"Bir topluluk Allah'ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını alır; Allah'ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekinet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över." ( Müslim, Zikr 39)
Zikir, anmak, hatırlamak manasına gelen bir kelimedir. Bu dünya Allah'ı unuttuğumuzda, yarım, kırık, buruk bir hal alır. Dünya lezzetleri, yakalanması imkansız bir rüya kahramanı gibi sürekli kaçar elimizden, bir sonraki hedefte arz-ı endam eder. Bu yüzden, ölümlü, değişken, güvenilmez, kaygan bu zeminde hakikati yakalayabilme çabasının, mutluluğu, hazzı doruğuna kadar yaşama gayesinin sonuçsuz kalacağı âşikâr.Öyleyse bâkiyi fânide arama ve yakalama gayretinden vazgeçip O'nun önerdiği, tavsiye ve işaret ettiği yolda aramalı sekineyi. "Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." ( Ra'd, 28 )
Huzur, kalbin tatmini yani, ruhun limana varması hülâsa; aczi itiraf ve mükemmeli düşünmekle mümkün. Zevkin en derinine dalsa insan, çamurun en dibine batsa "elmas toplayacağım" diye, yukarı çıkınca, avucunda bir an parlayıp sönen, sonra hemen parmaklarının arasından akıp kaybolan balçıktan bir şehir kursa, viran olacağı muhakkak. Yola çıksa âdem, yalancı ışığı gördükçe dönse köşeleri, yolun sonunda, eceli gösteren levhada altın harflerle "İnsan aceleden yaratılmıştır" (21/ Enbiya, 37) gerçeğini okuyacağı kesin. Niye çırpınır peki, her bir adımda tökezlediğini göre göre? Tekrar düşeceğini bile bile o sonsuz "arzular dünyasına" niye dalar? Cevabı açık bilmece: "İnsan pek zalim ve çok cahildir." (Ahzab, 72) Cevabı ezelde takdir edene kulak vermeli o halde: " Ey iman edenler! Allah'ı çok zikredin". (Ahzab 41-42)
Dünyevi her türlü sıkıntıyı, daralmayı, çaresizliği ancak yüce Yaratanımızı hatırlayarak aşabiliriz. İnsanın kendi kendini yeterli görmesi, Allah'la irtibatını zedelediği gibi diğer varlıklara karşı da bakışını olumsuz yönde etkiler. Kuran-ı Kerim'de bunun tesbiti : "Dikkat edin, insan kendi kendini yeterli görünce azar" ayetiyle yapılmıştır. Rabbini unutan insan hem kendi cinsine hem de diğer varlık kategorilerine zulüm ederken pervasızlaşır. Zira çekineceği hiçbir otoritenin bulunmaması daha doğrusu bu su-i zan, gemi azıya almış bir nefs için bulunmaz fırsattır. Kendi doğrularını kendi belirler. Hatasını - sevabını ortaya koyacak hiçbir merciin bulunmadığına inanç, sonsuz arzuların baraj kapılarını açar. Ve tuğyan başladıktan sonra önünü almak zorlaşır. Tam da bu sebeble, geldiği kaynağı, bir su damlacığından yaratıldığını, en önemlisi Yaratan'ı unutmamalıdır. Unutmamanın tek yolu ise "Hatırlatan'ın" kavlî ve kevnî işaretlerini okumaktan geçer: "Sabah akşam tevazu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gafillerden olma." ( Âraf, 205)
"Onun delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır. Gece olsun gündüz olsun uyumanız Allahın lütfundan (nasibinizi) aramanız da O'nun ( varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda işiten bir kavim için ibretler vardır." (Rum, 22,23)
Hatırlat bize kendini Allah'ım.
Seni unutmaktan, zikrini ihmalden muhafaza buyur
Sadece Sen buyur (gel) kalbimize
Sadece Sen buyur(emreyle) nefsimize...