Mekke müşriklerinin elebaşlarını eleştirirken Kur'ân'ın onları nitelemede kullandığı tabirlerden biri de "müstekbir"dir. Bu ifade, halkını zorbalıkla yöneten, kendini tanrı gibi gören, geldiği makamdan dolayı büyüklenen ve insanları hor gören kişileri anlatır. "İstikbar" denen bu eylem ilk müstekbir olan İblis'le başlamıştır. (Bakara 34)
İstikbar, yani "büyük olmayı istemek; kendini büyük, insanları küçük görmek; büyüklük taslamak" gerçekte büyük olmayan kişilerin başvurduğu bir yoldur. (Sad 75) Zaten, gerçekten büyük biri, büyükmüş gibi davranmaya ihtiyaç duyar mı?
Bir insan bir vasfı hakikaten taşıyorsa bunu ifade etme, böyleymiş gibi davranma, devamlı hatırlatma gereği duymaz. O vasıf, zaten ondan taşar; herkes de onu öyle bilir. Gerçekte içi-dışı insanlara karşı sevgi dolu olan birinin bunu devamlı dille ifade etmesine gerek olmayacağı gibi.
Müstekbirler bu büyüklenme iddialarını nereye dayandırırlar? Yani insan neden kibirlenir? Kibre malzeme sağlayan şey nedir insanda? Aldanış nasıl başlar ve gelişir? (Herhangi bir vasfa dayanmayan boş kibir ayrıca ele alınmalıdır.)
Güzellikten tutun da her türlü yetenek ve vasıf; zenginlik, akıllılık, eğitim, prestij, aile, soy, ırk, beceriler, yetenekler, lütuflar, bunların hepsi temelde Allah’ın insana ikramıdır. İşte insan bunları, imtihan edilmek ve hesaba çekilmek üzere verilmiş sınav malzemeleri olarak görmeyip; kendi üstünlüğü nedeniyle elde ettiği hak edilmiş kazanımlar olarak görürse bu imkânlar iki cihanda saadet verecek nimetler olmaktan çıkıp, insanı kibre ve kibir yüzünden de ateşe götürecek birer felakete dönüşebilirler. (Araf 36)
O nedenle iki cihanın efendisi Peygamberimiz, Mekke müşriklerinin kendisini ve davasını aşağılamaya çalıştığı zamanlarda onlara karşı hep dik durmuş; onlara üstün geldiği zamanlarda ise bu başarıyı Allah'tan bilerek O'na hamd makamında olmuştur. O’nun hayatındaki sayısız örnek bir tarafa, sadece Nasr Sûresi’nin içerdiği nasihatle Mekke'nin fethi sırasında sergilediği örnek zihnimize ve ahlakımıza kazınabilse yeter.