Hz. Peygamber’in aile hayatı, yirmi beş yaşlarında iken kendisinden on beş yaş büyük, dul bir hanımla, Hatîce bint Huveylid (rah.) ile evlilikle başladı. Allah Rasûlü biri hariç çocuklarının tamamının annesi olan Hz. Hatice (rah.) ile yaklaşık yirmi beş yıl evli kaldı. O, çok evliliğin yaygın olduğu Mekke Arap toplumunda ilk hanımı vefat edinceye kadar ikinci bir evlilik düşünmemiştir. Hz. Peygamber’ın hayatının en sıkıntılı dönemi, Hz. Hatice ile olan beraberlik yıllarına rastlar. Rasûlüllah (sav)’in, kavmi tarafından reddedildiği, işkence ve hakaretlere maruz kaldığı Mekke döneminde eşi Hz. Hatice'nin maddî ve manevî desteğine sahip olmuş, en büyük teselliyi onunla kurduğu huzurlu aile yuvasında bulmuştur.
Hz. Hatîce (rah.) hicretten üç yıl önce, nübüvvetin onuncu yılında vefat etmiştir. Rasûlullah risâletin onuncu yılı Ramazan ayında, daha Medine’ye hicret etmeden önce Mekke’de iken, Sevde bint Zemea (rah.) ile evlenmiştir. Mekke’de bundan başka da herhangi bir izdivaç gerçekleştirmemiştir.
Allah Rasulü’nün Çok Hanımla Evliliği ve Sebepleri
Rasûlullah’ın çok evliliği risalet göreviyle birlikte devlet başkanlığı ve toplum liderliğini yaptığı, yani siyasî görevleri de üstlendiği Medine döneminde başlar. Buna göre, Hz. Peygamber (sav) Hicret sonrasında sırayla şu evlilikleri yapmıştır: Aişe (rah.), Ümmü Seleme (rah.), Hafsa bint Ömer (rah.), Zeyneb bint Cahş, Reyhâne bint Zeyd (rah.), Cuveyriye (rah.), Safiyye bint Huyey (rah.), Ümmü Habîbe bint Ebî Süfyân (rah.), Meymûne bint Haris (rah.). Hz. Peygamber (sav) ayrıca Mısırlı Mariye (rah.) isimli bir cariye ile de evlenmiş olup son çocuğu İbrahim bu hanımdan dünyaya gelmiştir.
Hz. Peygamber’in Medine’de niçin çok hanımla evli kaldığı hususu, gerek batılı doğu bilimciler tarafından, gerekse onun risaletinin boyutlarını bilmeyen bazı Müslümanlar tarafından sık sık gündeme getirilmiş, hatta Allah Rasûlü hakkında bu hususta saygı sınırlarını aşan spekülasyonlar yapılmıştır. Tekrar ifade etmek gerekirse, onun çok kadınla evliliği Medine döneminde başlar.
Bu süreçte Rasûlullah’ın şahsında iki yönü ortaya çıkar ki, bunlardan biri siyâsî şahsiyet (yönetim sorumluluğu), diğeri de teşriî şahsiyettir (dinin hükümlerinin açıklanması, yani peygamberlik). Bu sebeple onun bütün hayatı ve faaliyetlerini bu iki hususiyetini dikkate alarak incelemek zorunludur. Medine dönemindeki pek çok icraatı gibi onun evlilikleri, hem devlet başkanı hem de dinî vazifelerinin bir neticesi olarak gündeme gelmiştir. Tek tek incelendiğinde Hz. Peygamber’in yapmış olduğu izdivaçların bir kısmında siyasî, başka kısmında ise teşriî yön ağır basmıştır. Sözgelimi, Hayber’in Müslümanlar tarafından fethinden sonra Nadîr Yahudileri liderinin kızı aynı zamanda Hayber Yahudî liderlerinden birinin eşi olan Hz. Safiyye ile evlilik, Müslümanların Yahudilerle münâsebetlerini düzeltmeye yönelik atılmış bir adımdır. Aynı şekilde Müreysi gazvesinden sonra Mustalikoğulları kabilesinin reisinin kızı olan Hz. Cüveyriye (rah.) ile olan evlilik ise adı geçen kabilenin tamamının Müslüman olmasına vesile olmuştur. Allah Rasûlü’nün Habeşistan’a hicret ettikten sonra kocasının ölümüyle dul kalan Hz. Ümmü Habibe ile evlenmesi, onun babası Mekke reisi Ebû Süfyan ile Medineli Müslümanlar arasındaki düşmanlık hislerini büyük oranda azaltmış ve Mekke-Medine birlikteliğinin önemli basamaklarından birini teşkil etmiştir. Yine Allah Rasulü’nün, Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Aişe (rah.) ile Hz. Ömer’in (ra) Hz. Hafsa (rah.) ile evliliği onun ilk İslam büyükleriyle yakınlığını daha anlamlı hale getirmiştir.
Allah Rasûlü’nün evliliklerinde teşriî yön de mühimdir. Onun aile içi hayatıyla ilgili sünneti, sadece hanımları vasıtasıyla bizlere kadar ulaşmıştır. Değişik yaşta, değişik huyda, mizaçta, farklı kabiliyet ve kültürde, muhtelif kabile menşeli kadınların bir araya gelmesi çok farklı bir ailevî hadiselerin doğmasına sebep olmuş, böylece aile konusunda çok zengin bir sünnet hazinesinin bizlere intikaline zemin hazırlamış ve konuyla ilgili sünnet, müminlerin anneleri tarafından rivayet edilmiştir. Mesela onun en genç eşi Hz. Aişe bilhassa aile hayatıyla ilgili pek çok peygamber hadisi ve uygulamasının Müslümanlara ulaştırılmasında büyük rol oynamıştır.
Allah Rasulü’nün Hanımlarına Karşı Yaklaşımı
Hz. Peygamber’e göre eşin, hanımı üzerindeki en önemli görevi onun nafakasını temindir. “Erkeğin, hanımına harcadığı her şey sadakadır.” “Erkek hanımına su bile içirse onun ecri vardır.” “Kıyamet günü kişinin mizanına konacak ilk şey, ailesinin nafakası için harcadıklarıdır”. (Buhârî, Nefekât, 14; Müslim, Zekât, 47). Nafakanın mühim bir bölümünü teşkil eden mesken için de aynı şeyler ifade edilebilir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) her hanımı için müstakil bir evi esas almıştır.
Allah Rasûlü, aile fertlerinin tamamına ilgi göstermiş, kıymet verdiğini ifade eden, çeşitli söz ve davranışlarla onları memnun ve ruhen tatmin etmeye çalışmıştır. Bu paralelde hanımlarından her biriyle alâkalı pek çok rivayet gelmiştir. Hanımlarına faziletlerini söylemesi, sevdiğini ifade etmesi, hanımının hayvana binmesinde yardımcı olması ve bu esnada onları dizine bastırarak bindirmesi, bir sıkıntıyla kederlenip ağlayanın gözyaşlarını elleriyle silerek teselli etmesi gibi Rasûlullah’in pek çok davranışı, hanımlarını memnun kılmaya yöneliktir. Çünkü Allah Rasûlü’ne (sav) göre erkeklerin en hayırlıları eşlerini memnun etmeye çalışan, onları razı edenlerdir: "En hayırlınız, ehline karşı hayırlı olandır. Ehline karşı en hayırlınız benim." buyurur. Yine Allah Rasûlü (sav) eşleri Allah'ın (c.c.) kocalarına emanet ettiğini bildirmiştir. (Tirmizî, Radâ11; İbni Mâce, Nikâh, 50; Ebu Dâvud, Sünnet 16).
Kadına karşı hayırlı olmanın ölçülerinden biri de onların hataları karşısında alınan tutumdur. Bu hususta esas olan nezaket ve sabırdır. Hz. Peygamber (sav), bu noktada takınılacak tavrı, onların fıtrî durumlarına dikkat çekerek tespit eder. Zira kadın, erkekten daha hassas, daha ince bir mizaca sahiptir, onun hemen incinme ve birden kırılma hususiyeti vardır. Bu sebeple Allah Rasûlü (sav) ashabına kadınlarıyla ilgili çok hassasiyet göstermelerini istemiş, onlara “Kadınlarınızı nasıl köle -veya hayvan- döver gibi dövüyor, sonra da akşam olunca utanmadan, beraberce yatıyorsunuz?” buyurmuştur. Ashabtan bazılarının kadınlarla ilgili olarak bu tür yasaklamaların, kadınların şımarıp fesadı artırdıklarını söyledikten sonra onların dövme izni istemelerine ise şu cevabı vermiştir: “Bilin ki, kadınını ancak şerlileriniz döver.” (Buhârî, Tefsîru sûre 91; Müslim, Cennet, 49; Ebû Dâvûd, Nikâh, 43, İbni Mâce, Nikâh, 51).
Birden fazla kadınla evlenmiş olan erkeklerin kurduğu ailenin huzuru öncelikle kadınlar arasında uygulanacak adaletli muameleye bağlıdır. Hz. Peygamber bu müsavatı zahire akseden maddi hususlarda yerine getirmede titizlik göstermiştir. Bu, daha onlara ödenen mehir ile başlar. Yiyecek, giyecek mesken gibi nafakada, sohbet için ayrılan müddette, beraber geçirilen gecede vs. devam eder. Hz. Aişe (rah.),”Beraber kalma hususunda yaptığı taksimde Hz. Peygamber’in hanımlar arasında hiçbirine imtiyaz tanımayıp, hepsine eşit davrandığını” kesin bir şekilde ifade etmiştir.
Rasûlullah sefere çıktığı zaman beraberinde gelecek hanımları da kur'a ile tespit ederdi. Hayatının son günlerinde hanımlarının hücrelerini dolaşamayacak kadar hastalığı artınca, Hz. Aişe’nin (rah.) yanında sabit kalabilmek için, diğer hanımlarının tek tek rızâsını almıştır.
Hz. Peygamber’in zevcelerine eşit muamele ettiğini açıklarken bir hususun belirtilmesine gerek vardır: Bu eşitlik maddi hususlardadır, kalbî değildir. Ödenen mehir, maddi ihtiyaçların görülmesi, ihsan ve ikramlar, yanlarında geçirilecek gece, sefere çıkarken beraberinde alacağı hanımlar gibi hususlarda adalete riayetkâr olmuştur. Kalbî duruma gelince, esasında burada insan için adalet mümkün olmaz. Kadınlarda kalbe müessir olan özelliklere göre her birine karşı beslenecek hissiyat, izhâr edilecek sevgi ve takdir duyguları değişecektir. Burada eşitlik iddiası olmadığı gibi aramak da mümkün değildir.
Hz. Peygamber bütün kadınlarda rastlanması tabiî olan, kıskançlık, çekememezlik, gibi çeşitli can sıkıcı davranışlara kendi hanımlarında da rastlayınca hep sabırla ve tatlılıkla mukabele etmiş, onlara karşı şiddet bir yana, en küçük kırıcı bir söz bile kullanmamıştır.
Kadınlarda fıtrî bîr özellik olan kıskançlığın sebep olduğu menfî davranışlar karşısında Hz. Peygamber’in tavrını görmek gerçekten öğreticidir. Rasûlullah’ın hanımları arasında, yaşça ileri olan Sevde (ra) dışında kıskançlıktan âzâde olanı yok gibidir. Nitekim eşlerinden Ümmü Seleme'ye (rah) evlenme teklifi yaptığında, ondan “Ben kıskanç bir kadınım, siz ise çok eşlisiniz” gerekçesiyle red cevabı almıştır. Ancak Rasûlullah’ın ısrarlı talepleri neticesinde bu evlilik gerçekleşmiştir. Eşlerinden Hz. Âişe, Rasûlullah (sav) geceleyin dışarı çıkacak olsa gizlice takip ederek, uykudan uyanınca yanında bulamadığı Hz. Peygamber’i, zevcelerinden birinin yanına gitmiş olabilir diye telaşla aradığı esnada secde halinde bulunca: “Annem babam sana feda olsun, senin derdin ne, benimki ne?” itirafında bulunacaktır. Rasûlullah kadınların bu fıtrî durumlarını bir başka hadislerinde şöyle dile getirirler: “Allah erkeklere cihadı yarattığı (emrettiği) gibi kadınlara da kıskançlığı yaratmıştır (yani kıskanç olmalarına hükmederek) fıtratlarına bu duyguyu koymuştur”.
Kaynaklarımız Hz. Peygamber (sav)’in evdeki pek çok işlerinde hanımlarına yardımcı olduğuna işaret ediyor. Nitekim bu hususta Hz. Aişe’den (rah) şöyle bir rivayet gelir. Ashab “Rasûlullah ailesinde ne yapardı?” diye sorulunca o, şu cevabı vermiştir:
“Ayakkabı tamiri, elbise yamaması, dikiş, elbise temizliği ve siz erkeklerin evde yaptığı her çeşit iş.” Bazı rivayetlerde “kendisinin yemek yaptığı” belirtilir. Rasûlullah ayrıca çocukların bakımında da eşlerine yardımcı olmuştur.
Hz. Fâtıma (rah) evlendiği zaman Hz. Peygamber'in ev işlerini Hz. Fâtıma ile Hz. Ali (ra) arasında taksim ettiğini dâhili işleri Fâtıma’ya dış işleri de Ali'ye verdiği belirtilir. Allah Rasûlü ayrıca Hz. Osman'la evlenmiş olan kızına “Kızım Osman'a iyi hizmet et!” tavsiyesinde bulunmuştur.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber’e bir aile reisi ve bir eş olarak bakıldığında O’nda ideal İslâm ailesinin canlı örneğini görmek mümkündür. Hele kadınların ifrat ve tefrit arasında ezildiği, İslâm'ın kadınlara getirdiği haklar hususunda efkâr-ı umûmiyenin sistemli şekilde zihninin bulandırıldığı şu dönemde bu idealleri bilmeye, fiilen yaşatarak izhar etmeye muhtaç olduğumuz açıktır.
Yararlanılan Kaynaklar
-Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, İsav Tartışmalı İlmi Toplantı Dizisi, İstanbul 2006
-Afzalurrahman, Siret Ansiklopedisi, II, 18-211
-M. Yaşar Kandemir, Örnekleriyle İslâm Ahlakı
-Ali Fikri Yavuz, İslam’da Evlilik ve Aile Hukuku
-Ali Eren, İslam’da Evlilik ve Aile Eğitimi; Mehmet Paksu, Kadın, Evlilik ve Aile