Washington Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Jonathan AC Brown 2010 Nisan ayında bir dizi etkinliğe katılmak üzere Sonpeygamber.info’nun misafiri olarak Türkiye’deydi. Günümüzün önde gelen hadis âlimlerinden Emin Saraç Hocaefendi’den hadis rivayet icazeti de alan Brown ülkesine döndükten sonra Türkiye’deki hadis ilim geleneği hakkındaki bazı gözlemlerini kaleme aldı.
Türkiye’de Hz. Peygamber’le Olan Bağı Canlı Tutmak
Hz. Muhammed (sav) Müslümanların hayatlarında hep vardır, ama O’nunla olan bağımızın niteliği ve O’nun öğretilerinin bize nasıl ulaştığı hakkında kendimize ne sıklıkla soru soruyoruz?
Şüphesiz O’nun öğretilerini ve örnekliğini Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadislerden biliyoruz, fakat aynı zamanda Hz. Muhammed (sav) ile kuşaktan kuşağa Müslüman âlimler tarafından geliştirilen ve korunan bir bağ mevcut. İslam âlimliği geleneği, Allah’ın ve O’nun Peygamberi’nin öğretilerini kuşaktan kuşağa koruma, yorumlama ve bunlardan yararlanma sürecidir.
Nisan ayında Türkiye’de iken Hz. Muhammed (sav)’e ve O’nun mesajına yönelik kesintiye uğramamış bu derin saygı geleneğinin bir örneğine şahit oldum. Eğer namazlardan sonra günün doğru zamanında Fatih Camii’ne giderseniz, şu anda seksenli yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir Müslüman âlim olan Emin Saraç Hocaefendi ile karşılaşabilirsiniz. Emin Saraç Hocaefendi camide İslam dini eğitiminin eski geleneğini takip eden dersler veriyor ve verilen dersleri denetliyor.
Öğrenciler caminin halısının üzerinde öğretmenin etrafında bir çember oluşturacak şekilde oturuyor ve onun Kur’ân-ı Kerîm, bir hadis kitabı ya da fıkıh konuları hakkındaki açıklamalarını dinliyorlar. Bir Cumartesi sabahı, sabah namazından sonra bu derslerden birine iştirak ettim.
Emin Saraç Hocaefendi namazdan sonra camide kalan bir topluluğa ders vermekte olan genç bir âlimin gözetmenliğini yapıyordu. Hz. Muhammed (sav)’in sahip olduğu özel nitelikleri aktaran bir hadisi açıklıyordu. Anlattığı hadislerden biri de Umm Zara’nın ünlü Hadisi idi: Hz. Ayşe bir gün kendisi ve bir grup kadınla birlikte otururken kadınların kocalarından bahsettiklerini Hz. Muhammed (sav)’e söyler. Bazı kadınlar kocalarını överken bazıları ise dolaylı olarak kocalarını eleştirmişlerdir. Hz. Muhammed (sav) anlatılan bu olayı ilginç bulur. Hz. Ayşe’ye endişelenmesine gerek olmadığını çünkü kendisinin en iyi eş olduğunu söyler.
Bu tür bir konu üzerine verilen bir derse katılmanın bugün neden yararlı olduğunu merak edebilirsiniz. Bu sorunun cevabı yüzyıllardır süren, hocadan talebeye bilgi aktarımı geleneğinde saklıdır. Müslüman âlimler, kuşaklar boyunca en sır dolu hadislerden bile kanun ve hayat için yararlı dersler çıkarmışlardır. Örneğin Umm Zara’nın hikâyesinde, hakkında konuştuğunuz insanların kim olduğunu söylemediğiniz sürece birisinin başka biri hakkında söylediği kötü bir şeyden bahsetmenin yanlış bir tarafı olmadığını öğreniyoruz. Bunu biliyoruz çünkü Hz. Ayşe ismini vermediği bir kadının ismini vermediği kocasını eleştirdiğini anlatmıştır ve Hz. Muhammed (sav) bu olayı kendisine anlattığı için Hz. Ayşe’ye kızmamıştır. Bu, hayatımızda olanak dâhilinde çok yararlı bir derstir. Örneğin, hakkında konuştuğum kişilerin adlarını söylemediğim ve kimliklerini ifşa etmediğim sürece biriyle konuşurken diğer kişiler hakkında bir anımı anlatabilir ya da onlardan örnek verebilirim.
Kesintiye uğramadan Hz. Muhammed (sav)’e kadar uzanan öğreti ve yorum zinciri bugünkü hadis aktarımı amelinde en açık şekilde görülür. Emin Saraç gibi Müslüman âlimler Hz. Muhammed (sav)’e kadar uzanan kendi aktarım (isnâd) zincirlerini ilerletirler. Bu sadece bir dinî gelenektir. Buhârî gibi Müslüman âlimler çok eskiden hadisleri kitaplarda toplamışlardır. Öte yandan bu hadislerin çağlar boyu aktarımının devam etmesi, Müslümanların Hz. Muhammed (sav) ile olan gerçek bağlarını canlı tutmaya yönelik kararlılıklarını temsil etmektedir. Bir talebe hocasından Hz. Muhammed (sav)’in bir hadisini aktarmasını istediğinde hocanın “Merhamet Hadisi”* ile başlaması gelenektendir. Âlimlerin bu hadis ile başlamasının nedeni bu hadisin öğrencilere kendilerinin de Allah’ın merhametine nail olmaları ümidiyle bu dünyada karşılaştıkları diğer insanlara karşı merhametli olmalarını hatırlatmasıdır.
*“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler.” (Tirmizî)