Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Dün, Bugün, Yarın

29 Eylül 2020 Salı Sonpeygamber.info / Hadislerden Hayata


Rasûlullah (sav) bir gün mescide girdi ve Ensar’dan Ebu Umâme’yi orada oturup kalmış olarak gördü; “Ey Ebu Umâme! Ben seni mescitte namaz vaktinin dışında oturur halde görüyorum, bunun sebebi nedir?” diye sordu. (Burada Efendimiz (sav)’in insanların içinde bulundukları sıkıntıyı dışarıdan fark eden dikkatine ve herkesle özel olarak ilgilenen liderliğine vurgu yapmadan geçmeyelim.) Ebu Umâme de “Dertlerim ve borçlarım, ey Allah’ın Resulü!” dedi. (Bu cevap, Ebû Umâme’nin içine düştüğü sıkıntı ve çaresizliklerin onu derin bir üzüntüye soktuğunu ve çözüm arama çabalarından vazgeçtiğini gösteriyor.) Bunun üzerine Rasûlullah (sav), “Sana bir kelam öğreteyim mi? Onu söylediğin zaman Allah senin tasanı giderir ve borçlarını ödemeni kısmet eder.” buyurdu. O da “Evet Ya Rasûlullah” dedi. Rasûlullah (sav), “Sabah akşam şöyle de: Allah’ım! Geçmiş için üzülmekten ve gelecek için kaygılanmaktan sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borca batmaktan ve insanların boyunduruğunda kalmaktan sana sığınırım.” buyurdu. Ebu Umâme daha sonra, “Bu duayı yaptım, Allah tasamı giderdi ve borcumu da ödememi kısmet etti.” demiştir. (Ebu Davud, Vitir, 32)

Şifa bulmak için Allah’tan ısrarla yardım istemek, bakışımızı olumsuzluktan iyimserliğe ve ümitvâr olmaya çevirmek demektir. Bunun için de işe yaramayan hüznü ve evhama dönüşen kaygıyı bir tarafa bırakıp bugün yapabileceğimiz şeylere odaklanmak gerekir. Gerekirse bu sadece dua etmek olsun.

Duanın ilk cümlesi, geçmiş ve geleceğe dair işlevsel olmayan olumsuz düşüncelerin bugünkü haletiruhiyemizi bozmasına izin vermemeyi içeriyor. Hüzün ve endişe duygularının bizi felç etmesinin Allah’a sığınılacak bir olumsuzluk olduğunu söylüyor. Bu iki duygu, makul sınırlarda kalıp bugünün ıslahında yapıcı bir rol üstlenmek yerine işi gücü terk edip bir köşeye çekilmeye sebep oluyorsa, durum hastalıklı bir hal almıştır. Şifa bulmak için Allah’tan ısrarla yardım istemek, bakışımızı olumsuzluktan iyimserliğe ve ümitvâr olmaya çevirmek demektir. Bunun için de işe yaramayan hüznü ve evhama dönüşen kaygıyı bir tarafa bırakıp bugün yapabileceğimiz şeylere odaklanmak gerekir. Gerekirse bu sadece dua etmek olsun.

Efendimiz (sav)’in öğrettiği bu duadan anladığımıza göre, bugünün hakkını vermek için cimrilikten sakınmak gerektiği gibi, gelecek kaygısına düşmemek için de har vurup harman savurmamak, borca batıp yakayı kaptırmamak gerek. Neticede özgürlüğümüzü ve onurumuzu elimizden alan kahrı ricale (insanlar tarafından ezilmek) düçar olmak istemiyorsak, bütün bu söylenenleri sürekli tekrarlayarak dua etmek zihinsel bir dönüşümün ilk adımlarını atmak demektir. Bu duanın vaat ettiği dinginliği, bağımsızlığı ve onuru bilmem yeterince aktarabildim mi?

Bugünü düne üzülerek ve yarına endişelenerek ziyan etmemek, ibnül vakt (ânın çocuğu) olabilmek, üzüntü ve endişeyi bir tarafa bırakarak şu anda yapılması gerekeni kuşanmak için iki temel ihtiyacımız var. Biri şu an yapılması gerekenin ne olduğu konusundaki bilgiye vakıf olmak. İsmet Özel’in muazzam ifadesiyle, “taşınması gereken suyu, kırılması gereken odunu” bilebilmek. İkincisi de ertelememek. Biri ilme, diğeri iradeye işaret ediyor. Bilgimizi iradeye, irademizi eyleme dönüştürmek için de cesaret gerekiyor.

İnsan, yaşı ilerleyip de önünde kalan zamanın arkasında bıraktıklarından daha az olduğunu gördüğü vakit bu kararsızlıklarla, ertelemelerle, ilgi dağınıklığıyla hovardaca harcanacak yılları kalmadığını anlar. Artık bir şeyleri muallakta bırakacak, dönüp dönüp tekrar deneyecek kadar sere serpe uzanmamaktadır önünde zaman.

Bu cesareti gösterememenin her insana göre değişen pek çok sebebi var. Bu sebeplerin önde geleninin korkaklık olduğunu düşünüyorum. Korkaklığın kendisi bile öyle tabansız, öyle pısırıktır ki cepheden saldırmaz insana. Adı üstünde siniktir. Yeri gelir tedbir, yeri gelir tevekkül gibi kılıklara bürünerek işini görür. Hayatı için anlamlı bir adım atmaya cesaret edemeyenler, aslında bu kararın sorumluluğundan korkmaktadırlar ama bunun ödleklik olduğunu görmez de kendilerini ihtiyatlı ve temkinli zannederler. Hep bir şeylerin olmasını beklerler. Bir şeyler olacak ve istedikleri gerçekleşecektir. Dino Buzzati’nin Tatar Çölü’ndeki kahraman gibi, birkaç aylığına geldiği, kuş uçmaz kervan geçmez bir kalede çıkacak bir savaşı, o savaşta göstereceği bir kahramanlıkla alacağı terfii ve o terfi ile kaleden tayin olmayı beklerken ölür giderler, bir karar almaktan korkanlar.

İnsan, yaşı ilerleyip de önünde kalan zamanın arkasında bıraktıklarından daha az olduğunu gördüğü vakit bu kararsızlıklarla, ertelemelerle, ilgi dağınıklığıyla hovardaca harcanacak yılları kalmadığını anlar. Artık bir şeyleri muallakta bırakacak, dönüp dönüp tekrar deneyecek kadar sere serpe uzanmamaktadır önünde zaman. Doğduğumuz gün çevrilen kum saatinde akış hızlanmıştır. Bu yaşa gelmiş olanların “bugün”ün kıymetini bilme konusunda daha titiz olmaları gerekir. İsteklerini, niyetlerini keskinleştirmeli, dağınık ilgilerini toplamaya, “haydi” denmeden önce torbalarını doldurmaya bakmalıdırlar. Onların savsaklayacak, ağırdan alacak zamanı yoktur. Aslında büyük işler de başarmaları gerekmez. Yeni bir adım atabilmeyi yarına bırakmasınlar yeter. Zira “ileride, ileride” diyerek bugüne gelenler, yirmi-otuz sene önce ileriye bıraktıklarının, bugün çoğunlukla gerçekleşmediğini görecek, bu sefer de onları cennetteki güzel günlere erteleyeceklerdir.

Kişisel gelişimcilerin tepenize bastıran, nefesinizi daraltan başarı odaklı baskılarına, sosyal medyanın sergilediği proje hayatlara ve başarmanın iyi olmakla bağını kesip gençlerimizi kıyasıya bir rekabete sokan hırslara çok da takılmayın. Sadece bugüne, hatta sadece şu âna odaklanın ve bu ânı huzurla, sükûnetle, iyilikler yaparak geçirmeye bakın.

Yazı böyle sürüp giderken bizi bir bedbinlik, hatta ondan da öte bir tükenmişlik içine çekiyor gibi. Oysa yüzümde alaycı bir gülümsemeyle yazıyorum bu satırları. Çünkü biliyorum ve gördüm ki benim “ileride” diye ertelediğim şeylerin çoğu olmadıysa da, o günü iyilikte bir adım da olsa ilerleyerek yaşayabilmişsem, ilerilerin sahibi olan, benim umduğumdan farklı ama tahmin edebileceğimden daha iyi şeyler hazırlamış bugünler için. Yani enseyi karartmaya gerek yok. Kişisel gelişimcilerin tepenize bastıran, nefesinizi daraltan başarı odaklı baskılarına, sosyal medyanın sergilediği proje hayatlara ve başarmanın iyi olmakla bağını kesip gençlerimizi kıyasıya bir rekabete sokan hırslara çok da takılmayın. Sadece bugüne, hatta sadece şu âna odaklanın ve bu ânı huzurla, sükûnetle, iyilikler yaparak geçirmeye bakın. Bilin ki bugün iyilerden olursanız, ilerisi de iyi olacak. ayrıca kim demiş ki biz hayatımızı ve dünyayı iyileştirmekten mesulüz? Biz sadece bu yolda gayret göstermekten sorulacağız. Bize düşen süreçtir, sonuç değil. Sonuçları Allah yaratır.

İşte bu nedenle geçmiş için üzülüp, gelecek için kaygılanmayı terk etmemizi, bugüne sarılmamızı ve bugün yapmamız gerekenleri üşenmeden, korkmadan, gereken emeği sarf etmeye yüksünmeden, kimsenin yargılamasından çekinmeden yapmamızı tavsiye eden peygamber duasını biz de Ebû Umame gibi dilimizden düşürmesek yeridir.