Elinde bulundurdukları güç ve iktidarla zulme en yakın olanlar yöneticilerdir. Onun için tarih boyunca yapılan zulüm ve haksızlıkların, baskı, kıyım ve katliamların başrolünde genellikle onlar yer almışlardır. Neron’dan, Korkunç İvan’a Kazıklı Voyvoda’dan Hitler ve Mussolini’ye, zalim Haccac’dan Hülâgû’ya kadar, insanlık tarihinin her dönem ve coğrafyasında örneklerine bolca rastlananlar onlardır. İşte İslam, insanları bu zulüm ve cehalet karanlığından aydınlığa çıkartmak için gönderilen dinin adıdır. (İbrahim, 14/1) Bu dinin peygamberi karanlıkla, yani zulmetle aynı kökten gelen zulmün, “sahibi için kıyamet gününde kat kat karanlıklar olacağını” haber vermiştir. (Buhârî, Mezâlim, 8.) Kendisine yöneltilen bir soruya cevaben, “en faziletli cihadın, zalim yöneticiye söylenen hak söz” olduğunu bildirmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/314) “Bir zalimi görüp de zulmüne engel olmayan insanları Allah’ın umumi bir azaba maruz bırakacağı” uyarısında bulunmuştur. (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 5) Cahiliye asabiyetinin şiarı haline gelen “zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et” sözünün içeriğini, “zalime, zulmüne engel olarak yardım et” şekline dönüştürmüştür. (Buhârî, Mezâlim, 5) Evinden her çıktığında, “ey Rabbim! Ayağımın sürçmesinden, sapıtmaktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan, cahillik etmekten ve cahillikle itham olunmaktan sana sığınırım” duasıyla Allah’a iltica etmiştir. (Nesâî, İstiâze, 65) Hz. Peygamber’in zulüm karşısındaki bu net ve kesin tavrı, baskıya boyun eğmeyi tavsiye eden ve “her iyinin ve kötünün arkasında namaz kılın” (Dârekutnî, Sünen, 2/57) gibi zalim yöneticiye itaati ima eden rivayetlerin ona ait olamayacağının açık delilidir.
Allah ve Rasûlü’nün kesin buyrukları karşısında İslam tarihinin ilk döneminden itibaren Müslüman yöneticiler bu konuda genellikle duyarlı davranmışlar, sadece kendi dindaşlarına değil gayrimüslimlere karşı da adalet ve hakkaniyet duygusuyla hareket etmişlerdir. Aralarından Peygamber torununu öldüren zalimler çıksa da adaletiyle darbı mesel olmuş Hz. Ömerler yetişmiştir. Mehmet Akif’in, “Kenâr-ı diclede bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adl-i ilahî sorar Ömer’den onu” şeklinde tasvir ettiği bu hassasiyet, mesela, Irak ve Suriye’de, gayrimüslimleri düşmana karşı himaye edemeyecekleri endişesine kapılan Müslümanların, onlardan aldıkları cizyeyi iade etmeleri şeklinde tezahür etmiştir. (Ebu Yusuf, Kitabu’l-Harac, 149-151) Bunun yanı sıra, vergisini ödeyemeyen gayrimüslimlere eziyet yaptığı için uyarılan valiler de vardır. Hz. Hatice’nin yeğeni sahabe Hakîm b. Hizam, Şam’da güneş altında bekletilen bir grup insanla karşılaşmış; bunların, haraç vergisini ödeyemeyen gayrimüslimler olduğunu öğrenince oranın emiri Umeyr b. Sa’d’a, Allah Rasûlü’nden duyduğu şu uyarıyı hatırlatmıştır: “İnsanlara azap edenlere Aziz ve Celil olan Allah da Kıyamet günü azap edecektir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/403) Bunun üzerine Umeyr o insanları hemen serbest bırakmıştır.
İslam’ın ilk asırlarında farklı inançlara mensup insanların haklarının gözetildiği, yanlış yapanların uyarıldığı o topraklarda bugün ne yazık ki bir iktidar hırsı uğruna, çoluk-çocuk, kadın-erkek yüzlerce masum öldürülmekte, insanları kandırmak için camilerde boy gösteren zalim yöneticiler, “büyük mahkeme”ye hangi yüzle çıkacaklarının kaygısını taşımamaktadırlar. İnanç farklılığını, birlikte yaşamaya engel görmeyen bir dinin mensupları bugün ne yazık ki farklı mezhep ve meşrepte olmayı bile birbirlerini yok etme sebebi sayabilmektedirler. Bazen, camide ibadet yapan insanları bile topluca öldürmekten çekinmeyen gözü dönmüş caniler güya o insanların din kardeşleridir. Güya “düşmanla savaşırken bile, çocukları, kadınları, din adamlarını öldürmeyi yasaklayan” peygamberin ümmetidir onlar. Heyhat! Müslümanlığı insanlığın bir üst kademesi sayarsak gözlerini kan bürümüş bu katillerin insanlıktan bile nasipleri olmadığını söylemek sadece bir gerçeğin ifadesidir.
İnsanı en güzel şekilde yaratan, sonra da yaptıklarıyla esfel-i safiline indiren Allah (Tin, 95/4-5) -kendi beyanıyla- kimseye zulmetmeyecek (Nisa, 4/40; Yunus, 10/44), fakat zalimleri en ağır biçimde cezalandıracaktır. (Âl-i İmran, 3/151; Mâide, 5/29) Yeryüzünü fesada verip kan dökerek adeta meleklerin endişesini haklı çıkaran insanoğlu (Bakara, 2/30) ya Yaratıcısına kulak verip meleklerin bile saygı duyduğu eşref-i mahlukat olacak ya da akıbeti itibarıyla hayvanlara bile gıptayla bakacağı bir derekeye düşecektir.