Aile hayatında hoşgörü hanımlara karşı iyi davranmak, çocuklara sevgi ve şefkatle yaklaşmak ve anne-babanın hukukuna riayet etmekle sağlanır. Bu konularda Hz. Peygamber model ve örnek şahsiyettir. Onun eşlerine nasıl merhametle, iyilikle, sabırla, sevgiyle yaklaştığı bilinen bir husustur. Çocukları ve torunlarına karşı bir merhamet abidesi olan Hz. Peygamber sürekli olarak onlarla ilgilenmiş, sevgiyle ve yumuşaklıkla davranmıştır. Torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in kendisi namazda bulunduğu sırada kendi omuzlarına binmesine rıza göstermiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
İslâmiyet’te din ve inanç konusunda zorlama yoktur. Birisinin inancını değiştirmek zorla değil, ancak onu ikna yoluyla ve kişinin kendi rızasıyla mümkündür. İnanç hürriyeti, insanın en başta gelen haklarından birisidir. Din insanlara korku ve zulümle iletilseydi, inancın hiçbir anlamı kalmazdı. İnsanların hayatlarını yönlendirmeleri hür iradeleriyle kendilerine bırakılmıştır. Yaptıkları işlerden Allah’a hesap verecekleri için insanlara seçme hürriyeti verilmiştir. Aksi takdirde bu hususta insanlara zorlama yapılsaydı adaletsizlik yapılmış olurdu. Dinde zorlama olmadığıyla ilgili olarak Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim tâğutu inkâr edip Allah'a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir.”(17) Konuyla ilgili bir diğer ayet ise şu şekildedir: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorluyor musun?”(18)
İlahi dinlerin ibadet yerleri kutsal olma özelliğine sahiptir. Müslümanların camileri nasıl korunuyorsa, diğerlerinin ibadet yerleri de öylece koruma altındadır. Nitekim bu hususta Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: “Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi...”(19) Nasıl bir Müslüman'ın camiye gidip inancının gereğini yerine getirme hakkı varsa, bir Hıristiyan'ın kiliseye, bir Yahudi'nin de havra veya sinagoga gidip ibadetini yerine getirme hakkı mevcuttur. Hz. Peygamberin, Medine toplumu içinde bir süre birlikte yaşadığı Yahudilerin ibadetlerini kısıtlama gibi bir uygulamaya gitmediği, aynı şekilde Necranlı Hristiyanların inançlarını yerine getirmelerine izin verdiği de bilinmektedir.
Hz. Peygamber hicretten sonra, Medine şehrinin önemli unsurlarından olan ve kendisinin Medine'ye gelişinden pek memnun olmadıkları anlaşılan Yahudilere karşı olumlu ve ılımlı davranmış, onlarla anlaşma arzusu içinde olduğunu hissettirmiştir. Nitekim onları, aralarında ortak olan bir kelimeye davet etmiş, namazlarında onların kıblesi olan Beytü’l-Makdis’e yönelmiş; Müslümanların, Yahudiler tarafından kesilen hayvanları yemelerine ve iffetli kadınlarıyla evlenmelerine izin vermiştir. Rasûlullah (sav) Yahudileri İslâm dinine ısındırmak için önünden geçen Yahudi cenazesine saygı gösterip ayağa kalkmış ve bunu ashâbına tavsiye etmiştir. Yine Hz. Peygamber, müşriklerin girmesini yasakladığı mescide, Ehl-i kitab olan Yahudilerin girmesine izin vermiştir. Hz. Peygamber’in Yahudilere karşı izlediği olumlu tavırlar sonucu az sayıda da olsa bazı Yahudilerin Müslüman olduğunu bilmekteyiz. Abdullah b. Selâm, Sa’lebe b. Sa’ye, Esîd b. Sa’ye, Esed b. Ubeyd, Muhayrık, Meymûn b. Yâmin gibi Yahudiler İslâm’ı kabul etmişlerdir. Yahudiler bu anayasa ile Hz. Peygamber’i devlet başkanı olarak kabul etmişlerdi. Ayrıca Medine’ye karşı oluşacak bir dış tehdit ve saldırı karşısında Müslümanlarla birlikte şehri ortaklaşa savunacaklardı. Medine anayasası tarafların din ve inanç hürriyetini, can ve mal emniyetini sağlıyordu. Ancak Yahudiler tüm bu olumlu ve ılımlı yaklaşımlara rağmen antlaşmalara sadık kalmayarak müşriklerle işbirliği yapmışlar ve Müslümanları arkadan vurmaya çalışmışlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, onlarla savaşmak ve Medine dışına çıkartmak zorunda kalmıştır.
Hz. Peygamber, İslâm devletiyle anlaşmalı tebaanın (zimmî) hakları konusunda son derece titiz davranmıştır. Bu hususta Hz. Peygamber, “Kim bir zimmîyi incitirse, beni incitmiş olur. Beni inciten kimse de Allah’ı öfkelendirir.” buyurmuştur. Yine Ebû Davud’dan nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber’in şöyle dediği nakledilmektedir: “Kıyamet günü, ben anlaşma yaptığımız zimmîlerden birine zulmeden, haklarına tecavüz eden, ona gücünden fazla sorumluluk yükleyen veya istemediği halde ona zorla bir iş yaptıran kimseyi kabul etmeyeceğim.” Rasûlullah (sav) ve Râşid halifeler gayrimüslim vatandaşların haklarının ve imtiyazlarının koruyucusu olmuşlardır.
Allah'ın emrine saygı ve yaratıklara merhamet, yaratılanı yaratandan ötürü hoş görmek İslâm'ın esaslarından birisidir. Hz. Peygamber tüm münasebetlerinde akılcı ve ölçülü olmayı, düşmanlık yerine dostluk ve sevgi bağlarının kurulmasını, öfke, hiddet, intikam veya öç yerine hilmi (huy, tabiat yumuşaklığı), kötülük yerine ihsanı ön plana çıkarmıştır. Tüm dinlerin temelinde iyiliğin bulunduğunu tespit ederek geçmiş peygamberlere ve bunların kutsal kitaplarına saygı göstermiştir.
Hz. Peygamber, tüm insanlara hüsnü muamele etmek gerektiğini ifade etmiş ve kendisi de bizzat uygulamalarıyla örnek olmuştur. Bu hususta onun temel dayanağı Kur’an-ı Kerim olmuştur: “Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın şüphesiz etrafından dağılıp gitmişlerdi.”(20) “Mümin kullarıma söyle, (daima) güzel sözler söylesinler.”(21) “Allah'tan başkasını (Tanrı edinerek) çağıranlara sövmeyin. Zira onlar da haddi aşarak Allah'a söverler.”(22)
Bir gün Rasûlullah, Ashâbıyla mescidde otururken oraya bir bedevî geldi ve kalkıp mescidin bir köşesine işemeye başladı. Ashâb-ı Kirâm öfkeyle bağrışarak adamı engellemek istediler. Fakat Rasûlullah (sav), derhal ashâbına müdahale ederek: “Bırakın adamı, görsün işini!” buyurdu ve oraya bir kova su getirilip dökülmesini emretti. Sonra bedevîyi çağırıp burasının mescit olduğunu, pisletmenin, kirletmenin doğru olmayacağını anlattı. Mescitlerde Allah’ın zikredildiğini, namaz kılındığını, Kur’an okunduğunu güzel bir lisanla ve tatlılıkla ifade edip adamı ikna etti.
Tespitlerimize göre Hz. Peygamber’in hoşgörü göstermediği hususlar şunlardır:
1- Hz. Peygamber, İslâm tebliğini engelleyenlere, İslâm devletine açıktan düşmanlık yapanlara mâni olmuş, İslâm dinine açıktan düşmanlıklarını şiirleriyle söyleyen ve müşrikleri Müslümanlara karşı kışkırtanlara hoşgörülü olmamıştır. Yahudi şairi Ka’b b. el-Eşref olayı bunun en güzel örneğidir.
2- Suçu sabit olan kimsenin affını isteyenleri reddetmiş, bu konuda hoşgörülü davranmamıştır. Hz. Peygamber: “Allah'a yemin olsun ki, hırsızlık yapan kızım Fâtıma da olsa onun elini keserdim.” buyurarak bu konudaki hassasiyetini göstermiştir.
3- Kavmiyetçilik ve asabiyeti yasaklamış, bu hususta müsamahalı olmamıştır.
4- Kul hakkı konusunda son derece titiz davranmış, kul hakkına tecavüzü yasaklamıştır.
5- Kötülüklere engel olma, açıktan haram işlenmesi vb. noktalarda müsamahalı olmamıştır.
Hz. Peygamberin hayatı boyunca insanlığa karşı davranışlarındaki en temel düşüncelerden birisi hoşgörü olmuştur. O, “Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”(23) ayeti ışığında insanlara hoşgörülü yaklaşarak dini tebliğ etmiştir. Bu davete karşı insanların sert, katı ve kaba olmaları Onu bu ilkeden vazgeçirmemiştir. Taif seferi sırasında Hz. Peygamber’e karşı yapılan çirkin saldırı karşısında Onun affedici tutumu ve bu kavmin helakine değil de ıslahına dua etmesi güzel bir örnektir.
Hz. Peygamber’in hoşgörü anlayışı ve İslâm tarihindeki hoşgörü uygulamalarından modern dünyanın alacağı dersler ve ibretler vardır. Müslümanları herhangi bir ayırıma tâbi tutmadan hepsini bağnaz, savaşçı ve müsamahasız olarak niteleyenlerin Hz. Peygamber’in hayatını, faaliyetlerini ve İslâm tarihini iyi öğrenmeleri ve yorumlamaları gerekmektedir.
Dipnotlar:
1) Âl-i İmran, 134.
2) Mâide, 2.
3) Hucurat, 10.
4) Teğâbun, 14.
5) Necm, 32.
6) Müslim, Birr, 12; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 145.
7) Âl-i İmran, 134.
8) Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107, 108.
9) Araf, 199.
10) Müslüm, Birr, 87.
11) Hucurat, 12.
12) Lokman, 18.
13) Müslim, Birr, 32.
14) Hucurat, 11.
15) Enfal, 46.
16) Buhârî, Zekat, 50.
17) Bakara, 256.
18) Yunus, 99.
19) Hac, 40.
20) Âl-i İmran, 159.
21) İsrâ, 53.
22) Nisâ, 148.
23) Nahl, 125.