim, III, 2007. K. Birr, nr. 89, krş. Nr. 88,90.

(7) Sahihu´l Buharî, IV, 122; K. Enbiya Bab. 15, 19; (İnsanların madenler gibi olusu.)