13 Ağustos 2012

Kadir Suresi, -ilk beş ayetinin nüzulüne atıfla başladığından- denilir, tartışmasız olarak Mekke döneminin başlangıcına aittir. Surelerin yer adı daha çok dönem özellikleri açısından bir farklılığı anımsatıyor. Mekke dönemine ait olması durumunda ağırlıklı olarak bilinci, Medine dönemine ait olması ise daha çok bilgi, kural, biçimi akla getiriyor. O halde bir Kur’ân okuru, herhangi bir surenin bilincini mi bilediğine, bilgisini mi artırdığına bakarak kendi yaşamının gelişim aşamalarını yansıtan özgün bir sınıflandırma yapabilir. Yaşam kolaylığı için. Ya da bütün sınıflandırmaları bırakarak der ki bu, evrende her yere, her şarta inebilecek, indirgenebilecek bir sure. Nereye gitse, nasıl bir dönem yaşarsa yaşasın ona vereceği bir anlam vardır. Bu anlamda her mekânı içindeki bütün şartlarıyla karşılayan koşulsuz bir gök gibidir kitap.

Ayrıca yaşanabilecek farklı pek çok olay eşliğinde anladığında okura vereceği anlam da esasta aynı olsa da olayın özelinde farklı olacaktır. Kitap biraz da budur.
Anlamın, değişen hayat şartlarına göre ahengi vardır. Uyumsuz ve bütünüyle aynı durmaz öyle satırlarda. Satırlardan iner. Ve okurun yaşamının o anki şartlarına göre eskisinden, değişmez saklısından yeni şeyler söyler.
Hangi döneme ait olduğu bir yere kadar önemlidir. Önemli olan şey okurun bu surede/bu ilahi okuma bölümünü kendi yaşamının hangi döneminde anlayacak ve yaşayacak olduğudur. Yani belki hiçbir başka insana değil, ona, onun hayatının hangi dönemine indiğidir.  Onda nasıl bir döngü, bir dönüşüm, bir hayat dokunuşu yaratacak olduğudur.

“Tenzil” inme olduğu kadar indirgemedir belki de. İndirmenin başlangıcında Yaratan, sonunda insan vardır. Son Elçi (as) “tenzil”in evrensel yardımcısıdır. O’na inen Ruh da… Ruh’u ruhuna alan gönüllü hakikat elçileri de… Okur Yaratan’dan alır gibi O’ndan/onlardan alır ve tenzile anlayıncaya kadar okumaya devam eder. Tenzilin son hali ise muhakkak yaşamadır.

Bu gece hep birlikte yâd edilecek ve yeniden yeniden yaşanacak bir tenzil gecesidir de.

1. Biz bu ilahî kelâmı Kadir Gecesi'nde indirdik.
2. Bilir misin nedir Kadir Gecesi?

“Tenzil” inme olduğu kadar indirgemedir belki de. İndirmenin başlangıcında Yaratan, sonunda insan vardır. Son Elçi (as) “tenzil”in evrensel yardımcısıdır. O’na inen Ruh da… Ruh’u ruhuna alan gönüllü hakikat elçileri de… Okur Yaratan’dan alır gibi O’ndan/onlardan alır ve tenzile anlayıncaya kadar okumaya devam eder. Tenzilin son hali ise muhakkak yaşamadır.

Gecenin anlam ve önemini bildirmek istiyor. Geceyi, gecenin temsil ettiği dinginliği, anlam arayışını, buluşları, değerlendirmenin bilinmesini... Gizliyor bir de. Bütün ömrü arıyorsunuz, bir aya işaret ediyor, sonra on günün içine saklıyor bir anlık. O anı yakaladığınızda o an sizin için neredeyse bir ömre dönüşüyor. Nitelikçe artıyor. Bereketleniyor.

Fıtrat ve kitabın uzak yakınlığını görür insan bu kitapla. Bir kendine, bir kitaba baktığında anlar ki: ilk hali, ellenmemiş doğası ise son, olması gereken hali de kitabıdır. Kitap; insanın benliği üzerinde tanrısal tasarrufu anlatır. İlk doğasını son olgunluğa, ilkellikten mükemmelliğe nasıl elinden tutarak götüreceğini...

Bir ilk vahiy gecesidir bu gece. Vahyi, gerçeği anlatan bir cümleyi, bir işareti, sembolü, olayı, bir objeyi... Anlayabildiği, anlamlandırabildiği bir gece. Daha çok güneşin olmadığı, hayat telaşının ısınmadığı ve kaynamadığı; ay ve yıldızların kişiye özel ışıttığı ve kalabalıkların, gürültülerin, sıradanlıkların, meşgalelerin, rutinlerin, bezginliklerin, yorgunlukların bittiği bir karanlığa karşılık gelse de okurun tanrısal bir akla varabildiği anlardır asıl gece. Gece, hayatın bir yarısıyla uyumasıdır. Toprağı yere serilirken havası ayaklanır insanın. Alamadığı gök soluklarını almaya başlayabildiği bedensel dinginlik ve ruhsal ayaklanma zamanıdır.

Anlamı yakalamak salt zihinde çözümlemekle kalmayan bir bulmacadır. Ve anladığı güzelliği, bir hayat ilkesini yaşayabilmek asıl inişidir o hakikatin. Bir ayet anlaşıldığı zaman insana doğru inişe başlar. Fakat asıl yaşadığında inişini, tenzilini, tamamlar. İşte o ilke, amaçladığı toprağa bir soluk vermiş, o mekâna yaşamsal bir değer olarak insan üzerinde varmıştır. Söz hayata dokunmuş ve hayatı bir güzel hareketlendirmiştir. Değeri bilinerek/değerler ölçüsünde yaşanan bir an kadrini bildiğindir, Kadir Gecesidir.

3. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
 

Anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir insanın aklen ve kalben, ruhen güçleneceği müjdesidir bu. Ve beklenen şudur doğal olarak: Bu bilincin getireceği zihinsel arınma/bakış açısındaki olgunluk, hayatı değerlendirmedeki düzey onu kendi iç barışına ve esenliğe çıkaracaktır.

Ömürlük bir gecedir. Ömre değer bir anı içinde saklayan bir gece… İnsanın bir aydınlanma yaşadığı, hayatının anlamlandığı, hep olduğundan bir adım daha öteye, gelişime ve olgunlaşmaya varabildiği, iyi değerlendirebildiği, değer aldığı ve verdiği, değer ürettiği her an… Zaman kadridir insanın. Ömre bedel anıdır. Binlerce ay yaşamaz belki. Fakat an gelir yaşar.

O an mevcudu sorguladığı, olanın tahtını salladığı, olanın ötesine geçebildiği bir keşif, bir buluş, bir buluşma anıdır. Olduğundan daha iyi ve güzele cesaretle bir doğum gerçekleştirebilir. Sorgulamalar, eleştiriler, daha doğruya varmalar, değişimlerle yepyeni bir yaşama adım atabilir. Ölçüsüzlüklerine bir ölçü, yaşamına yeni bir kader getirebilir.

Anlamla buluşur insan Kadir Gecesinde. Allah’la buluşur. İyilikle, güzellikle, adaletle… Yüce değerlerle, insani, evrensel değerlerle, ölçülerle buluşur.

Anı hayata uzatmalıdır. Hayatı da anda özleştirmelidir. An ömrünün özeti, özü olmalıdır. Hayatı ise o anı doğrulayan ayrıntılar bütünü. An’la hayat birbirinin sağlaması olmalıdır.


4,5. O gece melekler, Rablerinin izniyle ilahî bir esin taşıyarak bölük bölük inerler; insanı her türlü kötülükten emîn kılar bu gece, tâ şafak vaktine kadar.

Hayatın yarısı olan geceyi anlam aramada ideal bir zaman dilimi olarak değerlendirmeyi öğreten bir suredir bu sure. Değerlendirilebilen gecenin, değerli bir gündüz, değerli bir hayat üreteceğini söyleyen… İyi bir okur gece anlam aramaya çıkar. Çünkü gündüz anlamlı yaşamak ister.

Arayışa verilen özveri, arayış emekçisini güçlendirir. İlk başta vahyi, ilahi mesajı, evrende veya kitaptaki herhangi bir işareti çözümlemeye çalışan zihnin ciddi merakı bir melekedir. Güçtür. Sonra art arda açılan ufku, anlayış ve kavrayış açıklığı, okuma gücü, akıl yürütme gücü, suskusu, sükûneti, sekineti, dinginliği, huzuru arayışçıyı destekleyen soyut güçlerdir. Arama halinin sürekliliği meleklerin de tekrar tekrar inişlerini, esinin duraksamadan inmeye devam edişini cezbeder. Melekler, aşama aşama esinler, ilahi anlamlar olarak iner durur. Düşünerek arayan her arayışçıya ilhamlar, esinler olacaktır. Ve belki de inen Cebrail/ ruh bütünüyle varlığın, ayetin, Kuran’ın, evrenin anlamıdır. Hayatın, hayat içindeki herhangi bir şeyin, yoğunlaşılan herhangi bir konunun, hakiki anlamına erdiren ruhsal güçtür.

Anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir insanın aklen ve kalben, ruhen güçleneceği müjdesidir bu. Ve beklenen şudur doğal olarak: Bu bilincin getireceği zihinsel arınma/bakış açısındaki olgunluk, hayatı değerlendirmedeki düzey onu kendi iç barışına ve esenliğe çıkaracaktır.

Şafak vakti ise, bilgiden bilince geçişi ifade ediyor sanki. Tam aydınlığa geçişi. Daha doğruya yaklaşmayı… Gecenin; gerek hayatın genel anlamının, gerekse takıldığı herhangi bir hayat konusunun karanlığının çözümlenmesini anımsatıyor. Bir de şafağın gecenin ardından yaşamın hareketlendiği bir zaman dilimi olduğunu düşünürsek, bilgiyi yaşam içinde harekete geçiren olması bilinç aydınlığı olduğunu hissederiz.

Gece aramayı, şafak buluşu, bilinci yakalamayı, sabah ise yaşamayı temsil ediyor…

Ruh inecek son on gece. Cebrail’i sorumluluk bilinci olan her samimi okuru, insanı sıkıştıracak ve diyecek ki: “Merak et, keşfet, oku, çözümle, analiz et, muhakeme et, anla, kavra, yaşa…” Bu emri vakileri gönlü tutuyorsa kendi Cebrail’iyle,  o ruhsal doğasındaki iç ve kitabında onu bekleyen dış güç kaynağıyla barışıktır insan.