Ne yapsalar bir türlü mutmain olamayan insanlar vardır. En küçüğünden en büyüğüne herhangi bir konuda karar vermek, verilen karardan iç huzuru duymak hep çok zordur onlar için. Mutmain olmak, itmi'nana kavuşmak, müsterih olmak, iç rahatlığı, şüphelerden kurtulmak, inanmak, gönlün yatışması… Bunların hepsi, biraz da burun kıvırdıkları bir saflık gibi gelir bazılarına.
Oysa din, baştan sona teslimiyettir. Ancak kalbi yatışmış, sorgulamayı aşmış, niçinleri, nedenleri geçmiş olanlar Allah’ın hükümleri karşısında yumuşak balmumu gibi şekil alırlar. Kendi hazlarıyla Allah’ın doğru dedikleri örtüşür. O'nun isteklerine uymak için kendisini çok da zorlaması gerekmez. Öyle bir noktaya gelmiştir ki “namazı kılalım da rahatlayalım” demez; “namaza duralım da rahatlayalım” der. Efendimiz’in Bilal (ra) a dediği gibi: “Erihnâ Ya Bilal!” (ezan oku, namaza duralım da rahatlayalım Ya Bilal!)
İtmi'nan bir iç huzurudur. Balığın sudaki hali gibi, davranışlarımızın dinimizle tam bir rahatlıkla uyum içinde olması halidir. İnanabilmek, ibadet edebilmek, dinin istediği ahlaka ulaşabilmek için devamlı kendini zorlamamak demektir. Bu hallerin kişinin her anında -tek başınayken de, kalabalıklar içindeyken de; herkesin gözü onun üstündeyken de, bir kenarda sessizce dururken de- elinden ayağından hiçbir zorlanma olmadan akıvermesidir.
Rabbimiz bu iç huzuruna ancak kendisinin anılmasıyla ulaşılabileceğini söylüyor. (Rad/28) Çünkü O ezeli ve ebedi olarak varlığın son merciidir. O'ndan yüksek bir merci yoktur ki ruh ona iltica etsin de huzura ersin.
Bazı insanlar bu iç huzurunu dünyaya ait tatminlerle elde ettiklerini söylerler. Kendilerince edebilirler de. Yalnız bu, uyuşturucuların verdiği tatmin gibi geçici ve aldatıcı bir tatmindir: "Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile ayetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir." (Yunus/7)