İçimizi Aydınlatan Işık

18 Mart 2015

“Sabır ziyadır.” (Müslim, Taharet, 1)


Hayatın sahibi değiliz. Her ne ki “bana ait” deriz, emanettir aslında. Suretlerimize üflenmiş ilahî soluktur toprak ve su karışımı bedenlerimizde tezahür eden canlılık. Ödünç nefeslerle, akıbetimizi belirleyecek bir sınava dahil ediliriz. İnsan olmanın bedelidir bu.

Yarına ağmış filizlerdir çocukluğumuz. Sözler birikir köklerimizde duyduklarımızdan, şahit olduklarımızdan davranışlar. Biz büyürken karakterimizi besler, şekillendirir onlar da. En büyük sınavımız olur sonra arzularımıza, tutumlarımıza yön veren karakterimiz, iç dünyamız.

Geçmişten bilinçsizce getirdiğimiz davranış kalıplarımız, algı biçimlerimiz varsa da iyi ile kötü olanın arasını ayırabilecek bir donanımla yaratıldık. Arzu ve heveslerimiz idrakimizi köreltse de kimi zaman, hakikati gösteren peygamberlerle desteklendik. Ve büyüdük, kendi tasarruflarımızın mesuliyeti yüklendi üzerimize.

İçimizde biriktirdiklerimizi gösterebilmek için daralttı bizi olaylar. Onlara verdiğimiz tepkilerde göründü ilkin içimiz. İyilerini kendimize mâl ettik; kötü davranışlarımızdan ise karşımızdakini sorumlu tuttuk. “O öyle davranmasaydı. Önce o başlattı vb.” bir yığın savunma tekniğiyle alabildiğine örttük dışımıza çıkan içimizi.

Kendi arzularımızı, düşüncelerimizi, doğrularımızı yegâne ölçü kabul ettiğimizde belirdi en büyük idrak körlüğümüz. Kendi isteğimize, kendi doğrularımıza göre bir dünya oluşturmak için çabalayıp durduk. Hep başkaları değişsin istedik. Çakıştıkça heva ve heveslerimiz, acı ve keder vererek, hakka tecavüz ederek tatmin ettik hazlarımızı. Zulme ve zulmete boğduk benliğimizi. Biraz daha kalınlaştırdık çevremizle ve iç dünyamızla aramızdaki perdeyi.

“Nefse ve onu düzenleyene, sonra da ona hem kötülüğü hem de sakınmayı ilham edene andolsun ki nefsini arıtan kurtuluşa ermiştir ve alabildiğine örten ise muhakkak ziyana uğramıştır.” (eş-Şems, 7-10)

“Sabır ziyadır” buyuruyor sevgili Peygamberimiz. İç dünyamızı aydınlatan bir ışık, kötü yanlarımızı dizginleyen bir gem, ahlaki bir tutumla sıkıntıların üstesinden gelebilme becerisi, günahlara karşı kalkan, kendimizi arıtma mücadelemizde enerji kaynağımız…

Kendimize, iç dünyamıza bir yolculuk yapmak, kendi isteklerimiz, düşüncelerimiz ve doğrularımızla, iyi ve kötü yanlarımızla yüzleşmek ve onlara, efendinin kölesine yaptığı muameleyi yapmak; mücadelenin en zor olanı olsa gerek. Ahlâklı olabilmek için, insanlar arasında onlara acı vermeden, haksızlık yapmadan yaşayabilme yetisi kazanabilmek için kendimizle böyle bir mücadele içine girmeye, heva ve heveslerimizin baskısına karşı direnç geliştirmeye ihtiyacımız var.

“Sabır ziyadır” buyuruyor sevgili Peygamberimiz. İç dünyamızı aydınlatan bir ışık, kötü yanlarımızı dizginleyen bir gem, ahlaki bir tutumla sıkıntıların üstesinden gelebilme becerisi, günahlara karşı kalkan, kendimizi arıtma mücadelemizde enerji kaynağımız…

Hayat, akıp gitmekte olan kocaman bir nehir; Allah'tan gelip yine O'na dönüyor. Bizim arzularımız, beklentilerimiz doğrultusunda devam etmiyor akışına. Biz değiliz sahibi hayatın; lakin özgür bırakıldık nehrin iki yakası arasında; iyi ya da kötü davranış sergilemekte. Bu özgürlüğün bedeli ise yapıp ettiklerimizin neticesini yüklenmek oldu. Akıbet ise, elbette sabredip iyi davranış sergileyenlerin olacaktır.