Bencillik, insanda bulunan ama dinimizce hor görülen bir vasıftır. Nefsin en temel özelliklerindendir, hazzı yakalama ve kendine ait kılma arzusu. "Yalnızca benim olsun, başkasınınki benimkinden az ve çirkin olsun, öyle bile benden uzak olsun, gözüm görmesin" diyen iç ses, varlığımızdaki diğer iç sesle (vicdan) sürekli kavga halindedir.
Diğergâmlık duygusunun gelişmesi için Rabbimizce emir buyurulan, Rasulullah'ın da şiddetle tavsiye ettiği infak, Allah'ın nimetlerini başkalarıyla paylaşmak, hayır yolunda mal sarfetmek demektir. Aslında bir alt sınırdır. Cömertlikle boy ölçüşemez. Ama yine de eli titrer ademoğlunun, farz olan zekâtı verirken bile. Sanki canının yongası, malı, eriyecek eriyecek, bitecek, kendi varlığı da o mala bağlı, onunla birlikte tükenecek. Bu bir vehimdir. Şeytanın içimize saldığı bir vesvese... "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaadeder." (2, Bakara 268) "Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir." (34/ Sebe,39.) Hz. Peygamber de "Sadaka vermek malı eksiltmez" buyurur. (Müslim, Birr 69.)
Yeryüzü kaynakları doğru ve adaletli şekilde paylaştırıldığında dünyada açlıktan ölen insan kalmayacağı, bugün ekonomi uzmanlarınca da itiraf edilen bir gerçek. En yakınlarımızı gözettiğimizde ortaya çıkması muhtemel tablo, İslam'ın öngördüğü ve istediği toplumsal modele bizi adım adım yaklaştıracak. Yan dairede oturan komşumuzun veya kapı karşı ahbabımızın çektiği maddi sıkıntılar, kendi hilekârlığı yahut işbilmezliği sebebiyle olabilir. "O da böyle davranmasaydı, çeker işte böyle" fikri yerine, "hata yapan varlıklar olduğumuz, bizim de aynı duruma düşebileceğimiz" yönünde geliştireceğimiz empati, o kapıyı, yardım maksadıyla çalmamıza vesile olacaktır.
Hadis-i şerifi ilk okuyuşta belki paniğe kapılabilir insan, imanın eksikliğinden değil, direk imansızlıktan bahsedilmektedir zira. Fakat üzerinde tefekkür edildiğinde ve o komşu yerine nefsimiz koyulduğunda, nefsimize bile "bulacak mazeret" kalmayacaktır.
Kendimiz ve aile fertlerimiz, fazla beslenmekten obezitenin sınırlarında dolaşırken, yakınımızdaki insanların açlıktan nefesi kokuyorsa, sadece haftalık meyve çeşitlerinden birini azaltarak, porsiyonlarımızı küçülterek ona yardım edebileceğimiz halde bundan geri duruyorsak hatta daha kötüsü, komşumuzun maddi durumu hakkında en ufak bir bilgiye sahip değilsek, imanın sorgulanma vakti tam da bu vakittir.
Nefsin tuzaklarından biri de "ben de de yok, olsa vermez miyim" tuğlalarıyla örülüdür. Elindeki bir avuç hurmayı korkusuzca bölüşen sahabinin, malının yarısını, hepsini, İslam dininin yükselmesi uğruna bağışlayan sahabeye bakıp, "onlar verir tabii, benim yok ki" deyip de infaktan geri durduğunu düşünmek bile istemiyor insan. İyi ki böyle değilmiş örnek nesil.
Her müminin, paylaşabileceği bir şeyi mutlaka vardır. Duamız; hiçbir komşu, (müslim-gayri müslim farketmez) bir müslümanın komşusuysa eğer, aç uyumasın.