Nebevî Bir Miras: İtikâf

22 Nisan 2018

İslami literatürde itikâf, “bir mescidde Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle ve belirli kurallara uyarak inzivaya çekilmek” demektir. Hadis kaynakları Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretten sonra her yıl ramazanın son on gününde itikâfa çekildiğini, hanımlarının da genelde Rasûl-i Ekrem’le birlikte itikâf yaptığını nakleder (Buhârî, “İtikâf”, 3; Tirmizî, “Savm”,80).   Hz. Âişe (r.anha)’nin bildirdiğine göre Rasûlullah (sav) Ramazan'da son on gün girince geceleri ihya eder, ailesini ibadet için uyandırır, ibadete daha çok önem verir, diğer vakitlere nisbetle daha çok ibadet eder ve Müslümanlara da bunu tavisye ederdi. (Müslim, “İtikâf”, 7)

Bir ibadet çeşidi olarak itikâf,  Hz. İbrahim (as) zamanından beri bilinmektedir (Bakara, 125). Kur’ân vahyi tarafından da onaylanan (Bakara, 2/87) bu ibadet, Hz. Peygamber’in hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Rasulûllah (sav)’ın Medine’de sadece bir sene hariç her yıl itikâf yaptığı bilinmektedir. (Tirmizi, “Savm”, 79)

İslam öncesi Mekke toplumunca da bilinen itikâf,  Hz. Peygamber’in uygulamalarıyla sünnet vasfı kazanmıştır. O, zaman zaman ve çoğunlukla da Ramazan ayının son on gününde Mescidi-i Nebevi’de itikâfa girer, yani günün bütün saatlerini orada geçirirdi. Kendisine bu maksatla mescid içinde bir çadır kurulduğu, zorunlu ihtiyaçları dışında mescidden çıkmadığı bilinmektedir. (Tirmizî, “Savm”, 79; Müslim, “İtikâf”, 1-6; Ebû Dâvud, “Savm”, 77-78)

Hz. Peygamber’in bu uygulamasından hareketle İslam âlimleri, oruç tutan kişinin özellikle Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmesini müstehap kabul etmişlerdir. İtikâf bir ibadet nevi olduğundan itikâfa giren kişinin mükellef olması, itikâfa bir mescidde girmesi ve niyet etmesi gerekli görülür. Ancak kadınların evlerinin bir odasında itikâfa girmeleri daha uygun görülmüştür.

Hz. Peygamber'in hanımları da Rasûlullah (sav)'ın vefatından sonra da Ramazan'ın son on gününde evlerinde itikâfa devam etmişlerdir. Pek çok hadis itikâfa girme geleneğinin bir müekked sünnet olarak Peygamberimiz tarafından ümmetine “güzel bir kulluk hatırası” olarak bırakıldığını gösteriyor bizlere…

İtikâf niyetiyle mescide giren Hz. Peygamber,  bu süre içerisinde ibadet için daha fazla vakit ayırırdı. Her zamankinden daha fazla Kur'ân okur ve dua ederdi. Hz. Peygamber'in (sav) bu âdeti, Medine-i Münevvere'ye teşriflerinden itibaren mübarek ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. Mü'minlerin anneleri olan Hz. Peygamber'in hanımları da Rasûlullah (sav)'ın vefatından sonra da Ramazan'ın son on gününde evlerinde itikâfa devam etmişlerdir. Pek çok hadis de bu geleneğin bir müekked sünnet olarak Peygamberimiz tarafından ümmetine “güzel bir kulluk hatırası” olarak bırakıldığını gösteriyor bizlere…

İtikâfın amacı; dünyayla ilişkileri asgari düzeye indirerek kişinin kendisiyle baş başa kalması, daha fazla ibadet yaparak, dua ederek günahlarının bağışlanmasını umması ve Allah’a daha çok yaklaşmasıdır. Bu sebeple kişinin itikâfta kaldığı sürece haramlardan kaçındığı gibi mübah olan şeylerden de kaçınarak mümkün olduğu kadar tüm zamanını ibadetle geçirmesi gerekir. Hz. Aişe (r.anha) bununla ilgili olarak şu rivayette bulunur:

"İtikâf eden kimseye sünnet olan şudur ki hiçbir zaman hastayı ziyaret edip sormamak, hiçbir cenaze namazında bulunmamak, hiçbir kadına dokunmamak ve onunla cinsel yaklaşıma yol açacak davranışta bulunmamak ve ancak lüzumlu olan ihtiyacı için dışarı çıkmak... İtikâf ancak oruçlu olarak gerçekleşir ve itikâf ancak cemaati olan camide olur." (Ebû Dâvud, “Savm”, 81)

Asırlardır kadim bir kulluk geleneği olarak devam ettirilen itikâf, insanı dünyevi meşgalelerden uzaklaştırıp daha fazla ibadete vesile olması yanında, genel anlamda hayatın anlamı üzerinde tefekkür etme imkânı da sağlar. İnsanların zaman zaman böyle derin tefekküre ihtiyacı vardır. İtikâf bu tefekkürü gerçekleştirmek için bir fırsat olarak kullanılabilir. 

İtikâfa girmek nefsi yasaklardan korumada daha etkili bir yöntem olduğu gibi Ramazan'ın son on gününde olması tahmin edilen Kadir Gecesine rastlama imkânı ve umudunu da artırır. Kadir Gecesi mü’minlerin en değerli, en bereketli, en mutlu gecesidir. Çünkü Yüce Yaratıcı'nın, rahmet kapılarını sonuna kadar açtığı, manevi ziyafetin davetlilerine her türlü ihsanda bulunulduğu bin aydan daha hayırlı bir gecedir. Ebû Hureyre (ra)'den rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber, Kadir Gecesi hakkında şöyle buyurmuştur. “Kim ki inanarak ve sevabını Allahtan umarak Kadir gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.”  Rasûlullah (sav) özellikle Kadir Gecesini Ramazan’ın son on gününün tek gecelerinde aramamızı tavsiye etmiştir. (Müslim, “Sıyam”, 216)

Asırlardır kadim bir kulluk geleneği olarak devam ettirilen itikâf, insanı dünyevi meşgalelerden uzaklaştırıp daha fazla ibadete vesile olması yanında, genel anlamda hayatın anlamı üzerinde tefekkür etme imkânı da sağlar. İnsanların zaman zaman böyle derin tefekküre ihtiyacı vardır. İtikâf bu tefekkürü gerçekleştirmek için bir fırsat olarak kullanılabilir. Orucun müspet tesirlerini alabildiğine artıran, nefis muhasebesine insanı mecbur eden, bu ayı senenin dönüm noktası haline getirebilecek bir ibadet, Kadir Gecesini aramanın en güzel şeklidir.  Ümmetine nebevi bir hatıra bırakan Hz. Peygamber, itikâfı teşvik ve tavsiye ederek “Kadir Gecesinden mahrum olan bütün hayırdan mahrum olur” buyurmuştur. (Müsned, II, 230,285) Dolayısıyla modern hayatta yaşanan yoğunluk sebebiyle kendisine zaman ayıramayan Müslüman için bulunmaz bir fırsattır itikâf hali. Geride bıraktığı yılın muhasebesini yapmak, geleceği daha verimli bir şekilde planlayabilmek, Ramazan ayının manevi ikliminden daha fazla yararlanmak ve “bin aydan daha hayırlı olan o kadri yüce olan Kadir Gecesini” (Kadr, 97/1-5) tam olarak ihya edebilmiş olmanın yoludur.