Yen İçinde Kalmayan Kırık Kol

24 Kasım 2014

Rubeyyı’ binti Muavviz b. Afra’nın haber verdiğine göre, Sabit b. Kays b. Şemmas karısını dövmüş ve kolunu kırmıştı. Karısı Cemile binti Abdullah b. Übeyy’in erkek kardeşi Rasûlullah’a (sav) gelerek şikâyette bulundu. Rasûlullah (sav) Sabit’e haber göndererek çağırttı ve “Ondan alman gereken şeyi (hul’ bedeli) al ve onu serbest bırak” buyurdu. Sabit “Peki” diyerek kabul etti. Rasûlullah (sav) kadına bir hayz süresi beklemesini ve sonra ailesinin yanına dönmesini emretti. (Nesâî, Talak, 53)


Anlamını sunduğumuz hadis, insanlık tarihi boyunca genelde kadının maruz kaldığı baskı ve aile içi şiddete karşı sevgili Peygamberimizin fiili tepkisini ortaya koymaktadır. Burada Hz. Peygamber’in Sabit’e, dövme sebebini sormadan karısını boşamasını emretmesi son derece anlamlıdır. Görüldüğü üzere o, çoğu zaman yapıldığı gibi, “aile içinde olur böyle şeyler” veya “kol kırılır yen içinde kalır” dememiş, mağdur olan kadını böylesine acımasız bir kocanın elinden kurtarmıştır. İşte bu, Hz. Peygamber’in sünneti, bu konuda bize nasıl davranmamız gerektiğini gösteren örnekliğidir. Çünkü o, evlilik hayatında eşleriyle ufak tefek dargınlıklar yaşasa bile, onlara asla el kaldırmamış, kırıcı ya da incitici sözler söylememiştir.

Nisa suresinin 34. ayetini öne sürerek İslam’ın kadına karşı şiddeti onayladığını savunanlar bir yanılgı içerisindedirler. Bu yanılgı, o günkü toplumsal yapıda, aile içinde, eşler ve çocuklar da dâhil olmak üzere her şeyin sahibi ve sorumlusu durumunda olan kocaların, eşlerinden kaynaklanan bir huzursuzluk durumunda bütün seçenekleri bitirdikten sonra, son çare olarak onları te’dib etmelerini, Allah’ın, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir emri olarak algılayıp yorumlamaktır. Bu son çarenin, kadının erkek tarafından boşanıp dışarı atılmasını önlemek için, o günkü toplum ve aile yapısıyla ilgili bir çözüm olduğu, ilgili ayetin devamında yer alan, “eğer itaat ederlerse onlar aleyhine başka bir yol aramayın” cümlesinden anlaşılmaktadır. Ayrıca, veda hutbesinin bazı varyantlarında yer alan bu te’dib olgusunun, kadının gayri ahlaki tutumuna bağlandığı ve aşırılığa kaçmayan bir uyarı mahiyetinde olduğu da açıkça görülmektedir. (Müslim, Hac 147) Eğer böyle olmasaydı, sevgili Peygamberimiz karısına şiddet uygulayan Sabit’e eşini boşamasını emretmezdi.

Aile içi sorunların karşılıklı olarak konuşulup çözülemediği, aile büyüklerinin aracılığının fayda vermediği ve huzursuzluğun boyutu da eşleri ve çocukları ciddi şekilde rencide edecek hatta şiddete yol açacak noktaya geldiği durumlarda erkek veya kadının boşanma hakkını kullanması kaçınılmaz olabilir. Her ne olursa olsun, ailevi sorunların çözümünde şiddetin yeri asla olmamalıdır.

Burada söylemek istediğimiz şey şudur: Hiçbir Müslüman erkek, ayeti delil göstererek eşine baskı ve şiddet uygulamayı savunamaz ve bunu normal göremez. Çünkü bu ayetleri insanlara tebliğ eden Allah Elçisi, onların nasıl anlaşılıp uygulanacağını da bize öğretmiştir. Namazı nasıl onun öğrettiği gibi kılıyorsak, eşimize de onun eşlerine davrandığı gibi davranmak durumundayız. “Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı iyi davrananlarınızdır” (Tirmizi, Rada’, 11) buyuran ve “Gece birlikte olduğunuz kadınları nasıl döversiniz?” (İbn Mace, Nikah, 51) diyerek hayretini ifade eden bir Peygamberin tutum ve davranışı bizim için yegâne örnek olmalıdır. “Aralarında var ettiği sevgi ve merhameti kendi varlığının delillerinden” sayan (30/ Rum, 21) ve “…onlarla (kadınlarla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, sizin hoşlanmadığınız şeyde Allah birçok hayır var etmiş olabilir” buyurarak erkeği eşine sahip çıkması konusunda uyaran bir yaratıcının eşler arasında şiddeti murad ettiğini düşünmek makul değildir.

Hadiste, “ondan alman gereken şey” olarak işaret edilen husus, Cahiliye dönemi boşanma geleneğinde yeri olan ve Kur'ân-ı Kerîm’de de geçen (Bakara, 229) “hul’” veya “muhâlea” uygulamasıdır. Buna göre, esas olarak boşama yetkisini elinde bulunduran erkek bu yetkiyi kullanmadığı, kadının da kocasından ayrılmak istediği durumlarda, bir bedel vermek veya birikmiş nafaka ve mehir gibi alacaklarından vazgeçmek suretiyle, kocasını boşanmaya razı etmelidir. Erkeğin tek taraflı boşaması halinde eşine verdiği hiçbir şeyi geri almasının helal olmadığı da aynı ayette ifade edilmiştir.

Hukuki açıdan hak ve sorumluluklar doğuran evlenme ve boşanma gibi muamelelerin eşler açısından bir mağduriyete yol açmayan yöntemlerle icra edilmesi en ideal yoldur. İslam’ın amacı insanların mutlu ve huzurlu olmalarını sağlamaktır. Amaç bu olunca, buna hizmet edecek araçların zaman ve zemine göre değişiklik göstermesinin bir önemi yoktur. Bu nedenle, aile içi sorunların karşılıklı olarak konuşulup çözülemediği, aile büyüklerinin aracılığının fayda vermediği ve huzursuzluğun boyutu da eşleri ve çocukları ciddi şekilde rencide edecek hatta şiddete yol açacak noktaya geldiği durumlarda erkek veya kadının boşanma hakkını kullanması kaçınılmaz olabilir. Her ne olursa olsun, ailevi sorunların çözümünde şiddetin yeri asla olmamalıdır. Sorunlar medeni bir şekilde konuşup anlaşarak aşılmalı, bu sağlanamıyorsa medeni bir şekilde boşanma yoluna gidilmelidir.