Sözü Çoğaltmanın Tehlikesi

Efendimiz'in konuşmalarını inceleyen ulema O'nun az ve öz konuştuğunu, sözü çoğaltmadığını, sonu gelmez tartışmalara girmediğini söylüyor. Kaynaklarımızın kaydettiğine göre O, maksadını açık ve anlaşılır şekilde ifade eder, en derin hikmetleri içeren mevzuları kısaca anlatırdı. Bir konuda karar vermeden önce istişare eder, karar alındıktan sonra tartışmayı uzatmaz hemen gereğini yapmaya girişirdi.

Bugüne baktığımızda ise Müslümanlar arasında giderek sözün çoğaldığını ve hatta sözün amel yerine geçtiğini görüyoruz. Ne demek istediğimi daha iyi anlamak için her gün, her yerde düzenlenen yüzlerce toplantıya, bu toplantılardan çıkan neticelere ve bu neticelerin hayatlarımızda neyi iyileştirdiğine bakmamız yeter.

Toplumumuzda neyin sıkıntısını çekiyorsak sürekli onu konuşuyoruz. Konuşa konuşa öyle bir noktaya geliyoruz ki sıkıntısını çektiğimiz o noktada gerekeni yapmışız duygusu yaşamaya başlıyoruz. Toplumda merhamet mi azalmış, şiddet mi artmış, hemen her seviyede toplantılar tertip edip yüzlerce tebliğ ve konferansla o konuyu işliyoruz. Kavramsal, etik, sosyal, felsefi tartışmalar açıyoruz. Bu tabii ki olmak zorunda ve iyi bir şey. Asıl garip olan ise konuşmuş olmanın sorumluluklarımızın ifası için yeterli görülmesi. Sözün amel yerine geçmesi. Okuduğu Kur'ân'ın boğazlarından aşağıya inmediği (kalbe, bedene, hayata tesir ederek amele dönüşmediği) kişileri anlatırken Efendimiz bu durumu mu anlatmak istemişti acaba?

Bugün pek çok kişisel gelişim kitabı kararlarınızı her yerde herkesle konuşmamanızı, çünkü konuştukça insanlardan alacağınız olumsuz tepkilerin sizin azminizi kırabileceğini söylüyor. Ben buna bir de konuştukça sanki gereğini de yapmışız gibi aldatıcı bir gönül huzuru duymanın tehlikesini eklemek istiyorum. Bu aşamada hayata geçirmek için gerekecek ciddi çabanın motivasyonunu kaybetmenin tehlikesi… Ulaşmak istediğimiz erdemler konusunda sözü çoğaltmanın en tehlikeli yanı da bu kanaatimce.