Dini hayatımızın temelinde Peygamber tatbikatı vardır. O bize, ibadetlerin şekillerinden komşularla ilişkilere; yeme adabından savaş hukukuna varıncaya kadar her hususta rehberlik etmiştir.
O’nun sünneti sayesinde hayatımızın dokusu sıklaşmış, şeytanın ve nefsin geçitleri tıkanmış, bizi Rabbin rızasına götürecek yol apaydınlık bir şekilde önümüze serilmiştir.
Aslında sünnete duyduğumuz güven temelde iki esasa dayanır:
1. Hazreti Peygamber’in tüm davranışlarının vahyin kontrolünde gerçekleşmiş; en küçük bir aksama derhal düzeltilmiştir.
2. O’ndan bize kadar gelen sahih sünnetin ne olduğu konusunda ümmetin büyük çoğunluğunun takip ettiği ana yol açıkça ortadadır.
Bunları tekrar tekrar vurgulamanın şöyle bir sebebi var: İslam'ın Müslümanlar tarafından orijinalinde olduğu haliyle anlaşılması ve uygulanması ile mücadele etmek isteyenler bu amaçlarına Peygamber sünnetine olan itimadı sarsarak ulaşmaya çalışmışlar her zaman.
Sünnete olan güveniniz sarsıldığı veya bir dini görevi “sünnetmiş” diye önemsiz gördüğünüz zaman, geride ne kalır biliyor musunuz? Dinin hükümleri herkesin yorumuna açık ve her türlü dönüştürme isteğine elverişli bir halde kalır.
Bu yüzden bizim dinimizi, kendi istedikleri şekle sokmak isteyenlerin yapageldikleri ilk şey, zihinlerimizde Peygamberimiz’e olan güveni, ona bağlılığımızı, sünneti delil olarak kabul edişimizi sarsmaktır.
Kendinizi böyle bir yol ayrımında hissettiğinizde şunu sorun: Neyi veriyorum? Neyi alıyorum? Akademik unvanlarına rağmen medyanın reyting oyunlarının kurbanı olmuş, bütün ilmi birikimini kenar köşede kalmış şaz görüşlere popülerlik kazandırmaya çalışmaya harcamış, hayatını, kişiliğini, Müslümanlığını bilmediğimiz bir insanı kabul edeceğiz; karşılığında Peygamberimizin hadislerinden, sahabenin uygulamasından, büyük mezhep imamlarının içtihatlarından ve ilim tarihimiz boyunca cumhurun izlediği yoldan vazgeçeceğiz. Nasıl bir alışveriş bu, düşünebiliyor musunuz?
Bu ahmakça alışverişte temel etken sünneti kendi hayat tarzlarımız için uygulanamaz bulmaksa iki kere düşünmemiz gerekir. Yukarda saydığımız gerekçelere ilaveten bütün muharref dinlerde kutsal kitapların tahrifi nasıl başlamış olmalı acaba sizce?