Kurtuluş

Bugün sizlerle aşağı yukarı 25 sene önce yaşadığım bir olayı ve o günden bugüne benim için çok çok özel olan bir sureyi paylaşacağım. Oğlum bir yaşını henüz geçmişti bir seyahat sırasında ciddi bir atak geçirdi. Canınızdan çok sevdiğiniz, henüz konuşamadığı için derdini anlatamayan yavrunuz kucağınızda nefes alamıyor ve onun için hiçbir şey yapamıyorsunuz. Tabii hastaneye gittik. Üzüntü ve telaştan ne yapacağını şaşırmış haldeyiz. Sağolsun -eksikliklerini görmeyelim- şom ağızlı bir doktor tabloyu en karanlık haliyle tasvir edince endişelerim tavan yapmış bir halde uykusuz, ayakta sabahlarken yarı uyku yarı uyanık haldeyken bir ses "Mearic Suresi'ni oku!" dedi.

Şimdi bunu duyunca bu surenin hastaya şifa için söylendiğini düşünmeyin; bence bana şifa içindi o ikaz! Evladını bu kadar önemseyen, gecesini gündüzüne katıp onu iyileştirmeye, yetiştirmeye çalışan ve kim bilir o telaşla neleri ihmal eden bana!

Mearic Suresi önemli ile önemsizi, değerli ile değersizi ayırt etmemizi sağlayacak şekilde gözümüzü açar. Bilhassa ömrünü (ve tüm kapasitesiyle kendini) çoluk çocuğunun mutluluğuna adadığından nice iyilikleri atlayanlara hitap eder gibidir. Zaten surenin ismi dahi başlı başına bir mesajdır: Mearic, yani yüksek dereceler ve yükselme yolları suresi... "Yükseklik ve yükselme senin sandığın gibi değil!" diyen suredir Mearic Suresi.

Kısaca yükselişe temas ettikten sonra Efendimize (ve onun şahsında hepimize) sabrı tavsiye eder (sabır ve yükseliş ilişkisine dikkat!) ve hemen arkasından kıyameti anlatmaya koyulur. O gün olacak pek çok şeyin ardından ilişkilerin kıyamet gününde neye evrileceğinden bahsetmeye koyulur ki bana da o hastane odasında bu surenin hatırlatılma sebebi budur kanımca.

O gün çok net bir şekilde anlamıştım bir annenin çocuğu için yapacağı en büyük iyiliğin kendini ateşten koruyacak bir hayat sürmesi olduğunu. Kendini kurtaramayanın kimseyi kurtaramayacağını… Kendini eğiten, geliştiren, ruhunu yükselten anne babanın çocuğuna en büyük iyiliği yapmış olacağını.

İnsanlar birbirlerini gördükleri halde kimse kimsenin hatırını sormaz. Aksine günahkâr kişi o günün azabından korunabilmek için, elinden gelse çocuklarını, eşini, tüm ailesini ve hatta yeryüzünde kim varsa hepsini ateşe atıp kendini kurtarmak ister. (10-14. ayetler) Şimdi gördük mü neden bu sure o hasta yatağındaki masum yavruya değil de onun başında kendini feda edecek kadar yıpratan anneye şifa olmaktadır? Rabbim o gün bana "neredeyse uğruna kendini feda edeceğin bu yavrun var ya, işte eğer düzgün bir insan olmazsan (bu düzgünlüğün nasıl olacağı da 22-35 ayetler arasında anlatılıyor) kıyamet günü onu kendi yerine ateşe atmak isteyeceksin" diyerek hayatımın pusulasını düzeltiyordu.

O gün çok net bir şekilde anlamıştım bir annenin çocuğu için yapacağı en büyük iyiliğin kendini ateşten koruyacak bir hayat sürmesi olduğunu. Kendini kurtaramayanın kimseyi kurtaramayacağını… Kendini eğiten, geliştiren, ruhunu yükselten anne babanın çocuğuna en büyük iyiliği yapmış olacağını.

Efendimiz Müslim'de geçen uzun bir hadisin sonunda imandan dönmeleri için ateş dolu hendeklerle tehdit edilen bir halkın durumunu anlatır. İçlerinden bir kadın kucağında bebeğiyle ateş çukurunun başına gelir ve -belki de annelik içgüdüsüyle- imandan dönmekle ateşe atılmak arasında bir tereddüt yaşar. Bebek dile gelerek imanında sabır gösterip ateşe atlamasını söyler. İşte kurtuluş konusunda kafalarımız karıştığı içindir belki çoluk çocuğun istikbali veya mutluluğu adına girdiğimiz günahlar. Eğer öyleyse Mearic Suresini bir de bu açıdan okumanın tam vaktidir.