Kuşkusuz günümüz dünyasının en etkili iletişim araçlarından birisidir sinema... Yalnızca eğlenmek ya da hoşça zaman geçirmek değil, kitleleri belirli çizgide eğitmek, sosyal ve siyasal mesajlar vermek sinemanın en temel amaçları arasındadır. Kültür edindirmede ya da kültür ihracında sinemanın tartışılmaz bir rolü vardır. Nitekim dünya sinema sektörünün tartışılmaz en büyük oyuncusu olan Hollywood'un ABD sosyal ve siyasal argümanlarının dünya geneline ihracında önemli bir rol üstlenmiş olduğu herkesin malumudur.
Sinemada dini figürlerin ve temanın kullanımına ilişkin iki farklı durumun mevcudiyeti dikkati çekmektedir. Bunlardan ilki dinin insanlar üzerindeki önemli etkisinin bilincinde olan çevrelerin çektikleri dini motivasyon ağırlıklı filmlerle dini çevrelerin ilgisini sinemaya çekmeye çalışmalarıdır. Bir diğeri ise sinemanın insanlara ulaşmada ve onlarla iletişim kurmada üstlendiği bu etkili rolün farkına varan dini kurumlarla cemaatlerin bu etkili silahı kullanmaktan geri durmamalarıdır. Her durumda günümüzde Budizm'den Hıristiyanlığa, Yahudiliğe ve yeni dinsel akımlara kadar birçok dinsel geleneğin dini figürleri ve öğretileri bir şekilde sinemaya taşınmış; bununla çeşitli dinsel inanç ve argümanlar etkili şekilde kitlelere ulaştırılmıştır. Bu konuda örneğin Hz. Muhammed (sav)'in mesajının yayılışını konu alan ‘Çağrı', son Dalaylama'nın yaşam öyküsünü konu alan ‘Kundun' ile Hz. İsa'nın yaşamını konu alan ‘İsa'nın Tutkusu' filmi İslam, Budizm ve Hıristiyanlığın temel öğretilerinin kitlelere aktarımı konusunda zihinlerde derin izler bırakan yapıtlar arasındadır.
Özellikle din kururcusu, peygamber ve benzeri dini figürlerin sinemada kullanımında dini geleneklerin temel yaklaşımlarının etkili olduğu bilinmektedir. Örneğin bu konuda Hıristiyanlıkla İslam geleneğini karşılaştırmak ilginç olacaktır. Teolojisinde tanrısal varlığın inkarnasyonuna yani maddi evrende bedenleşmesine veya tenleşmesine önemli yer veren Hıristiyanlık erken dönem tarihinden itibaren geleneğinde yer verdiği dini figürlerin ifadesinde görsel malzemenin kullanılmasına önem vermiştir. Bu doğrultuda hemen her konuda resim, heykel ve benzeri materyal kullanılmış, kiliseler, şehir meydanları ve evler İsa'yı, Meryem'i, melekleri ve azizlerle azizeleri temsil eden resim ve figürlerle donatılmıştır. Kuşkusuz bunda temel alınan referans, bedenleşerek insanların arasında görünür olan tanrı anlayışıdır. Bu anlayış Hıristiyanlıkta mesajın daha somut bağlamda insanlarla yüz yüze getirilmesi geleneğini doğurmuştur. Her ne kadar Protestanlık bağlamında bazı akımlar resimler, heykeller ve haç figürü gibi bazı nesnelerin kullanılmasına karşı soğuk durmuşlarsa da kahir Hıristiyan cemaatler bu geleneklerine bugün de ısrarla bağlı gözükmektedirler. Hıristiyanlıktaki bu anlayış, tiyatro ve sinema gibi alanlarda da dini figürlerin yaygın şekilde kullanılmasına gerekçe olmuştur. Bu konuda İslam geleneğine baktığımızda, İslam'ın ise tarihsel şahsiyetler ve figürlerden çok mesajı ön plana çıkardığı ve teolojisini daha soyut kavram ve değerler üzerine bina ettiği dikkati çekmektedir. Hıristiyanlıktan farklı olarak İslam, reinkarnasyon inancını kabul etmez, Allah'ın birliğini, tekliğini ve mutlak aşkınlığını vurgular. Bu doğrultuda İslam geleneğinde dini figürlerin resim, heykel ve benzeri şeylerle ifade edilmesine karşı çıkılmıştır. Ancak bu, dini mesajın ve değerlerin insanlara aktarılıp anlatılması konusunda İslam'ın resim, tiyatro ve sinema gibi şeylere karşı çıktığı anlamına gelmemektedir. İslami gelenek bu konuda İslam inanç ve öğretileri doğrultusunda yalnızca bazı sınırlamalar getirmekte ve örneğin diğer peygemberler yanında Hz. Muhammed (sav) ve dört halife gibi şahsiyetlere saygıdan dolayı bunların hayali şekilde resmedilmesini ya da tiyatro ve sinema eserlerinde bazı aktörlerce canlandırılmasını uygun görmemektedir. Bununla birlikte nadiren de olsa bunun istisnalarına rastlandığı, örneğin bazı minyatürlerde bunun aksine örneklere rastlandığı da görülmektedir.