Sadreddin Konevi ile Hadis Sohbeti

04 Aralık 2013

İlim, irfan, hikmet ve himmetleriyle çığır açan alimlerin özgeçmişleri, hayata anlam ve ivme kazandıran tecrübe açısından önemlidir. Yüce Kur'ân, "Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir o elçiler. Öyleyse onların yolunu takip et" (En 'am 6/90), "Elçilerin haberlerinden senin yüreğini pekiştirecek/diri ve sağlam tutacak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunlarla sana gelen hakikat, inananlar için ise bir öğüt ve hatırlatmadır" (Hud 11/120) ve "O elçilerin hayat hikayelerinde akıl ve idrak sahipleri için elbette büyük bir ibret vardır" (Yusuf 12/111) beyanlarıyla bu noktaya işaret eder.

İmam Ebû Hanife'nin (v. 150/767), "Alimlerin hayat hikayelerini ve ibret dolu hatıralarını anlatmak, bir çok fıkıh meselesinden bana daha güzel geliyor. Zira bunlar, ulema topluluğunun adap ve ahlakından ibarettir" [1] tespiti bu yüzden dikkat çekicidir. Ayrıca, "insan-ı kamil, kainatın gıdasıdır" sözü meşhurdur. Şüphesiz bu durum, "Salihlerin, alim ve arif şahsiyetlerin anıldığı yere rahmet/bereket iner" [2] sözü gereği, rahmet ve bereket alanlarının genişlemesi demektir.

Sadreddin Konevi ile Hadis Sohbeti başlıklı bu mütevazı yazı, günümüz insanının, Şerhu'l-Erbain Hadisen (Kırk Hadis Şerhi) adlı eserinden yola çıkarak Sadreddîn Konevî ile, onun ilmî-ahlakî şahsiyeti ve engin tecrübesiyle tanışmasına bir nebze vesile olabilirse, hedefini gerçekleştirmiş sayılır.


Sadreddin Konevi

Anadolu'da tefekkür, tasavvuf felsefesi, tasavvuf hareketi, hadis-tasavvuf münasebeti ve hadis sohbeti söz konusu edildiğinde, şüphesiz ilk akla gelen alim ve ariflerden birisi Sadreddîn Konevî'dir. Künyesi Ebu'l-Meali, ismi ise Muhammed b. İshak’tır. Aslen Malatyalı'dır. Şam, Hicaz ve Mısır tecrübesinden sonra Konya'ya yerleşmiş ve 673/1274 tarihinde orada vefat etmiştir. Bugün bağrında taşıdığı kutlu toprak, Şeyh Sadreddîn Camii ve Türbesi adıyla bilinir. Onun mütevazı türbesine bitişik Cami, tarihi-mimari doku, ruhani iklim, manevi haz, hatimle kılınan teravih namazı, kıraat dersi, hadis sohbeti, cemaatinin huzur, sükûnet ve sekineti itibariyle farklılığını hissettirir.

Mevlana Celaleddin Rumi (v. 672/1273), belki coşku ve heyecan dolu bir şair olmasından, bilhassa Mesnevi’si ile hemen bütün dünya tarafından tanınır. Mevlevilik ve sema gösterileri de bunda rol oynamış olmalıdır. Tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf gibi temel İslami ilimlerde derin vukûfuna rağmen Sadreddîn Konevî ise o kadar meşhur değildir. İsmail Hakkı Bursevi (v. 1137/1725), "Bu fasıl şüyûh-i selâse beyanındadır" diyerek, Muhyiddin İbn Arabi, Sadreddîn Konevî ve Atpazarî Emir Efendi diye bilinen Seyyid Osman el-Fazlî gibi üzerinde ciddi izler bırakan üç şeyhten bahseder. Mevlana Celaleddin Rumi ile Sadreddîn Konevî arasında bir mukayesede bulunurken, onun sarf ettiği şu cümle dikkat çekicidir:

"Ve Mevlana lafzı, Hazreti Sadr'ın nefsi (kendisi) dir ki, ilâ hâza’l-ân (şu ana kadar) sahibül-Mesnevi Celaleddin Muhammed el-Belhî onunla şöhretyâbdır. Velakin rütbe-i hakikatte Hazreti Sadr'la araları beyne's-semai ve'l-arzdır, deyu bazı kümmel-i evliyadan menkuldür.” [3]

Onun bu tesbiti, doğrusu üzerinde ibret nazarıyla düşünülmesi gereken bir noktadır.

Sadreddîin Konevî'nin manevi ikliminden ve hikmet pınarından günümüz dünyasına gelen esintilere geçmeden önce, onu çağımıza taşıyan eserlerinden birisi olan Şerhu'l-Erbain Hadisen (Kırk Hadis Şerhi) hakkında bazı teknik bilgilerin verilmesinde fayda vardır.


Şerhu'l-Erbain Hadisen (Kırk Hadis Şerhi)


Sadreddîn Konevî'ye ait Şerhu'l-Erbain Hadisen (Kırk Hadis Şerhi), tasavvuf ilmine dayanak teşkil eden yirmi dokuz hadisin derlenip şerh edildiği bir eserdir.

Hadis ilimleri literatüründe Erbain, müellifin, muayyen veya muhtelif konularda özel ilgisini çeken kırk hadisten teşekkül eden hadis mecmuası demektir. Hicri ikinci asırda tebe-i tâbiînden Abdullah lbnu'l-Mübarek (v, 181/797) ile başladığı tespit edilebilen ve halen devam etmekte olan bu telif geleneği, kırk hadis hıfzeden kimseyi müjdeleyen hadise istinaden ortaya çıktığı genel kabul görür. Nitekim Sadreddîn Konevîi. Kırk Hadis Şerhi'nin mukaddimesinde şöyle der:

“Mütekaddim ulemadan bir grup, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in 'Ümmetimden kim dininin emir ve talimatına dair kırk hadis hıfzeder, beller ve hayata geçirirse, Allah onu kıyamet günü dini çok iyi bilen bir alim olarak haşr eder' hadisi, onlara göre çeşitli tariklerden gelen sahih senedlerle sabit olunca, muhtelif mevzularda kırk hadis telifine iştiyak ve alaka gösterdiler. Onlardan İbn Ved'ân gibi bazıları, vaazları ihtiva eden, bilhassa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hutbelerinde geçen hadisleri seçmiş, bazıları ahkama dair hadisleri dikkate almışlardır (... ) Bazı dost ve yakınlarım, benim hadis ilminde sermayemin -Allah'ın lütfu ile- geniş ve zengin, sırlarını tanımada alış verişimin karlı olduğunu görüp tecrübe edince, önceki alimlerin yoluna uyarak bir demet hadis derleme ve onları yorumlama hususunda bana teveccüh ettiler.” [4]

Sadreddîn Konevî'nin sözünü ettiği İbn Ved'ân (v. 494/1100), Ebu Nasr Muhammed b. Ali el-Mevsılî'dir. Onun yazdığı el-Erbaûn el-ved'âniyye kırk hutbeden oluşur. Hanefi fıkıh ve hadis alimi es-Sağani (v, 650/1252), eserde geçen bazı hadislerin mevzu olduğunu ifade eder. Eser, Ali Hasan Ali'nin tahkikiyle basılmıştır. (Daru Amrnar, Amman, 1407)

Sadreddin Konevi'nin, yukarıda geçen "benim hadis ilminde sermayemin -Allah'ın lütfu ile- geniş ve zengin olduğunu görüp tecrübe edince" (Lemma raev ve cerrabû enne bidâati fî ılmi'l-hadis bi fadlillahi vafira" şeklindeki ifadesine mukabil, İmam Gazzali'nin (v. 505/1111) ondan önce söylediği benzer fakat aksi istikametteki söz, câlib-i dikkattir. Zira İmam Gazzali, şeytanın yiyeceği, havz-ı kevser ve berzah alemi hakkında kendisine yöneltilen suale, "Hadis ilminde benim sermayem azdır, kayda değmez. Havz (ve benzeri meseleler) ancak mücerred nakille bilinir. O halde bu konuda hadislere müracaat edilmelidir'" diye cevap verir.

Sadreddîn Konevî'ye ait Şerhu'l-Erbain Hadisen (Kırk Hadis Şerhi), tasavvuf ilmine dayanak teşkil eden yirmi dokuz hadisin derlenip şerh edildiği bir eserdir. Şerh sadedinde veya şahit olarak zikredilenlerle birlikte yaklaşık yüz hadise yer verilir. Cevamiu'l-kelim makamından sadır olan bir demet hadisi, rivayet ile dirayeti kendilerinde toplamış müttaki meşâyihten dinlediğini dile getiren Sadreddîn Konevî, hadis şerh tekniğinde işarı yorumlarıyla okuyucunun dikkatini çeker. O, diğer sûfi alimler gibi dinî, derûni ve ruhanî tecrübeyi işaret kelimesiyle dile getirir. Bu minval üzere o, eserinde insanın ruh dünyasını, Allah ile münasebetini, toplumun aile, iş ve ticaret hayatında ahlaki düsturlara bağlı kalması gerektiğini açıklar.

Sadreddîn Konevî'nin, muhaddis sûfilerden Hakim Tirmizi (v, 295/907 civ.) ve Gülâbâdî (v. 380/990) örneklerinde olduğu gibi, hadis-tasavvuf münasebetine dair önemli bilgiler verdiği görülür. Hocası Muhyiddin ibn Arabi'den (v 638/1240) devraldığı tasavvufi zevk ve tecrübe, keşif-müşahede yöntemi ve işarı metotla derlediği hadisleri açıklar. Tabii o da hocası Muhyiddin İbn Arabi gibi, keşif ve rüya ile hadis rivayetini kabul eder. Ancak, görebildiğimiz kadarıyla, Kırk Hadis Şerh'inde rivayet tekniği bakımından aslı tespit edilemeyen hadislerin sayısı oldukça azdır. Onda geçen hadislerin, geneli itibariyle sahih, hasen veya zayıf senedle sabit oldukları görülür.

Ehl-i tasavvufa göre keşif, belli riyazet ve mücahede neticesi, bir takım kabiliyet ve melekelerin iyice geliştirilmesi ve ruhi bazı güçlerin meydana çıkarılması demektir. Onlara göre keşif, akıl ve duyularla ulaşılmayan bazı bilgileri kalp gözüyle görmeyi ve sezgi yoluyla kavramayı ifade eder. Ne var ki hadis usul ilminde, hadis tahammül yolları içinde keşfen rivayet gibi bir yöntem yer almaz. Bu itibarla, ehl-i hadise göre bir haberin, Rasûl-i Ekrem’e nisbeti keşif yoluyla değil, hadis usulüne göre isnad ve metin bakımından sağlam olmasıyla bilinir. Çünkü onlara göre rüya, keşif ve ilham, mutlak manada belirleyici bilgi kaynağı değildir ve gerek bilgi değeri gerekse duygu yönü açısından objektif/nesnel değil, subjektif/öznel bir mahiyet taşır.

Ayrıca, mahiyeti ne olursa olsun yapılan yorum ve dile getirilen tecrübenin Allah ve Rasûlü (sav)'nün getirdikleri sistemle çatışmaması gerekir. Nitekim Seyyidü’t-taife unvanıyla anılan meşhur sûfi alim Cüneyd Bağdadı (v, 297/909), şu sözüyle bu hassas noktaya işaret eder:

“Bizim bu yolumuz usûI, yani Kitap ve Sünnet ile kayıtlıdır. Kim Kitap ve Sünnet'i okuyup dikkate almaz, doğrudan veya dolaylı olarak onlardan çıkarılan hükümleri bilmez ise, onun yolundan gidilmez.”

Bu söz üzerine İsmail Hakkı Bursevi, "Kitap ve Sünnet, mîzân-ı şer'in iki kefesidir" [6] diyerek, Kur'ân-ı Kerîm ile Sünnet-i Nebeviyye'nin, şeriat terazisinde iki temel değer ve kaynak olduğunu dile getirir.

Sadreddîn Konevî, Moğollar'ın Bağdat istilasını rüyasında gördüğünü ve aynen zuhur ettiğini anlatır. [7] Bu demektir ki, Bağdat'ın işgal tarihinden (656/1258) sonra, olgunluk döneminin bir mahsulü olarak bahse konu olan eserini yazar. Eserinde, Kur'ân ayetleriyle birlikte meseleyi tahlil etmesi onun, Kur'ân'la devamlı hemhal bir tefsir alimi olduğu fikrini verir. Hadis ilmindeki ihtisasını, derin bilgi ve tecrübesini gösterir. O, hadis metinlerinin herkes tarafından bilinebilecek lafız manalarından ziyade, "Hadisin sırrının keşfi ve manalarının izahı" (Keşfu sırrıhî ve îdâhu meânîhi) başlığı altında işaret edilmek istenen mesajlar, sır ve hikmetler üzerinde durur.

Derlenen hadisler, bereketli kazanç yolu ve rızık, israf, temizlik, namaz, zikir ve tesbih, tevbe, rüya, ahlak, cihad, cömertlik, tasadduk, ribâ, tevhid, ism-i âzam, kabir ve cehennem azabı, gayretullah, sıla-i rahim, cemaatle ibadetin fazileti, Kur'ân, zaman, yaratılış gibi konulara dairdir.


Derlenen Hadislerin Konusu

Derlenen hadisler, bereketli kazanç yolu ve rızık, israf, temizlik, namaz, zikir ve tesbih, tevbe, rüya, ahlak, cihad, cömertlik, tasadduk, ribâ, tevhid, ism-i âzam, kabir ve cehennem azabı, gayretullah, sıla-i rahim, cemaatle ibadetin fazileti, Kur'ân, zaman, yaratılış gibi konulara dairdir.

Sadreddîn Konevî'nin, Şerhu'l-Erbaîn Hadîsen (Kırk Hadis Şerhi) adlı söz konusu eserinde takip ettiği şerh tekniğini göstermesi açısından üç örnek vermek istiyoruz:

a) Üçüncü Hadis başlığı altında şu hadise yer verilir:

Rifâa b. Râfi' diyor ki: "Rasûlullah'ın (sav) arkasında biz namaz kılıyorduk. Rasûlullah (sav), başını rukûdan kaldırınca, "Semiallahu limen hamideh" dedi. Hemen peşinden arkasındaki bir adam, "Rabbena leke'l-hamdü hamden tayyiben mübaraken fîh" dedi. Rasûlullah (sav) namazı bitirince, "Bunu söyleyen kimdir?" diye sordu. Adam, "benim" deyince Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Otuz küsur melek gördüm, onlar, hangisinin bunu daha önce kayda geçeceği hususunda yarışıyorlardı." (Buhari, Ezan, 126).

Sadreddîn Konevî, "otuz küsur melek gördüm" sözünün sırrını, -Buhari metni ile- "Rabbena ve leke'l-hamdü hamden kesîran tayyiben mübaraken fîh" cümlesindeki harflerin otuz üç olmasına bağlar. Nitekim meşhur hadis alimi İbn Hacer el-Askalânî, Fethu'l-Bârî'de fâide başlığı altında, denildi ki diye başlayarak bu açıklamaya işaret eder.

b) Onuncu Hadis başlığı altında şu hadise yer verilir:

"Ademoğlu, su ve çamura (binaya, toprağa) yaptığı yatırım hariç, bütün harcamalarından ötürü ecre nail olur." (Benzer rivayet için bk. Buhari, Merda, 19 (İnne'l-müslime yu'ceru fi külli şey'in yünfikuhû illa fi şey'in yec'aluhû fî hâza't-türâb); Tirmizi, Kıyamet, 40)

"Hadisin yasakladığı bina, sahibinin sadece kısa bir gezinti ve dolaşma, lüks ve konforu düşündüğü veya gösteriş ve duysunlar için hedeflediği bina türüdür. Böyle olunca, bâninin düşünce ve hedefi bu alemi geçemez. Bundan dolayı da ahirette bunun bir semeresi ve neticesi olmaz. Zira adam, yaptığı bina ile şu geçici yurdun ötesinde bir şey hedeflememiştir. O halde onun fiilleri, zail olan arazlardan ibarettir. Onların bu dünyadan ahirete intikalini sağlayacak bir imkan yoktur. Binaenaleyh semeresi olmadığından ecri de yoktur".

c) On altıncı Hadis başlığı altında, aralarında faiz cereyan eden mallar hakkında, eşya-yı sitte veya emval-i ribeviyye hadisi diye meşhur olan şu hadisi açıklar:

"Altına mukabil altın, gümüşe mukabil gümüş, buğdaya mukabil buğday, arpaya mukabil arpa, hurmaya mukabil hurma, tuza mukabil tuz eşit miktarlarda ve peşin satılır. Her kim artırır veya fazla alırsa faiz alıp vermiş olur. Bunda alan ile veren arasında fark yoktur." (Müslim, Müsâkât, 82; Tirmizi, BüyO', 23; Nesaı, BüyO', 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 271).

"Ribâ meselesi, birisi vasıflar, diğeri zaman olmak üzere iki temel e dayanır" diyerek hadisi açıklamaya başlayan Sadreddîn Konevî, vasıfları cevher ve araz ekseninde tahlil ettikten sonra, zaman unsurunu şöyle yorumlar:

"Mesela, 100 dinarı bir yıl süre ile 120 dinar karşılığında borç/kredi veren kimse, 20 dinarı zaman mukabilinde istemektedir. Adeta o, bir yıllık zamanı 20 dinar karşılığında satmıştır. Hâlbuki tayin edilen zaman, henüz mevcut değildir. Ayrıca zaman, borç/kredi verenin mülkiyetinde değildir ki onu satabilsin! Zira zaman, Allah'ındır, Allah'ın hükmü iledir. Zaman üzerinde O'ndan başkasının bir hükmü olamaz.”


Şerhte Kullanılan Hadislerden Örnekler

a) "Kim bir hayır bulursa Allah'a hamd etsin. Kim ondan başka (şer bir şey) bulursa, o da ancak kendisini kınasın!" (Müslim, Birr, 55)

b) "Ümmetimin ömrü altmış ila yetmiş senedir." (Tlrmizl, Deavat, 101; lbn Mace, Zühd, 27)

c) "Kim beni rüyada görürse hakikaten beni görmüştür." (Buhari, ilim, 38; Müslim, Rüya, 10, 11)

d) "Rüya üç çeşittir: Bir çeşit rüya Allah'tandır. Bir çeşit rüya şeytanın hüzün vermesi kabilindendir. Bir çeşit rüyada kişinin kendi kendine söylediği ve düşündüğü şeydendir.” (Buhari, Ta 'bır, 3)

e) "Allah kulunun tevbesini can boğaza gelmedikçe kabul eder." (Tirmizi, Deavat, 98; İbn Mace, Zühd, 30; Muvatta', HudOd, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, ii, 132)


Sonsöz

Osmanlı tefekkür geleneğine mensup ilim ile irfarı/tasavvufî tecrübe arasındaki münasebeti hem nazarî hem de amelî planda gösteren, yazdığı çok yönlü eserleriyle İslam kültür ve medeniyet tarihinde derin izler bırakan Sadreddîn Konevî'nin. RasûI-i Ekrem (sav)'den naklettiği şu dua ve niyaz sonsöz  olsun:

“Allahümme inni es'elüke fi'le'l-hayrati ve terke'l-rnünkerâti ve hubbe'I-mesakin.”

"Allah’ım, senden iyilikleri yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, yoksul ve düşkünleri sevmeyi istiyorum." (Tirmizi, Tefsir (Sûre 38),2, Muvatta', Kur'ân, 40; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 368)

Bağdatiı Hanbeli alim Ebû Muhammed et-Temîmî (v. 488/1095) diyor ki: "Bizden faydalandıktan sonra anıp da bizi rahmetle yad etmemek, hiç de size yakışmaz!"

Bu vesileyle, İslam ümmetinin, bilhassa Türk milletinin kendisinden çok faydalandığı Sadreddîn Konevî'yi rahmetle yad ediyor ve aziz ruhunun şad olmasını diliyoruz.

 


[1] İbn Abdilberr, Câmiu beyâni’l-ılmi ve fadlih, I, 127.

[2] Süfya es-Sevrî (v. 161/777) veya Süfyan İbn Uyeyne’ye (v. 198/813) nisbet edilen bu söz için bk. İbn Abdilberr, a.g.e., II, 162; İbnü’l-Cevzî, Sıfetu’s-safve, I, 45; Irâkî, el-Muğni, II, 231; Sehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene, s. 292; Aliyyü’l-Kârî, el-Masnû, s. 125.

[3] İsmail Hakkı Bursevî, Kitâbü’l-Hitâb, İstanbul, 1292, s. 291.

[4] Sadreddîn Konevî, Şerhu’l-Erbaîn Hadîsen (thk Hasan Kamil Yılmaz), İstanbul, 1990, s. 2-3.

[5]Gazzalî, Kânûnu’t-te’vîl (Mecmûatü resâili’l-İmâm el-Gazzâlî içinde), Beyrut 1409, s. 132.

[6] Bursevî, Kitâbü’l-Hitâb, s. 15.

[7] Konevî, a.g.e., s. 128.