İlk Afet Yöneticisi: Hz. Nuh

03 Nisan 2023

İnsan tercihleriyle yaşar; hayatını alışılagelmiş biçimde sürdürürken fark etmediği birçok tercih yapmak durumundadır. Bu küçük tercihler davranışlara dökülür, yaşam gailesi içinde farkında olmadan kişi kendini iyi-kötü durumların içinde bulur. İrade, bir davranışı tercih edip gerçekleştirme gücümüzdür. Kararlarımızda irademizi kullanma imkânı bulunmaz bazen, yalnızca bilinçli olarak bir şeyleri değiştirmek istediğimizde iradeyi devreye alırız.

Peki, gündelik olaylara verdiğimiz tepkilerle, alışkanlıklarımıza yaptığımız müdahalelerle, konuşmalarımızda yapacağımız düzenlemelerle kendimizde, çevremizde veya toplumda geleceğimiz için faydalı değişikler yapabilir miyiz? Bakış açımızı değiştirmek için irademizi zorlamak geleceğimizi dönüştürür mü?

Mikdat Kadıoğlu, bir açıklamasında Hz. Nuh’un “afet yönetiminin atası” olduğunu söyledi. Kilit cümle şuydu: “Hz. Nuh gemiyi yapmaya başladığında yağmur yağmıyordu.” Gerçekten de afet yönetiminin tarihçesine bakıldığında, Hz. Nuh’un ilk afet yöneticisi olduğu ve kendi şartlarına uygun olarak “zarar azaltma planı” uyguladığı görülür.

Böyle sorular normal şartlarda küçük dünyamızda bizleri zorlar, gündemimizde çok kalmadan rutinlerimize dönüveririz. Fakat bugünlerde böyle olmuyor. Ülkemiz yakın tarihinin en büyük afetini yaşadı; milyonlarca insan olağanüstü şartlarla yüzleşiyor. En uzaktaki insanlar bile hiç tanımadıklarının yasını tutuyor. Enkaz görüntüleri, kurtarma hikayeleri, ölenlerin hatıraları, yaralananların acıları, kalanların nasıl teselli edileceği gün boyu aklımızda. Büyük bir duygu yoğunluğu var. “Ne yapabilirim” peşinde koşan insanlarla dolu çevremiz. “Deprem kuşağında nasıl yaşanmalı?” sorusuyla karşı karşıyayız.

Bu konuda çeşitli mecralarda sayısız yayın yapılsa da en önemli örneği Mikdat Kadıoğlu vermiş görünüyor. Mikdat Hoca, bir açıklamasında Hz. Nuh’un “afet yönetiminin atası” olduğunu söyledi. Kilit cümle şuydu: “Hz. Nuh gemiyi yapmaya başladığında yağmur yağmıyordu.” Gerçekten de afet yönetiminin tarihçesine bakıldığında, Hz. Nuh’un ilk afet yöneticisi olduğu ve kendi şartlarına uygun olarak “zarar azaltma planı” uyguladığı görülür.

Hz. Nuh, Kur’ân-ı Kerim’de ve hadislerde diğer peygamberlere nispetle daha fazla anılan ve “ülü’l-azm” olarak isimlendirilen beş peygamberden biridir. Rivayete göre, insanlar Hz. Nuh’a kadar tevhit inancıyla yaşamış, putperestlik ilk defa Nuh kavmiyle ortaya çıkmıştır. Kavmine yıllarca tebliğde bulunan Hz. Nuh, her türlü yöntemi denese de kavmi putlara tapmaktan vazgeçmemiştir. Kur’an-ı Kerim, bize onun tebliğ çalışmalarının yüzlerce yıl sürdüğünden bahseder. Buna karşılık kavmi inanmamak için her türlü bahaneyi üretmiş ve onun mesajlarını ısrarla reddetmiştir. Bunun üzerine Hz. Nuh; “Rabbim! Yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi sağ bırakma! Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve sadece günahkâr nankör nesiller yetiştirirler. Rabbim! Beni, annemi babamı, inanmış olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla, zalimleri ise daima helâk et.” (Nuh, 26-27-28) diyerek Allah’tan kavminin helakini dilemiştir. Bunun üzerine Hz. Nuh’a; “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başkası artık inanmayacak. Sakın onların yaptıklarına üzülme! Bizim gözetimimiz altında ve öğrettiğimiz şekilde gemiyi yap, haktan sapanlar için bana başvuruda bulunma! Onlar boğulacaklar!” (Hud, 36-37) denilerek yaklaşan tufan haber verilmiştir. Hz. Nuh gemiyi yapmaya başlamış, türlü zorluklara göğüs germiş, kendisine verilen emirleri harfiyen yerine getirmiş ve kendi adıyla anılan tufandan gemisindekilerle birlikte sağ kurtarılmıştır.

Enkaz altında kalan ya da depremi yaşayan hiç kimse, içinde bulunduğu yapının bedenine ve ruhuna bu denli zarar vermesinde ilk suçlu değildir. Ancak toplum olarak, barınma ihtiyacımızı karşılayan yapıyı hangi nedenle tercih ettiğimiz konusundaki sorumluluğumuz devam etmektedir.

Kur’an’ın bildirdiği kadarıyla, Hz. Nuh’u tevhit inancına sahip, sarsılmaz ahlaki değerleri olan, gördüğü, işittiği yanlışlara tepkisiz kalmayan, iradesi kuvvetli, sabretmeyi bilen, doğru bildiği konulardan taviz vermeyen ve gereğini yapma konusunda cesaret sahibi olan biri olarak tanıyoruz. Yoldan çıkmış bir topluma ısrarla tebliğ yapabilmesi bu güçlü karakterinin sonucudur. En temelinde güçlü bir inanca sahip olmakla birlikte insanlara çok sert ifadelerle helak olacaklarını net olarak bildirebildiği için de büyük bir cesarete sahiptir. Ancak bunlara rağmen kavminin anlayışsızlığı ve yanlıştaki ısrarları Hz. Nuh’u pes ettirmiş, Rabbine “Artık yenik düştüm; yardımını esirgeme!” (Kamer, 10) diye seslenmiştir.

Kavmi helak edileceği zaman çok önemli bir görev verilmiştir Hz. Nuh’a: İnananların neslinin kurtarılması. Gelecek olan felaketi bilen kişi olarak felaket gelmeden önce gereken tedbirleri almak görevi de ona düşmüştür. Gemi inşası bugünkü aklımıza yabancı gelmese de o dönemin şartlarında aykırı bir durumdur. Yağmur elbette gelecektir ama ne zaman geleceği belli değildir. Aynen günümüzde depremlerin olacağını bilmemiz ama ne zaman olacağını bilmememiz gibi. Hz. Nuh’un afete karşı zarar azaltma planı, suya dayanacak ve inananları taşıyacak bir araç yapmaktır. Günümüzde depremin zarar azaltma planı ise depreme dayanıklı yapılarda yaşamaktır. Bu depremde de görüldüğü gibi, zemin iyileştirme ve yapı teknolojileri depreme dayanıklı binalar yapmaya müsaittir. Ancak günümüzde zarar azaltma planı yaparken sadece teknolojik imkanları kullanmak yeterli olmaz. Toplumca uyulması gereken zarar azaltma planına inanmamız gerekir.

Yağmurun yağacağına inanıp, inananların neslini kurtarmak isteyen Hz. Nuh’un iradesi, kararlılığı, cesareti ve itaatkarlığı bizlerin de hayatının bir parçası olmalıdır. Enkaz altında kalan ya da depremi yaşayan hiç kimse, içinde bulunduğu yapının bedenine ve ruhuna bu denli zarar vermesinde ilk suçlu değildir. Ancak toplum olarak, barınma ihtiyacımızı karşılayan yapıyı hangi nedenle tercih ettiğimiz konusundaki sorumluluğumuz devam etmektedir. Hepimizin beğenileri var, zevkleri var. Bembeyaz tezgâh üzerine loş ışığın vurduğu, ankastre ocaklı, rustik perdeli bir mutfağa gösterdiğimiz ilgiyi gri renkli beton bloklara tabii gösteremeyiz. İnsanız, ruhumuz güzellikleri görmek ister. Fakat yapı stoğunun bir bölümünün deprem şartlarına uymadığı, bir anda kentsel dönüşüme girilerek her şeyin normale dönemeyeceği ülkemiz şartlarında yapı bilinci oluşturmak için beğenilerimizi de yeniden düzenlememiz gerekir. Yapı üreticileri, odak noktalarını son kullanıcının beğeneceği ürünlere çevirmişlerdir. Kullanıcılar yapının oturduğu zemin veya yapım şekliyle ilgilenmedikleri için üretici de kullanıcının ilgilendiği alana özen göstermektedir. Bu nedenle biz kullanıcılar yapı seçiminde bakış açımızı değiştirebilirsek güvenli yapılar yapılmasına dair bir bilinç oluşturabiliriz.

İradenin kalıcılığı, güçlü ve düzenli olarak duygularla beslenmesine bağlıdır.  Feci sonuçlar doğuracağını bildiğimiz bir sonuca katlanmaktansa kendimizi bazı zevklerimizden vazgeçecek şekilde eğitebiliriz. Duygularımızı doğru bilgilerle yeniden düzenleyebiliriz.

Geçmişte yapılan özensizlik ve düşüncesizlikler, deprem bölgesinde tarifi olamayan yaralar açtı. Hz. Nuh gelip bize gemi yapmayacak. Toplum olarak kendi gemimizi kendimiz yapmalıyız. Depremde kusuru olanların belirlenmesi ve cezalandırılması elbette gerekli. Sonrasındaysa neslimizi koruma yükünü hep birlikte taşımalıyız. Hz. Nuh’un itaatkarlığına ihtiyacımız var. Bilgiye itaat etmeliyiz; sorgulayıp yorum yapma dururumuz yok.

Unutmayalım, iradenin kalıcılığı, güçlü ve düzenli olarak duygularla beslenmesine bağlıdır.  Feci sonuçlar doğuracağını bildiğimiz bir sonuca katlanmaktansa kendimizi bazı zevklerimizden vazgeçecek şekilde eğitebiliriz. Duygularımızı doğru bilgilerle yeniden düzenleyebiliriz. Eğer içimizde isteme ve değiştirme iradesi oluşursa tüm yaşananlar bir sonuç doğurmayan etkisiz anılar olarak kalmayacaktır. Hz. Nuh’un cesaretine ihtiyacımız var. İnananların neslini kurtarmak için gösterdiği yüreğe ihtiyacımız var.

Bilmek sorumluluk getirir. 6 Şubat 2023’den beri hepimiz biliyoruz, deprem gerçeği artık hayatımızın merkezinde. Şahsi zarar azaltma planımızı yapabiliriz. Tüketici olarak tercihlerimizde ve önem verdiğimiz konularda yapacağımız küçük değişiklikler büyük farklar yaratabilir. Kaybedilen hayatların hatırına, kalanların acısının hürmetine, toplum olarak yaşam şeklimizi, beğenilerimizi, önceliklerimizi revize edelim. Kendine söz geçiren, her şeye söz geçirir.