Kur'ân Yolculuğu: Tarık Suresi

11 Eylül 2014

“DÜŞÜN gökleri ve gece vakti geleni! Bilir misin nedir gece vakti gelen? O, yıldızdır (inanmadan yaşanan hayatın) karanlığını delip geçen (zaten) hiçbir insan korunmasız bırakılmamıştır.” (1-4)

Sabah yıldızları. Geceden gelen, gece hece aniden kapıyı çalan aydınlık...

İnsanın “nasıl yaşarsam her şeyimle mutlu olabilirim?” sorusunun tam karşısında, o soruyu ortadan kaldıran ilahi cevaplar: vahiy! Hayatın biricik harika çözümü. Hayatın esastan aydınlanması. Nurun, hakikatin kaynadığı yer, göğün kökü! Yıldızın, yıldızların, güneşin, ayın bizzatı. Aydınlanmanın, bilincin, iç aydınlığın, dış neşenin aslı, esası...

İnsan ne zaman dünyayı, iç dünyasını karartsa ona gelen ilahi bilgiler, bilinçlendirmeler...

Gece, sadece gündüz bitince akşamla bir gelen değildir. Gece bilinmezliktir. Bilinmezliğin belirsizliği... Kararın doğum sancısı olan kararsızlık... Gece bilgisizliktir. Bilgisizlik başlayamamadır. Bir şey olamama... Hareketsizlik... Olduğu yerde kalakalma. Çakılma. Kıpırdamama. Bitme.

Tarık, aniden gelendir. Aşk gibi bir şey... Hayatın anlamı dediğin. “İşte bu!” dediğin bir amacındır. Kapıyı çalıveren. “Benim ben!” diyen bir aydınlık, bir aydınlanma, aydınlatılma, vahiy.

Tarık; artık karanlık bitti, diyendir. Bilgisizlik bitti, kimsesizlik bitti, yolsuzluk bitti, hareketsizlik bitti diyendir. Yol açandır. Yol gösteren...

Tarık! Karanlığı delip geçen yıldız. İlahi aydınlatma! Yaldızlı değil, sonradan karartan değil, hakiki yıldızlı, tabii parlaklığı olan bir hayat görüşü. Işıl ışıl bir yürüyüş yolu. “Ah nihayet!” dediğin bir an...

Yaşadığın çağ seni bunalttı. Bunalımlı zamanlar geçiriyorsun soy olarak. Yıldızsız patikaların var. Kapkaranlık yolların. Deniyorsun. Bir ömrün kaldıramayacağı kadar çok yanılıyorsun. Sonrası uçurum.

Bir yanıp bir sönen yıldızlar. Güvensiz bilgiler. Değişken bilimsellikler. Yanlış hayat bilgileri. Yanlış dinimsiler, din bilgileri... Uydurma fikirler, hayat görüşleri, hurafeler, asılsız dini görüşler...

Hepsine son veren şeydir; V’esema i ve’t tarık! İlahi vahiy!

Vahyin öncüleri... En resmi makamdan atanmış hakiki öğretmenler! Peygamberler...

Aydınlanmanın habercileri... İlim ve hikmetin ilkleri, öncüleri, çığır açan parlak fikirler ve sahipleri...

Yıldızlar! Yıldız fikirli insanlar. Düşünenler. Geceleri, dingin zamanlarda, insanlık için içini karartan, kirpikleri birbirine kavuşamayan, uykusuz, “olamadım” ağrısı çeken, korkmadan karanlığa kendini atan ve bunca düşünmeden, diğerkâmcı sancılardan sonra yaralarına rağmen o zifirilikten birer “duha”, aydınlık sabahlar, yollar açan, nadide fikirlerle halka gelenler...

Zor, zahmetli hayatın getirdiği getireceği kederlerin hepsine birden iyi gelen, bir merhem, bir ilaç gibi, dahası yaraları, acıları önleyen tedbir, koruma gibi gelen ilkelerin tümü. Aydınlık ilkeler...

Daralmalarına, çözümsüzlüklerine karşı ansızın kapına gelenler... Senin için, iyiliğin ve güzelliğin için kalbinin kapısını çalanlar. Aklını iyiliğe, güzelliğe çelenler...

Gece gece, bu işin içinden nasıl çıkacağın kuyusunda kıvranırken ansızın teselli verenler. Teselli ayetleri. Teselli fikirleri. Teselli eden düşünceli dostlar... Peygamberler, düşünenler, taşınanlar...

Senin başın, düşün; eğer düşünen biriysen. Ölmüşse bile diri veya gerçekten diri dostun, dostların...

Karardığında kalbin kimsesizlikten hep senin kimsen olmak için beklemede Olan! Vahiy. İlham. Kaynak! Allah!

Geceler geçiyor hayatının üstünden. Güneşini söndüren karanlıklar. İçini karartan belirsizlikler. Sıkıp daraltan çözümsüzlükler.

Bilgisizlik; bir bütün olarak hayatta tam anlamıyla ne yapıp ne ederse ferahlayacağını bilememe. Bilgi yağmasında, “bilgi çağı”nın izdihamında ezilme.

Bilinçsizlik; yapıp etmeye karar verdiğini tam olarak niçin, hangi etkili nedene, hangi hikmete dayandığı konusunda bir fikre sahip olamama...”İyi ama neden?” Sorusunun tatminsizliği... Sallantı. Edip eylemelerinin sağlam köklenemeyişi. Bu yüzden sonuçsuzluk... Dalsızlık ve meyvesizlik! Göğe değememe. Uzanamama o kadar yükseğe. Kalakalma. Çakılma; istemediğin, erişimsiz bir yerde.

Çaresizlik. Bu sıkılmanın, bu doyumsuzluğun bir çaresi varsa onun tam olarak ne olduğunu anlayamama. O şuracığında sıkılı yumruğun solunu dövüp durmasından nasıl kurtulacağını arama ve bir türlü bulamama...


Tarık bir yıldızdır. Bütün karanlığını delip geçen ve seni aydınlatan bir yıldız! İlahi hayat görüşü! Dünya görüşü! Ahiret/ikinci dünya görüşü! İleri görüş! Çağın ve çağların tek hayat tarzı!

İşte yıldız! İşte Tarık isimli ilahi okuma bölümü! İşte sure! Senin için düşünülmüş, söylenmiş, önüne düşürülmüş bir yıldız!

“Ve’s semai ve’t Tarık! Düşün gökleri ve gece vakti geleni!”

Geceydi vaktin. Karanlıktı için. Karartmışlardı seni kendini bilmeyen bilgiler, bilinçsizlikler, hikmetsizlikler, “çok parlak bir fikir”, “çağın buluşu” diye sunulan alaca karanlık icatlar, zifiri heceler, saçma sapanlıklar, gelişigüzellikler, ne idüğü belirsizlikler, yolunu kesmeler, kalbini, tam kalbini karartmalar, entrikalar, bilgi çağının sönüklüğü, nerden geldiğini/ezelini öldürmeler, nereye gideceğini/ebedini soldurlamalarla... Geceydi senin yaşadığın. Sana yaşatılan zifiri karanlıktı.

Bilim adına, bilimler adına, kültür, sanat, edebiyat adına, din adına, Allah adına kandırmacalar karanlığına son verebileceğin hakiki yıldızlar düşürdü Rabbin sana... Kendi Göğünden... Yedi; sonsuz kat semadan. Semalar üstü semadan...

Ekranları karart! Baktığın yere dikkat et! Özlerini aç! Yalancı göğün yalan yıldızları kayıp düşsün senden, aklından, fikrinden, kalbinden... Şimdi Tarık/Yıldız al eline! Safi yıldızdır bu! Uyduruk, kasıtlı, kandırmaca bir aydınlık değil.

Tarık bir yıldızdır. Bütün karanlığını delip geçen ve seni aydınlatan bir yıldız! İlahi hayat görüşü! Dünya görüşü! Ahiret/ikinci dünya görüşü! İleri görüş! Çağın ve çağların tek hayat tarzı!

Ve Kuran; bütün diğer sureleri/ilahi okuma bölümleriyle bol yıldızlı bir yaz gecesi gibidir. Al kendini çağının toprağından sıyırıp bir parça, dokunulmaz bir dama/ düşünebileceğin bir yüksekliğe çık! Bol yıldızlı göğüne bak! Kuran’ına bak!

Kuran’ı yaşamak; bol yıldızlı göklü bir hayatı, yani yüksek, yani aydınlık, yani entelektüel, yani bilgece bir hayatı yaşamaktır yerin yüzünde!

“Bakın, bu ilahî kelâm doğruyu yanlıştan ayıran bir sözdür, boş bir lakırdı değil.” (13-14)