Kırk Hadis Geleneği Üzerine Bir Deneme

01 Mart 2013

İlk derlemelere hicri II. asrın sonunda rastlanmıştır.

Kırk hadis derlemelerinin çıkış noktası nedir? Bunun bir kaç nedeni vardır. Bunların başında her söylediği “hadis” olan kainatın en değerli insanı; Hz. Muhammed (sav)‘in bir sözü gelir; “ Ümmetimden kim kırk hadis hıfzederse, Allah onu alimler ve fakihler arasında diriltsin.” Bir hadisten bu kadar güçlü bir geleneğin dirilmiş olması Kur'ân’dan sonra ikinci sarsılmaz kaynağın sünnet;  yani Rasûlullah‘ın sözleri ve yaptıkları olmasından kaynaklanmaktadır. Bu geleneği destekleyen diğer bir hadis de, “Hazır olanlarınız, olmayanlarınıza tebliğ etsin.” şeklinde geçer. Bu nedenle Rasûlullah’ın emirlerine, zamanlar geçse de “hazır olan” bilge kalemler, O'nun sözlerini demetleyip başkalarına duyurmak istemişlerdir. Aynı konuda bir başka teşvik edici hadis ise “Benden bir sözü duyuranın Allah yüzünü ağartsın.” hadisidir. Bu iki teşvik edici hadis, kırk hadis derlemelerinin öncelikli oluşum nedenidir. Demetin her bir çiçeği erdemin o hiçbir çiçekte bulunmayan nadide kokusunu topluma yayar ve güzel insanların bal eylemlerine kendi özünü bırakır.

Kırk hadis derlemelerinin diğer sebeplerine geçmeden önce, bu hadislerin üzerinde biraz durmak gerekir. Hz. Muhammed (sav) “ümmetim” derken tebliğcisi; öğreticisi olduğu İslam’ı yaşam biçimi olarak benimsemiş insanlar demek istemiştir. Bir öğretiyi yaşam biçimi olarak benimsemiş olmak, onu mümkün mertebe öğrenmeyi gerektirir. Bu nedenle hıfz (ezberlemek suretiyle belleğine alma) kelimesi kullanılmıştır. Hıfz; korumak anlamındadır ve elbette bir sözü anlamını ve gerçek hayata yansımalarını hesaba katarak zihne nakşetmeye işaret eder. Şayet böyle yaparsa da dinini anlamak açısından, neredeyse bir bilgin kadar değerli bir seviyeyi yakalayacağını, bu nedenle kıyamet günü bilginlerle aynı toplulukta diriltileceğini müjdelemiştir. İslam inancında ahiret, bir insanın dünyadaki yaşam  deneyimlerinden elde edeceği gerçek sonuçları ortaya çıkaran, yalanın hakikate yerini bırakacağı sahici bir dünyadır. Bu yüzden herhangi bir Müslüman için orada dirilmek, daha  gerçek bir hayata çıkmak, asıl varlığını kuşanmak şeklinde kabullenilir. Bu noktadan bakıldığında yeni ve gerçek bir dünyaya bilginler topluluğu içersinde adım atmak hiçbir Müslümanın bir kenara atamayacağı uhrevî bir (mevki) kariyerdir. Öte yandan yüz ağarması, alnın ak olması da aynı teşviki barındırır. Aktarıldığında yüzü ağartacak bu sözler, muhtevalarıyla da zihniyet tavanından hayat tabanına bir aydınlanmayı getirecek sözlerdir. Peygamber sözleri, vahye nazaran insan dilinden, insani tadı taşıyor olduğu için de, daha ayrıntı ve biraz daha hayattır.


Farsça “çihil” kelimesinden türeyen çile düşüncesi, bir insanın ruhsal arınma için, zevklerden asgarî kırk gün kadar ayrı kalması, zor olanı başararak direnç kazanması anlamına gelir.

Derlemelerin neden daha az ya da daha çok sayıda olmadığı akla gelebilir. Çok defa sayıya ve şekle önem vermeyen bir anlayışta kırk sayısı neden bu denli önem arzetmiştir, denilebilir. İslam tasavvuf literatüründe, aslen Farsça “çihil” kelimesinden türeyen çile düşüncesi, bir insanın ruhsal arınma için, zevklerden asgarî kırk gün kadar ayrı kalması, zor olanı başararak direnç kazanması anlamına gelir. Kırk sayısı, geçirilmesi gereken bir aşamayı, hedeflenen terakki taraçasına çıkan asgari basamak sayısını ifade eder. Kırk Hadis derlemeleri de bağlılarını, Müslüman şahsiyet olma adına, bir yandan kendi içsel kuyusuna inme, bir yandan da zihinsel yükselişe çıkması için, kırk basamaklık bir düşünsel çileye davet eder. Her şey bir yana bu derlemeler, bağlılarına, bilgiye kolay ulaşma imkanı vermektedir. Nicelikten çok niteliğe önem veren bir dinde sayı geleneğinin -hadis ilminde- bu denli yer tutması, kırk sayısının nitelikli bir seviye için katedilmesi gereken bir nicelik tecrübesi olmasındandır. Kırk sayısının ilk ayrıcalığı Kur’ân’da dört yerde geçmesiyle başlar. Üç tanesi Hz. Musa ile ilgilidir. Ancak dördüncüsünde insanın kırk yaşında kemale erdiğine işaret edildiğine bakılırsa, kırk hadisin bir insana belli bir olgunluk vereceği söylenebilir. Öte yandan peygamberlik gibi, bir toplumu baştan aşağı değiştirme ve eğitme görevinin tam kırk yaşında verilmiş olması da kırk yaşın bir seviye olduğunu belirtir. Kırk sayısına atfedilen öneme dair, bundan başka, İslamiyet’in inanan sayısı kırka ulaştığında yayılmış kabul edilmesinden tutun da, Hz. Ali’nin kırk sözü, zekatın kırkta bire düşüyor olması, Orta Asya Türklerinin kırklar “çilten” olarak anılan bilgelerinin o toplum üzerindeki manevi tesiri, ölüme yakışan matemin kırk gün olması gerektiği fikri, kıyamet düşüncesinin kırk sene devam edeceği şeklindeki düşünceler gibi daha birçok şey söylenebilir. Doğru ya da yanlış birçok düşüncenin yanı sıra insan hayatı için kırk yaşın kritik bir devre olduğu hepimizce malumdur.

Hazırlayanlar açısından Rasûl’ün şefaatini elde etme ve cehennem azabından korunma, bilgiye ulaşmayı kolayladığı için hayır dua alma, iyilikle yad edilme gibi manevi ödülleri getiren derlemeler tam anlamıyla halkı bilgilendirme adına seferberlik olagelmiştir. Ayrıca derlemeler sayesinde, yaşamın hızında kolayca elde edilmeyecek bir bilgi olarak kütüphanelerimizde yer tutan ve dokunulamayan ciltler dolusu hadis kitapları, taşınabilir boyuta ve sayıya inmiştir. Bu vesileyle hadislerin tekrar yaşama dönmesini sağlamak bakımından da kırk hadis derlemelerinin yadsınamayacak bir yeri vardır.