Ehl-i Beyt-i Mustafâ Farkı ve Sevgisi

01 Aralık 2011

Hz. Peygamber’in yol arkadaşlarına, ümmetine, bütün bir âleme muhabbet gerekiyor; ancak, Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın bir farkı yok mu, ayrıca bir muhabbet gerektirmiyor mu?

Hz. Peygamber’in ailesi ve yakınları, Hz. Peygamber’in ümmetine bıraktığı emânetlerdir. Veda Hutbesi ve İslam Tarihi’nden biliyoruz ki, Hz. Peygamber’in ailesine yani seyyidler ve şeriflere gelirlerin beşte biri verilmiş. Bu ‘Humus ‘ isimli kurum ile gerçekleşmiş. Bir Müslüman, kendi çocuğuna zekat verebilir mi? Veremez, çünkü baba zâten çocuklarına bakmakla mükelleftir. Humus, ümmetin Hz. Peygamber’in ailesine verdiği zekât değildir, çünkü onlara zâten bakmakla yükümlüdür. Dolayısıyla kendilerine verilen zekât değil, kabul etmeleri ricasıyla hediyedir.

Ümmet olarak bu hediyeleri vermeye devam ediyoruz. Hz. Peygamber’in ailesine günde beş vakit namazda tahiyatta salât okumamız bile bu anlama geliyor. Namazda, Muhammed Aleyhisselâm ve ailesi için Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunuyoruz. “Hz.İbrahim Aleyhisselâm ve ailesini mübârek kıldığın gibi Hz. Muhammed ve ailesine de mübârek kıl!’’ diyoruz. [Allahumme salla (bârik) alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i Muhammedin ke mâ salleyte (bârekte) alâ seyyidinâ İbrâhime ve alâ âl-i İbrâhim inneke hamidun mecîd.] Günde beş vakit namaz kılanlar bu hediyeleşmeyle Ehl-i Beyt-i Mustafâ muhabbetini devam ettiriyorlar. Hem namazı kılmayacak, alnı secdeye varmayacak, hem de “Ben Ehl-i Beyt-i Mustafâ’yı seviyorum’’ diyecek. Kuru kuruya muhabbet mi olur? Her iddia sahibinin iddiasını ispatlaması gerekir. Yoksa muhabbet nereden belli olacaktır? Yılda bir kez, Muharrem ayında sırta vurulan zincir muhabbet için yeterli mi? Muhabbet, törenlere, ritüellere sığmayacak kadar ulvî bir şeydir. İnanmak ve sevmek, inandığın ve sevdiğin şey olmaktır. Hz. Ali’yi seviyorsam, Hz. Ali gibi olmaya çalışırım. Fitneyi önlemeye çalışır, haksızlığa eyvallah demem; öldürüleceğimi bile bile camiye giderim. Resûlullah’ı ve Ehl-i Beyti’ni sevmenin sınırı da olmaz. Olmaz, çünkü muhabbetin sınırı yoktur, muhabbet gayr-i iradî bir hâldir.

Muhabbet aşağıdan yukarı doğru değil, yukarıdan aşağıya doğru iner. Kişi gönlünde Resûlullah’a ve Ehl-i Beytine muhabbet besliyorsa bilsin ki, Resûlullah ve Ehl-i Beyt-i Mustafâ da onu seviyordur. Bu bir Kur’ân-ı Kerîm hakîkatidir; muhabbet yukarıdan aşağıya akar. 

Ayrıca muhabbetin aşağıdan yukarı doğru değil, yukarıdan aşağıya doğru indiğini söylemiştik. Kişi gönlünde Resûlullah’a ve Ehl-i Beytine muhabbet besliyorsa bilsin ki, Resûlullah ve Ehl-i Beyt-i Mustafa da onu seviyordur. Bu bir Kur’ân-ı Kerîm hakîkatidir; muhabbet yukarıdan aşağıya akar. Mesela Kur’ân’ı Kerîm’de, “Evlâdınızı sevin, onlara iyi davranın!’’ diye bir âyet yok. Böyle bir âyet yoksa onlara kötü mü davranacağız? Hayır. Allah’ın âyetleri Kur’ân cümleleriyle sınırlı değildir, Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetler sadece kelâmî âyetlerdir. Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın bütün âyetlerini barındırmaz. Allah yaratılışta insana bir his vermiştir; istesen de evlâdına karşı kötü davranamazsın! Bu yüzden “Çocuğunuza iyi davranın!’’ şeklinde bir âyet yoktur. Oysa “Anne ve babamıza ‘öff!’ bile demeyin!’’, “Ebeveyninize ihsânda bulunun’’ (1) meâlinde âyetler var. Demek ki anne ve babaya, yani yukarıya doğru iyi davranmak doğuştan verilmediği gibi ayrıca uyarılmışız. Evlâda karşı iyi davranmak ise insanın yaratılışında var olan bir şeydir, ayrıca bir eğitime, dışarıdan bir uyarıcıya gerek yoktur. Hz. Adem’de evlat sevgisi bulunuyordu, çünkü evlatları vardı. Ama anne ve baba sevgisi yoktu, çünkü o anne ve babasız yaratılmıştı. Evet, muhabbet yukarıdan aşağıya doğrudur. Allah’ın kuluna muhabbeti olmazsa, kul Rabbine muhabbet edemez. Resûlullah’ın ümmetine muhabbeti olmazsa ümmetten bir fert bile Resûlullah’a muhabbet edemez.

Ehl-i Beyt-i Mustafâ muhabbetinde bugün bazı problemlerden bahsedilebilir. Bu ne anlama geliyor? Kanâatimce bu, sevdiklerinden değil sevmediklerinden dolayıdır. Zîrâ daha önce de söylendiği gibi, seven sevdiği gibi olmaya çalışır. Ehl-i Beyt-i Mustafâ’dan olup da İslamiyet’in ve Resûlullah’ın sünnetinin rûhuna aykırı fiillerde bulunan bir tek kişi gösterilemez.

Muhabbette sınır olmaz dedik. Ancak şöyle de bir gerçek var: Ehl-i Beyt-i Mustafâ muhabbetinde bugün bazı problemlerden bahsedilebilir. Bu ne anlama geliyor? Kanâatimce bu, sevdiklerinden değil sevmediklerinden dolayıdır. Zîrâ daha önce de söylendiği gibi, seven sevdiği gibi olmaya çalışır. Ehl-i Beyt-i Mustafâ’dan olup da İslamiyet’in ve Resûlullah’ın sünnetinin rûhuna aykırı fiillerde bulunan bir tek kişi gösterilemez. Kim ki kendini Ehl-i Beyt-i Mustafâ muhibbi görüyorsa yanlışlıklardan uzak duracaktır. Uzak durmuyorsa, bu onun sevgisinde sınırı aştığı anlamına gelmez, sevmediğine işaret olur. Sevmiyor demektir, ama o sevdiğini zannediyordur. Zîrâ Hz. Ali Efendimizin hayatı ortadadır.

 

1. 17/İsrâ Sûresi, 23.