İnanma Yeteneği

İnanma yeteneği her insana doğuştan verilmiş midir? Az ya da çok bu kapasiteye sahip olarak mı geldik dünyaya? Yoksa inananlar kendi çabalarıyla mı oluşturdular inanma cevherini? İnsanoğlunun iman tarihi boyunca ürettiği tüm yalan yanlış inançlar bile inanma olgusunun fıtrî olduğunu göstermeye yetmez mi?

Bunun yanı sıra bazı insanlar ne kadar isteseler de inanmayacak şekilde yaratılmış olabilir mi? Eğer öyleyse Rabbimiz’in bizden istediği en temel kulluk hesabının O'na inanma olması haksızlık olmaz mıydı?

Peki, bize doğuştan verilen bu inanma yeteneğini biz zaman içerisinde yok etmiş ya da zayıflatmış olabilir miyiz? Yani bu yeteneği boşa harcamak, yok etmek, zayıflatmak, işe yaramayacak hale getirmek insanın yapabileceği bir şey midir? Yoksa o yetenek nasıl verildiyse öyle durur mu?

Bütün yeteneklerimizde olduğu gibi inanma yeteneğinin de zayıflaması ya da güçlenmesi söz konusudur. Bize düşen bunun yolları konusunda sağlam bilgiye ulaşmaktır. Çünkü iman, hayat boyu sahip olup da korumaya çalıştığımız şeyler içinde en kıymetlisidir.

İnanma yeteneğimizi zedeleyen tehlikeli hayat tecrübelerinin başında güven duygumuzu kaybettirecek olanları gelir. ('İman' ile 'emniyet'in aynı kökten geldiğine bir kez daha dikkat!)

Çocukluk deneyimlerimizin bu konudaki önemine bilhassa dikkat edilmeli. En sevdiği/güvendiği insanlardan zarar gören çocuklar… Haklarını koruyacak tek tutamakları olan yetişkinlerin zalimliklerine maruz kalan çocuklar… Allah adına olmayacak sözler veren büyüklerinin kandırmalarıyla zihinleri alt üst olan çocuklar… Din hakkında sorduğu sorulara akıl dışı veya yanlış cevaplar vererek, bir de bunlara inanmasını beklediğimiz çocuklar… Onların sadece insanlığa olan güvenini değil, "güven duyma" yeteneklerini zayıflattığımızı bilmeliyiz. İşte bu nedenle bir çocuğun gönlünde gayba imanın dayanağını oluşturan, dünyaya ve insanlara güveni sarsacak kolaycılıklardan uzak kalmak hepimizin sorumluluğudur.