Sevgili Peygamberimiz de doğumundan kısa bir süre sonra ilk sütannesi Süveybe ile tanışmıştı. Süveybe, Peygamberimizin amcası ve sonraları azılı düşmanı olan Ebû Leheb’in cariyesiydi. Medine civarında yerleşmiş olan ve yıllar sonra Peygamberimizin “Allah onları daima barış içinde yaşatsın” diye dua ettiği(1) Eslem kabilesine mensuptu.
Süveybe hanımın o sene bir oğlu olmuş, Mesrûh adını verdikleri bu yavrusuyla beraber Peygamberimizi de bir süre emzirmişti. Anlaşılan, sülale içinde meşhur ve güvenilir bir sütanne olarak biliniyordu. Çocuklara olan ilgisi ve şefkati ile dikkat çekmiş olmalı ki ailenin büyükleri tazecik bebeklerini ona emanet edebiliyordu. Nitekim daha önce Peygamberimizden iki yaş kadar büyük olan amcası Hz. Hamza’yı ve daha sonra Peygamberimizin halası Berre’nin oğlu Ebû Seleme’yi emzirmişti.(2) Yani Sevgili Peygamberimiz, Hz. Hamza ve Ebû Seleme sütkardeştiler. Peygamberimize kardeş olmak ne büyük bir bahtiyarlıktı.
Sütannelik kurumu, amca-hala-yeğen-kuzen gibi akrabalık bağlarına süt akrabalığının da eklenmesine sebep oluyordu. Bu durumda bazı hukuki ve ahlaki kurallara dikkat edilmesi gerekiyordu. Süveybe’nin süt evlatları olan bu sahâbîler ile Sevgili Peygamberimiz arasında da yeni bir bağ kurulmuştu. Uzun yıllar sonra Allah Resûlü’ne Hz. Hamza’nın kızı ile evlenmesi teklif edildiğinde, “Onunla evlenmek bana helâl değildir. O sütkardeşimin kızıdır. Akrabalıktan dolayı haram olan sütten de haram olur.” diyerek teklifi geri çevirmişti.(3) Aynı şekilde “Senin Ebû Seleme’nin kızı ile evleneceğin konuşuluyor.” denildiğinde de “O benim terbiyem altında bulunan üvey kızım olmasa bile bana helâl değildir. Çünkü o benim sütkardeşimin kızıdır. Beni de Ebû Seleme’yi de Süveybe emzirdi.” buyurmuştu.(4)
Resûl-i Ekrem Efendimiz âlemlere rahmet olarak dünyaya geldiğinde, bu müjdeli haberi getiren Süveybe’nin ödül olarak Ebû Leheb tarafından âzâd edildiği bazı kaynaklarımızda yer alır. Ancak bir diğer rivayete göre, Süveybe Hatun Peygamberimizin Medine’ye hicretinden sonra âzâd edilmişti.(5)
Süveybe’nin peygamberimize sütannelik yapması kısa sürmüş ve Peygamberimiz ikinci sütannesi Halime’ye emanet edildikten sonra beş yaşına kadar onun yanında büyümüştü. Ancak son derece vefalı ve sevgi dolu bir insan olan Allah Resûlü (sav), Süveybe’nin kendisine verdiği emeği unutmamıştı. Zaten vefasızlığın, nankörlüğün, kibir ya da duyarsızlığın onu hayatında asla yeri yoktu.
Gençlik yıllarında sütannesi Süveybe’yi ziyaret eden Peygamberimiz, onunla ilgilenir ve hatta bazen kendisine ikramda bulunurdu. Hz. Hatice ile evlendikten sonra da bu iletişimi devam ettiren Peygamber Efendimizin hatırına, Hz. Hatice cariye olan Süveybe’yi satın almak ve özgürlüğüne kavuşturmak istemişti. Ama İslâm Peygamberine düşman olan Ebû Leheb buna razı olmadı. Peygamberimiz Medine’ye hicret edene kadar Ebû Leheb’in yanında kalan Süveybe, sonrasında âzâd olmuştu.(6)
Allah Resûlü’nün vefası bir ömür sürecek kadar güçlüydü. Doğup büyüdüğü, gözbebeği gibi sevdiği Mekke’den ayrılıp Medine’de hayatına devam ettiğinde de sevdiklerini unutmamıştı. Arada kilometrelerce mesafe olduğu hâlde, Mekke’deki Süveybe Hanım’a para ve giysi göndermeye devam eder, onu mutlu etmeye çalışırdı.
Hicretin yedinci yılıydı. Hayber’in fethine katılan Peygamberimiz, ordusuyla birlikte Medine’ye geri dönmüştü. Mekke’den Medine’ye yeni gelen misafirler olduğunu duyunca onlara sütannesini sordu. Acaba yaşlı kadının sağlığı nasıldı? Ama aldığı haber üzücüydü: Süveybe vefat etmişti. “Peki oğlu Mesrûh ne yapıyor?” diye sordu. “O zaten annesinden önce vefat etmişti.” diye cevap verdiler.(7) Süveybe’nin akrabalarından kimse sağ kalmamış, Sevgili Peygamberimizin bebekliğine dayanan bu uzun soluklu sütkardeşliği sona ermişti.
Allah Resûlü’nün iman ve hidayet çağrısı Arabistan sınırlarını aşarken acaba sütannesi ve sütkardeşi bu çağrıya icabet ederek Müslüman olmuş muydu? Bu konuda maalesef elimizde kesin bir bilgi bulunmuyor. Süveybe’nin ve oğlu Mesrûh’un Son Peygamber’e (sav) bu denli yakın olmaları, O’nun mesajından mutlaka haberdar olmalarını gerektiriyor. Ama onların açıkça İslâm’ı kabul ettiklerine dair bir anlatıma rastlamıyoruz. İslâm tarihçilerine göre, Ebû Leheb gibi zalim bir müşriğin yanı başında hayatlarını sürdüren bu insanlar, Müslüman olsalar bile imanlarını gizlemek zorunda kalmaları muhtemeldi. Sonuçta Hz. Hatice’nin Süveybe’yi satın alarak âzâd etme çabası da buna işaret ediyor olabilirdi.(8) Elbette gerçeği Cenâb-ı Hak biliyor. Bizim bildiğimiz ise Peygamberimizi bağrına basıp emzirerek O’nun gelişimine katkı sunan Süveybe Hatun’un, O’nun hayatında kalıcı izler bıraktığı…
Dipnotlar:
1- Buhârî, Menâkıb, 6.
2- Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye, I, 140.
3- Buhârî, Şehâdât, 7; Müslim, Radâ’, 12.
4- Nikâh, 21; Müslim, Radâ’, 15.
5- Bkz. İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, I, 108; Halebî, es-Sîretü’l-Halebiyye, I, 138.
6- Bkz. Öztürk, Levent, “Süveybe”, DİA, XXXVIII, 183.
7- İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ, I, 109.
8- İbn Hacer