Kur'ân İnsanlığın Ortak Mirası

Bütün peygamberler tebliğlerinde ısrarla Allah tarafından gönderildiklerini vurgulamışlar, kendiliklerinden konuşmadıklarını özellikle belirtmişlerdir. Getirdikleri hiçbir esasın kendi zihinlerinin ürünü olmadığına ve din adına her ne konuşmuşlarsa ancak Allah'ın bildirmesiyle konuştuklarına her seferinde dikkat çekmişlerdir. Dinin ilkeleri karşısında kendilerinin de sorumlu bir kul olmaktan başka bir seçkinliklerinin olmadığını da hayatlarıyla ortaya koymuşlardır. İbadet, ahlak, toplumsal sorumluluklar, cihad, maddi-manevi fedakârlık konularında ümmetlerinden ne istemişlerse en fazlasını kendileri yapmışlar; hiçbir sorumluluk alanında kendilerine bir istisna tanımamışlardır.

Ancak onların hayatlarına dair bilgiler –Efendimiz (sav)’inki hariç- geçmişin sisleri arasında belirsizleşmiş, gerçekle efsane birbirine karışmış, hatta getirdikleri ilahi mesajlar bile neredeyse tamamen ortadan silinmiş.

Peygamberler söz konusu olduğunda işte bu iki gerçeği bilmemiz gerekiyor, yani hiçbir Peygamberin kendiliğinden hiçbir şey söylemediğini ve Kur'ân öncesindeki kimi ilahi mesajların insanlığın kaptan kaba dökülmesi sırasında kaybolup gittiğini; kiminin de ilahi saflığını kaybettiğini.

Böyle bakınca Kur'ân-ı Kerîm'in Müslümanların kutsal kitabı olma dışında tüm insanlığın sahip olduğu tek orijinal dini metin olması bile onu "insanlığın ortak mirası" vasfıyla herkes için değerli kılar. Müslüman olsun olmasın tüm insanlık elindeki bu tek orijinal metni (kaynağı konusundaki inancı ne olursa olsun, kaynağından bugüne kadar değişmeden ulaştığı konusunda herkes hemfikirdir) paha biçilemez bir miras olarak sahiplenmelidir.

Kur'ân söz konusu olduğunda şaşılacak şey ise onu eleştirenler kadar müdafaa edenlerin de büyük kısmının ona vâkıf olmayışlarıdır.