Peygamber'e Saygı Göstermenin Önemi

25 Eylül 2009

İslam inancına göre, "Peygamber"in taşıdığı ana özellikler, kendisine inanılması ve saygı gösterilmesi bakımından Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) ile O'ndan önce gelip-geçmiş peygamberler arasında hiçbir fark yoktur. İlmihal seviyesindeki din eğitiminin programı içinde yer alıp Müslümanların çoğu tarafından ezberlenen "Amene'r-Rasûlu" âyetlerinin ilk cümleleri bu gerçeğin açık ifadelerinden biridir: "Bizzat Peygamber, Rabbinden kendisine indirilen vahye iman etti, müminler de iman ettiler. Bunların her biri Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı. O'nun peygamberlerinden hiçbiriyle diğeri arasında ayırım yapmayız." (el-Bakara, 2/285).

Aslında bütün ilahî dinlerin ve mukaddes kitapların tutumu bundan farklı değildir. Yani sonra gelen peygamber önceki peygamberleri onayladığı gibi, önceki peygamberler de kendilerinden sonra peygamberler geleceğini ve ilahî daveti sürdürüp tamamlayacaklarını haber vermişler, ümmetlerinden onlara da iman etmelerini istemişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'de önceki peygamberlerin bu ifadelerini nakleden âyetler mevcuttur. Ancak bunun bir istisnası vardır: Son Peygamber Muhammed (sav). Zira O, peygamberlerin sonuncusu olduğunu haber vermiştir. Binaenaleyh Peygamber'e hürmetin öneminden ve O'na saygısızlığın dinî sonuçlarından söz ederken, konunun içinde bütün hak peygamberler de dahildir.

Peygamber'e saygı göstermenin önemi, O'nun taşımış olduğu ilahî görevden doğmaktadır. Gerçi Peygamber de bir insandır. Hz. İsa da dahil hiçbir peygamber insanüstü bir özelliğe sahip değildir. Ancak Cenâb-ı Hakk, kendi mesajını insanlara iletecek olan peygamberleri insanlar arasından seçmiş ve -tabir caiz ise- özel bir eğitim ile yetiştirmiştir. Peygamber, dinin tebliğcisidir. Ancak kendisinin münasebet kurabildiği yüce âlemden ilahî mesajı alıp insanlara tebliğ eder. Bu mesaj, kişilerin bütün fikir ve duygu âlemlerine, bütün davranışlarına yön verme durumundadır. Buna mukabil insanlar, mesajın ilahi kaynaklı olup olmadığını doğrudan kontrol etme imkanına sahip değillerdir. Yapabilecekleri yegâne şey mesajı iletenin dürüstlüğünü, saygı değer, inanılır ve güvenilir olduğunu tesbit etmektir. Gerçi bu noktada, mesajın, aklı tatmin edişi veya en azından akıl prensiplerine ters düşmeyişi ve bir de peygamberin göstereceği mucize faktörleri de söz konusudur.

Peygamberin şahsiyeti, insanlara sunduğu mesajın ilahî kaynaklı olduğunun garantisini teşkil ettiği gibi, bu mesajın gereklerini yerine getirme açısından da büyük bir önem taşır. Çünkü insanlar, çeşitli kesimleriyle büyük kitleler (Ümmet) mücerret fikirleri anlayıp benimsemekte ve hayatlarında tatbik etmekte güçlük çekerler. Bu fikirleri kendilerine sunanların hareket ve davranışlarına bakmak, onların şahsiyetlerini örnek almak isterler. Bu sebeple de peygamber, ilahî mesajı tebliğ etmekten başka, bizzat ona uygun bir hayat örneği veren, kamil insan tipini canlandıran şahsiyettir. İslam inancına göre "peygamber" budur ve gelip-geçen bütün peygamberler bu üstün özelliklere sahip olmuşlardır.

Kur'ân-ı Kerîm'de adı geçen 30'a yakın peygamberden övgü ile bahsedilmekte, şahsiyetlerini zedeleyecek ve ilahî görevlerini etkisiz hale getirecek hiçbir hata onlara nisbet edilmemektedir. İslam alimleri, peygamberlerin suçsuzluğu, günah işlemekten korunmuş olduğu konusu üzerinde önemle durmuşlar; tefsir, hadis, kelam, Peygamberler Tarihi gibi ilim dallarında meydana getirdikleri eserlerde bu konuyu da işlemişlerdir. Hatta İslam literatüründe konu ile ilgili olarak smetu'l-enbiya" adıyla müstakil bir telif türü de meydana getirilmiştir. Yine Kur'ân'da Son Peygamber Muhammed (sav)'in seçkin vasıflarından bahseden, Allah nezdindeki üstün değerinden söz eden birçok âyet vardır. Bu tür âyetlerde "Allah'ı sevmenin ve O'nun tarafından sevilmenin ancak Peygamber'ini sevmek ve O'na uymakla mümkün olduğu" ifade edilmekte, Hz. Peygamber'e itaatin Allah'a itaat anlamına geldiği haber verilmektedir. Hatta O'na seslenirken herhangi birine sesleniyormuş gibi davranmaktan, O'na yüksek sesle hitabetmekten, huzurunda edebe aykırı davranışlarda bulunmaktan Müslümanlar menedilmektedir. Konu ile ilgili âyetlerden biri olan ve ülkemizde, her cuma namazında, hatibin minbere çıkışından önce müezzin tarafından okunan bir âyet-i kerîmenin meali şöyledir: "Şu bir gerçek ki bizzat Allah da, melekleri de Peygamber'e övgü ve senada bulunurlar. Ey iman edenler! Siz de O'na salavat getirin, hürmet ve tazim ile kendisini selamlayın." (el-Ahzab, 33/56)


Kur'ân-ı Kerîm'de adı geçen 30'a yakın peygamberden övgü ile bahsedilmekte, şahsiyetlerini zedeleyecek ve ilahî görevlerini etkisiz hale getirecek hiçbir hata onlara nisbet edilmemektedir.

Yine Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber’in, her konuda hakem kabul edilmesinin, O'nun tarafından verilen hüküm ve bulunan çözümlerin tam bir gönül hoşluğuyla benimsenmesi mümin olmanın şartı olarak kabul edilmiş, dille veya başka vasıtalarla O'na eziyet edilmesi kesinlikle yasaklanmıştır. Birçok âyette "Allah" ile "Rasûl" veya "Nebî" beraber zikredilmiş ve biri için gerekli görülen haklar diğeri için de gerekli görülmüştür. Bilindiği üzere Saadet Asrı'nın Medine döneminde (m. 622-632) İslam devleti kurulmuş bulunuyordu. Bu defa, devlet otoritesine karşı çıkamayan muhalifler (münafıklar ve Yahudiler) Hz. Peygamber'i dedikodularla yıpratmaya, edebe aykırı söz ve davranışlarla gözden düşürmeye çalışmışlardır. Kur'ân'da bu tür fiiller de kesinlikle yasaklanmış ve bu yollarla Rasûlullah'a eziyet edenlerin acıklı bir azaba çarptırılacakları haber verilmiştir. Konuyla ilgili âyetlerden birinin meali şöyledir: "Şüphe yok ki Allah'a ve Peygamber'ine eziyet edenleri Cenâb-ı Hakk dünyada da ahirette de lanete uğratmış ve onlara horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (el-Ahzab, 33/57)