“Hiç değilse bu ticaret yollarına verdiği güvenle elde ettiğiniz emniyet ve maddi refahı düşünerek Ev’in Rabbine kulluk etseniz. Eve değil. Evin rabbine. Evin anlamı olan İlahî Değerler’i yaşasanız hayatınızda. Hiç olmazsa, en azından bu sebepleri, maddi-manevi ayrıcalıklarınızı düşünerek” der ilk muhataplarına Kureyş.
Kureyşli değilsin belki. Mekke’nin yerleşik sülalelerinden de değilsin. Bu sözlerin yüzeyinde kalarak surenin özünü bırakıp bir yere gidemezsin. İnsansan, Müslümansan.
Kureyşli olmayabilirsin. Mekkeli de. Belki çok uzak bir yerde yaşıyorsun. Mekke’yi, Kâbe’yi hiç görmedin.
Fakat Kâbe’nin uzak yakınısın. Uzaktan yakını.
Ve özlerken daha iyi sevilir bir şey, bilirsin. Özlem iki kat sevgidir. Yakınken çok uzak düşülebilir. Uzakken yakın, çok yakın olabilirsin. Aranızdan büyük mesafeler, coğrafyalar, yollar, denizler sızamaz. Dağlar edebince eğilebilir bir aşka. Bilirsin.
Malezyalı, Mısırlı, İspanyalı veya İranlı olabilirsin.
Ankaralı veya İstanbullu.
Nasıl bir Kureyşli, yakınındaki Kâbe’nin Kabe’nin anlamının yakından uzağına kazandırdığı seçkinlik, ayrıcalıklar sebebiyle Kâbe’ye karşı daha çok sorumluysa, bedelini ödemekle herkesten önce ve herkesten fazla sorumluysa sen de Kâbe’ye yakınlıklarından doğan ayrıcalıklarınla sorumlusun.
Fakat sen evin kendisine kulluk ediniyorsun. Eve değil, evin Rabbine kulluk etmelisin.
Ev; evet bir mabeddir, camidir, mesciddir. Fakat amacın, gayenin, hedefin kendisi değildir. Amacın aracısıdır. Tevhid için orada nöbet tutmaktadır. Tevhide ulaşmanın vesilesidir. Temsil ettiğinin sembolüdür. Herşeyden geçip O’na varmanın köprüsüdür. O’nun değerlerine…
Kâbe vesiledir. Kitap vesiledir. Ayetlerin lafzına değil anlamına gitmek için. Din, emirler, ibadetler vesiledir. Uzantısı olan ahlakına ermek için. Namaz vesiledir. Namazın beş vakitliliği, rükusu, secdesi arınmanın aracıdır, vesilesidir.
Kureyş Suresi, ne Kâbe sebebiyle maddi ayrıcalıkların, ödüllerin, ne de Kâbe’nin kendisinin Allah’tan, hakiki değerlerden uzaklaştıran unsurlar olmaması gerektiğine dikkat çeker. Tam aksine bunlar sayesinde, bu sebeplere sarılarak en azından O’na ulaşmak, kulluk etmek gerektiğini sana hatırlatır.
Kâbe Allah’a ulaşma aracı olan bir evdir. Kutsallık ta ölçülülük aracı amaçlaştırmamandır. Allah’a ulaşma araçları sebebiyle hangi ayrıcalıklara sahipsen, o araçların kendisinden geçip, kendisini amaçlaştırmadan hakiki amaca, ilahi değerleri yaşamaya varmayı bilmelisin.
Fe’l yağbudû rabbe heze’l beyt! Evin Rabbine kulluk et! Eve değil.
Tevhidî değerleri yaşa!
Sen de maddi ve manevi refahının bedeli olan “kulluk”tan sorumlusun.
Sen de Allah Ev’inin ve evlerinin anlamını dirilterek mabedlerin maddi-manevi bakımı ve onarımı, dinin, ilahî değerlerin dosdoğru ikamesi/ayağa kaldırılması, diriltilmesi, çağa ve gelecek çağlara söylemini duyurmasından sorumlusun.
Kureyş suresinde Kureyşlilere seslenirken, Rabb bütün dünya halklarına sesleniyor.
Türkiyeli olmak, hatta İstanbullu olmak da neredeyse bir Kureyşli kadar benzer bir ayrıcalığa sahip olmak gibidir üstelik. Öteden beri Kabe’nin anlamı olan tevhidin bayrağını taşımaya çalışan bir tarihin torunusun ve bundan dolayı farklı bir saygınlığın var İslam dünyasında. Ayrıca kutsal topraklardan hemen sonra büyük mabedlerin kubbelerinin gölgesinde yaşayan İstanbul ve İstanbul elinde olan ülken akla gelir. İstanbul da tıpkı Kureyş gibi dünya ticaretinin, inanç turizminin ve İslam bilim ve kültürü gibi evrensel değer ifade eden hususların merkezi bir kenttir. Hiç değilse böyle bir geçmişe sahip olduğun için ve böyle imkânları olan bir kentte yaşadığın için kulluk, insanlık etmelisin.
Hiç değilse, en azından sahip olduğun maddi ayrıcalıklar için ya da manevi ayrıcalıklar, imkânlar, fırsatlar, nimetler için kulluk etmelisin.
Elindeki imkanların, sana özel imkanlarının farkındalığına çağırıyor seni-beni sure.
Kul olmak şöyle başlar: Allah inisiyatifi iradene bırakırken içten bir yankıyla bıraktı. Bundan böyle sen sorumlusun dünyadan, iyiliğin ve güzelliğin nefsinden başlayarak bütün bir yeryüzüne hakimiyetinden manevi emrini, içten içe sürekli alırsın bu yüzden Kendinden nehiyli, kendinden emirli bir yapıda böylesi bir emrivakinin içtenliği de büyük nimet. İşte bu yüzden kulluk etmediğinde ne kadar hazcı yaklaşırsan yaklaş bir türlü mutlak huzuru bulamıyorsun. En tepelere çıksa da nefsin inat bir keçi gibi, hala heyecan arıyorsun bu yüzden.
İşte kulluk; insan oluvermendir. Kimselerin önünde değil, sadece ve sadece Allah önünde sorumluluk bilinci duyabilen olgunlaşan şahsiyetli, karakter sahibi insan olman.
Kulluk pasif ve hiç bir şey dinlemeden, anlamadan, kör bir bakış açısızlığıyla itaat etmen değildir. Siliklik değildir. İtirazsızlık değildir. Körü körünelik hiç değildir.
Kul olman, Allah’ın muhatabı olmandır.
Kul olman, kimliğini, kişiliğini O’ndan ilham almandır.
Kul olman, güzel yanmandır; insanlık amacına yanıp yakılman.
Kul olman, kül olmandır.
Fe’l yağbudu…