''Tanrım Neden Ben?''

Zaman zaman kendi kendinize "neden ben" diye sordunuz mu hiç? Neden bütün aksilikler beni buluyor, bütün ters insanlar benim karşıma çıkıyor? Neden hiçbir işim kolay olmuyor? Bu hastalık bula bula beni mi buldu?

Bu ve benzeri soruların bir adım daha ilerisi "Ben bunu hak edecek ne yaptım?" sorusudur. "Neden ben" sorusu insanı hayatın hikmetini anlamaya götürebilecekken bu ikincisi görünüşte hayata, arka planda ise hayatın sahibine isyana götüren bir sorudur.

Başımıza gelen tersliklerde bizim payımız olabilir de olmayabilir de. İnsanoğluna her durumda sütten çıkan ak kaşık olmayı becerebilen savunma mekanizmaları verilmişken hiçbirimiz bunun hesabını tam manasıyla tutamayız. Ben asıl şu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Bizim bu dünyadan gelmiş geçmiş milyarlarca insan arasında ne gibi bir ayrıcalığımız var ki onlara olanların bir kısmı bize olmasın? Yani "neden biz olmayalım?"

"Tanrım neden ben" yabancı filmlerden dilimize yapışmış bir ifade. Kendimizi, başımıza gelenleri hak etmeyecek kadar günahsız bulduğumuzu dolayısıyla (haydi açıkça söyleyelim) Tanrı'nın -eğer biraz daha tedbirli olmak istiyorsak- kaderin bize haksızlık yaptığını düşündüğümüzü gösteriyor.(Aslında ikisi de aynı şeydir.)

"Neden ben" sorusunun cevabı aslında çok basittir: "Neden sen olmayasın?" Senin ne ayrıcalığın var? Eyüp (as)’a olmuş, Yunus (as)’a olmuş, Yakub (as)'a, Yusuf (as)'a, Nuh (as)'a olmuş da sana neden olmayacakmış? Bütün peygamberler, Allah’ın nice sevgili kulları, evliya, ulema neler neler yaşamışlar da sen neden yaşamayacakmışsın? Sahi, sen kimsin?

Kitab-ı Kerîm'imizde ise insanın başına çeşit çeşit musibetler geldiğinde bazı kulların müjdelenmeye layık bir tavır sergilediğinden bahsedilir. "Sabredenler" diye nitelenen bu kullar bir belaya maruz kaldıklarında "Tanrım neden ben" yerine bakın ne derler: "Biz (dünyada) Allah’ın teslim olmuş kullarıyız ve biz (ahirette de) ancak ona dönücüleriz." (Bakara 155–156)