İsar: Kardeşini Kendine Tercih Etmek

Sahabeden biri Rasûlullah (sav)’a gelerek aç ve perişan bir durumda olduğunu söyledi. Efendimiz kendi evine bir adam göndererek bu sahabi için yiyecek bir şeyler getirmesini söyledi fakat orada da yenecek hiçbir şey bulunamadı. Bunun üzerine Efendimiz sahabelere dönerek bu kişiyi bir geceliğine evinde misafir edip, karnını doyuracak bir kişi bulunup bulunmadığını sordu. Ensardan bir zat bu kişiyi misafir olarak ağırlayabileceğini söyledi ve onu alıp evine götürdü. Fakat evinde sadece çocukların karnını doyuracak kadar azıcık bir yemek vardı. Bunu hiç önemsemeyen o zat hanımına şöyle dedi: “Bu kişi Peygamber'in misafiridir, ikramda asla kusur etme ve ondan hiçbir şey saklama! Çocukları avutarak uyut. Onlar iyice uyuyunca sofrayı kur, birlikte oturalım. Sonra da kalkıp kandili düzeltme bahanesiyle söndürüver ki biz yiyor gibi yapalım da Allah Rasûlü’nün misafiri bizim yemediğimizi anlamasın ve iyice karnını doyursun.” Hanım da söylenenleri aynen uyguladı. Haşr Suresi 9. ayetinin bu aile hakkında nazil olduğu rivayet edilir. Ayetin ensardan bahseden kısmı şöyledir:

“..Onlar kendilerine sığınmak üzere gelenleri seven; onlara verilen mallardan dolayı içlerinde bir kıskançlık hissetmeyen; aksine kendileri ihtiyaç içerisinde bulunsalar bile diğer kardeşlerini kendilerine tercih eden kimselerdir. Her kim açgözlülükten korunursa işte onlar kurtuluşa ereceklerdir.

Ayette “Kardeşlerini kendilerine tercih etmek” olarak tercüme edilen i’sar kelimesi İslam Ansiklopedisi’nde yazdığına göre Cürcânî tarafından şöyle tarif edilmiştir: Kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması. Cürcani’ye göre bu anlayış din kardeşliğinin en ileri derecesidir.

Sahabeden buna benzer pek çok olay rivayet edilmiştir. Onlar, sadece hayat devam ederken zaten düzenli olarak ulaşabileceklerini umdukları nimetleri paylaşmamışlar; bunun da ötesinde son nefeslerinde verilen bir yudum suyu bile yanlarındaki başka yaralılara vererek onları kendilerine tercih etmişlerdir. Yermuk savaşında yaşandığı anlatılan bu olay Hz. Ebû Cehm b. Huzeyfe’den rivayet edilir. O amcasını oğluna son nefesinde bir yudum su içirmek istemiş fakat o hakkını bir başkasına, o da bir diğerine vermiş. Derken Ebû Cehm son nefeslerini vermek üzere olan bu sahabelerden hiçbirine su yetiştirememişti.

Bu iki olaydan birincisi günler önceden haber vermeden ve donanmış bir sofra kurmadan misafir kabul etmeyen; ikincisi de arkadaşı için, bırakalım son nefesteki bir yudum sudan, ileride muhtemel bir menfaatten dahi vazgeçmeyen günümüz insanına iki muhteşem derstir.

Ayette “Kardeşlerini kendilerine tercih etmek” olarak tercüme edilen i’sar kelimesi İslam Ansiklopedisi’nde yazdığına göre Cürcânî tarafından şöyle tarif edilmiştir: Kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması. Cürcani’ye göre bu anlayış din kardeşliğinin en ileri derecesidir.

Ayette, bütün mal varlıklarını Mekke’de bırakarak Medine’ye göç etmek zorunda kalan Hz. Peygamber’i ve diğer muhacirleri şefkatle kucaklayıp mal varlıklarını onlarla paylaşmaktan çekinmeyen Medineli Müslümanlar (ensar) övgüyle anılmakta, âyette onların şahsında Müslüman toplumun bazı temel manevi ve ahlâkî özelliklerine temas edilmektedir. Buna göre Müslümanlar öncelikle imanı gönüllerine yerleştirmişlerdir; ayrıca muhacirler gibi zor durumda kalıp kendi beldelerine gelenleri severler; din kardeşlerine kendilerinden daha fazla imkân sağlanmasından dolayı içlerinde kıskançlık duymazlar; nihayet ihtiyaç içinde olsalar dahi onları kendilerine tercih eder, şahsî menfaatlerinden, zevklerinden fedakârlıkta bulunurlar. Ayetin son kısmında, nefsinin cimrilik eğilimlerinden kendini koruyabilenlere ebedî kurtuluşu kazanacakları müjdelenirken dolaylı olarak îsârın bu yöndeki psikolojik etkisine de işaret edilmektedir. Ancak diğer erdemli davranışlarda olduğu gibi îsârın da belirtilen ahlâkî değeri kazanabilmesi için maddî veya manevi bir karşılık beklenmeden sırf Allah rızası ve insan sevgisinden dolayı yapılması gerekir. Çünkü Gazali’nin belirttiği gibi iyilik karşılığında teşekkür veya övgü bekleyen kişi cömertlik değil alışveriş yapmış sayılır.

İnananların evsafının sayıldığı Furkan Suresi’nin son bölümünde Rabbimiz Müslümanları harcama yaparken saçıp savurmayan ve cimrilik de etmeyen, bu ikisi arasında dengeli bir yol tutan kişiler olarak tanımlamıştır. Ortalama Müslümanın yolu budur. En öne geçenler ise yukarıda anlatılan i’sar mertebesine ermiş olanlardır. 

Kaynaklarda cömertliğin sehâ, cûd ve îsâr olarak başlıca üç derecesi bulunduğu belirtilir. Buna göre bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasına ikram etmesine sehâ (sehâvet), çoğunu vermesine cûd, imkânlarının tamamını başkaları için kullanmasına da îsâr denir.

Elmalılı’nın yorumuna göre ayette anlatılan seviye ahlakın ve tok gözlülüğün en üst noktasıdır. Bu ahlakın bir neticesi olarak ayetin onlara felah vaat etmesini Elmalılı merhum kısaca, her sıkıntıdan kurtulup her murada ermek olarak açıklamış ve ayetin bu müjde ile bitmesini de ahlakî bir saadet düsturu ve ensarın ahlakıyla ahlaklananların methu sena edilerek müjdelenmesi olarak yorumlamıştır.

İslam ahlakında cömertlik, israf ve cimrilik diye adlandırılan iki aşırılığın (rezîlet) ortası sayılmıştır. İsraf şahsî ve ailevî harcamalarda aşırılığa kaçmak, nefsin kötü arzularını tatmin etme uğruna insanî ve dinî hiçbir gaye gütmeksizin eldeki imkânları saçıp savurmak, cimrilik ise dinin ve örfün gerekli gördüğü yerlere harcama yapmaktan kaçınmaktır. İnananların evsafının sayıldığı Furkan Suresi’nin son bölümünde Rabbimiz Müslümanları harcama yaparken saçıp savurmayan ve cimrilik de etmeyen, bu ikisi arasında dengeli bir yol tutan kişiler olarak tanımlamıştır. (Furkan 25/67) Ortalama Müslümanın yolu budur. En öne geçenler ise yukarıda anlatılan i’sar mertebesine ermiş olanlardır. Kendine harcarken kendinden geçen, başkasına vermesi gerektiği yerde ise yer yarılıp içine geçen kişilerin ise bu kategorizasyonda yerleri dahi yoktur.