Karakter bir malzemedir, iyi yolda da kullanılır, kötü yolda da. Bu malzemenin özüne dair bir iki kelam edelim bugün.
İnsanın doğuştan getirdiği fizik özelliklerine "halk"; yine doğuştan gelen manevi yapısına ise "hulk/huluk" denmiş. "Ahlak" kelimesi "hulk"un çoğulu. Seciye, huy, karakter anlamında. İnsanın kumaşını ifade ediyor yani. Atalarımızdan süzüle süzüle gelen, kendimizinki için yapacak bir şeyimiz olmasa da bizden sonraki nesiller için birkaç esaslı önlem alabileceğimiz manevi mirasımız. (Bu önlemlerin neler olabileceği de bir başka yazı konusu olsun.)
Ahlakın kalıtsal yönüne işaret eden bir sözünde Efendimiz “evlenilecek kişilerin kardeşlerine dikkat edilmesini; çünkü herkesin kardeşlerine benzeyenleri doğuracağını” ifade eder. (İbni Mace Nikah 46)
Ahlakın temeli yaratılışımızdan getirdiğimiz özellikler üzerine kuruluyorsa bu noktada iman henüz devrede değil demektir. İşte bu gerçeğe binaen Efendimiz insanları madenlere benzetir. Onların da altın ve gümüş madenleri gibi farklılıklar gösterdiğini ve bu nedenle de cahiliyede iyi olanın İslam'a girip orada derinleşmesi durumunda yine en hayırlılardan olacağını bildirir. (Buhârî, Menakıb, 1; Müslim, Birr, 160)
İşte bu öz nedeniyle Peygamberimiz Mekke döneminin zor günlerinde iki Ömer'den birini istiyor Rabbinden. Biri Hz. Ömer (ra), biri Ebu Cehil. Niye? Karakterlerindeki sağlamlık ve etkileyicilik nedeniyle. Madem öyle "bu karakter sağlamlığı niye Ebu Cehil'i kurtarmadı" diye sorası geliyor insanın. Bedir'de “Muhammed'in en büyük düşmanı olarak öldüğünü” haykırmıştı son nefesinde. İman eşlik etmediğinde karakterdeki güç inatçılığa, kibre, inkâra ve azgınlığa omuz veriyor; uğranacak zararı artırıyor.
Karakterin sağlamlığı mü'minin Müslümanlığını güzelleştirirken kâfirin zararını katmerliyor. Bu nedenle sadece karaktere baktığımızda yanılabiliriz. Dürüstlük, ilkelilik, disiplin, adanmışlık, fedakârlık, çalışkanlık, üretkenlik gibi hayran olacağımız vasıflar taşıyan birisi pekâlâ bir Allah ve Peygamber düşmanı olabilir. “İyi” olmak ancak karakter imanla birleştiğinde mümkündür. (Bakara 177)