Şayet kendisine ve hayatına bir çeki düzen vermezse, böyle giderse, yozlaşmış bir halde devam ettirirse günlerini, gelecek günler içinde bir “ızdırap günü” var insanın. Yorgun bir dünya ömründen sonra sonsuz bir rahatlama beklerken... Sorumludur yaşadığı günlerden, anlardan. Sorumludur yaşamından. Neyi amaçladığından? Ne uğurda ve nasıl yaşadığından. E boşa değil işte hayat! Bu güneş her sabah boşa doğmuyor onun için. Bu ay, düzenli ve tam da söz verdiği saatlerde yakmıyor boş yere kendini geceleri. Bu çimen boşa serilmedi. Bu ağaçlar, bu gölgeler, serinlikler, meyveler ve keyiflerin bir bedeli olacak illa. Bu doğal konforun, sonra kendi icadlarıyla tutturduğu maddi rahatlıklar, nimet nimet üstüne kurduğu hayatların bir hesabı, sorgulaması olacak illa.
“Ve insanları uyar ki, yeniden diriliş sûru üflendiği zaman, o Gün, bir ızdırap günü olacaktır, rahatlama günü değil, şimdi hakikati inkâr edenler için!” (9-10)
Şimdiden bedelini ödeye ödeye yaşamazsa, sonra hesap kabaracak.
Uyarsın insan bunun için nefsini! Uyarın, uyandırın birbirinizi!
Çünkü bedelsiz yaşamın sonu yok. Çünkü böyle sorumsuz yaşanırsa bu keyifler birer acıya dönüşebilir. Şimdinin kahkahaları geleceğin ağıtları olabilir. Gün gelir, günler gelir; sonsuz bir gün, “ızdırap günü” olabilir.
“Kalk ve uyar!” (2)
Bu yüzden “kalk”sın nefsin ayağa hakikatin karşısında, toparlansın bir “ve uyar”sın kendini böylesi bir geleceğe karşı!
Toplum olarak kalk/ın! Kalkının bir güzel gelecek için! Ayaklan/ın! Harekete geç/in!
O gelecek günlere hazırlanmayan duyarsızlığı uyandırın! Uyandırın gafletinizi!
“Hakikati içtenlikle yaşamayarak geleceği ızdıraba, acıya, hüzne, kedere çevirmeyin” der Müddessir suresi.
Üstelik ahirete inanmamak, adeta dünyaya inanmamak gibidir. Ahiret yani gelecek güzel günler; şimdinin, dünyanın günleri içinden geçecek, şimdiki zamanlar üzerinden kazanılacaktır. Yaşama bir anlam, bir değer katacak olan şey; ahiret inancıdır. Bu hayat üstünden başarılabilecek olan güzel gelecektir. Ahirete inanmak yaşamayı ertelemek değil, anlamsız ve amaçsız yaşamayı ertelemektir. Kötü, basit yaşamamaktır. Günü birlik, savruk, niteliksiz yaşamamaktır ahiret inancı. Serseri ve bilinçsiz yaşamamaktır.
Geleceğine inanmamak gibidir ahirete inanmamak. Yeni bir hayat kurabileceğine inanmamak ve sadece bı kısacık hayatla kalmak. Her şeyi bu kısa hayata sığdırmaya çalışmak. Bir sonu olmadığını düşünerek, iyi nedensiz kalakalmak. Hiçlik ve değersizlik...
“Sen ey yalnızlığına bürünmüş olan!” (1)
Hakikati kabul etme ve yaşama konusunda yalnız bırakma kimseyi. Yalnız kalan sen isen, yalnızlığına saklanma! Toplumdan ayrı düştüğün ve haklı olduğun konularda asla bir kenara çekilme! Çekingenliğine bürünme!
Yalnızlık hissetme ki doğru bir insan asla yalnız değildir. Eğer Allah’a inanıyorsa...
Tecride sarınma! Toplumundan soyutlanma. Değiştiremediklerin için gücünün yettiğince mücadele etmeye devam et. Kaçma!
Kalk; etkisiz, olma. Etkin ol!
Harekete geç. Durma, durağanlığa, tembelliğe, üşengeçliğe, çekingenliğe, tepkilerden korkup geri çekilmeye yer yok.
“Rabbinin büyüklüğünü ve yüceliğini an!” (3)
Kişisel veya sosyal hayatında, ilahi değerleri esas alan bir hayat kur. Her dem ilahi değerleri önde tut, hayatında Allah’ın hatırını öncele. İlahi yaşam biçiminin anlaşılması, benimsenmesi ve yaşatılması adına güzel yöntemlerle çabalar harca.
“Öz-benliğini temiz tut! Ve bütün pisliklerden kaçın!” (4-5)
Eleştirel bir akılla, sakin bir kalple iç dünyanı yanlış düşüncelerden arıt. Bilgilerinin sağlamasını yap. Bilince ermek için çabala.
Gündelik yaşamından çıkar dedikoduyu, kıskançlığı, çekişmeyi. Bencillikle savaş. Tüketim hırsıyla yeniş. Bilinçli paylaşımlar yap. Sosyal sorumluluk bilincini yay ve toplumsal sorunlara karşı duyarlılıkta öncü ol. Trafikte, yaya veya araçla giderken, işte, güçte, çarşıda, pazarda elinden gelen bütün güçle dosdoğru olmaya itina göster.
Dayatmacı ve iki insanı insanlık için diriltecek güzel bir yuva olmak yerine, köleliğe mahkûm eden, tüketen, sömüren bir evlilik anlayışını, sorumsuzluğu cazip gösteren –güya- aşk algısını, dostlukların çıkarcılığa kayıp bir bir kaybolmasını, arkadaşlığın hakikatte nasıl olması gerektiğini sorgula.
Hayvanlara merhametsizlikten kaçın. Çiçekleri üzmekten. Kaba sabalıktan. Gün içinde konuşma esnasında sürekli küfür etmekten vazgeç.
Bütün pisliklerden uzak dur.
“İyilik yapmayı kendine kazanç aracı kılma, sabırla Rabbine yönel!” (5-6)
Şımarık servet sahiplerini ve dayanacağı maddi güçleri artırdıkça ona yaslanarak ilkesizliği, kuralsızlığı, hesapsız davranışları olan; halkı, çevresini ezen üzen ve adaletli davranmaya gelince yalnızca kendisine adil, başkalarına haksız olan o basit insanları, gücün yetmediği an Allah’a bırak!
“Bana bırak yalnız yarattığım o kişiyle uğraşmayı, kendisine geniş imkânlar verdiğim ve sevginin şahitleri olarak çocuklar ve hayatına geniş bir ufuk açtığım: buna rağmen o, hâlâ ihtirasla verdiğimden daha fazlasını istiyor! Evet, o, kendini ayetlerimize karşı bilerek, inatla şartlandırmıştır; bu nedenle onu acı veren çetin bir yokuşa süreceğim!
Bakınız, mesajlarımız hakikati inkâra şartlanmış olan birine aktarıldığında, onları nasıl çürüteceğini düşünür ve onu hesaplar, kendini de mahveder böyle hesaplar yaparak; evet, o kendini mahveder böyle hesaplarla! Ve sonra yeni dayanaklar bulmak için çevresine bakar. Sonra kaşlarını çatarak dik dik süzer, sonunda mesajlarımıza sırtını döner ve küstahça böbürlenir ve: "Bu, eski zamanlardan intikal eden büyüleyici bir sözdür! Bu, ölümlü beşer sözünden başka bir şey değildir!" der.” (11-24)