Her birimizin neye üzülüp neye sevindiğimiz ve bunları dile getirişimiz kendine hastır. İnsanın mutluluğu da üzüntüsü de aklı kadardır. Neye sevinip neye üzüleceğini bilecek akla ve o aklın götürdüğü teslimiyete ulaşamamış olanlar içgüdüleriyle (nefisleriyle) sevinir ve üzülürler. Nefsin hoşuna giden şeylerle mutlu olur, nefislerine dokunan durumlarda koyu bir hüzne kapılırlar. Oysa aklıselim sahiplerinin üzüntüsü de sevinci de bambaşkadır.
Rasûlullah (sav)’ın “annemden sonra annem” dediği Ümmü Eymen, sevincini de üzüntüsünü de imanına bağlayabilmiş böyle akıllılardandı. Efendimiz’in vefatından sonra sahabe onu ziyarete gittiklerinde ağlar buldular. Kendilerine göre o evladını kaybettiği için ağlıyordu. Teselli edecek şeyler söylemeye kalktıklarında onlara yine akıllarını başlarına getirecek şu cümleyi söyledi: “Ben Rasûlullah (sav)’ın vefatına değil, vahyin kesilmesine ağlıyorum.” Oturup hep beraber ağladılar.
İçimizdeki iyiler gittiğinde, yeryüzündeki iyilik bir parça azalmış olur. Annelerin annesi Ümmü Eymen’den öğrendik ki asıl üzülecek şey budur. O damardan gelen mübarek hanımlar, sizden öğrenecek ne çok şeyimiz var!