Hz. Peygamber’e Allah tarafından ilahi bilgi olarak sadece Kur’an verilmiştir. Dolayısıyla ayetlerde Hz. Peygamber’e verildiği ifade edilen “hikmet” bilgisi ile Kur’ân kastedilmektedir. Peki, “Allah, son elçisine Kur’ân vahyinden başka hiçbir bilgi vermemiştir” iddiası doğru mudur?
Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah’ın peygamberlere nübüvvet, risâlet, kitap ve özellikle hikmet verdiği ifade edilir. Nitekim Âl-i İmrân Sûresi’nde “Allah peygamberlerden, ‘Ben size kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekini tasdik eden bir elçi size geldiğinde ona mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz’ diye söz almıştı.” (Âl-i İmrân, 3/81) buyrularak peygamberlere kitap ile birlikte hikmet verildiği belirtilir. Ayrıca “İbrahim’in soyuna (Peygamberlere) kitap ve hikmet verdik.” (Nisâ, 4/54), “Rabbin ona (İsa’ya) kitabı ve hikmeti… öğretti.” (Âl-i İmrân, 3/48; Mâide, 5/110), “Allah Davud’a hükümranlık ve hikmeti verdi.” (Bakara, 2/251; Sâd, 38/20), “Lokman’a hikmeti verdik.” (Lokman, 31/12) ayetlerinde de bu hususa işaret edilir. Söz konusu ayetlerde genel olarak peygamberlere ve özellikle de Hz. İbrahim ve soyundan gelen peygamberlere, Hz. Davud’a, Lokman’a ve Hz. İsa’ya kitap ve hikmet verildiği üzerinde durulur.
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e kitabın yanı sıra hikmetin de verildiğine özellikle dikkat çekilir. Söz gelimi “Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi.” (Nisâ, 4/113) ve “(Ey Peygamber hanımları!) Hanelerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.” (Ahzâb, 33/34) ayetlerinde Rasûlullah’a (sav) kitap ve ayrıca hikmet verildiği ifade edilir.
Bahsi geçen tüm bu ayetlerde Allah’ın hem diğer peygamberlere hem de Hz. Peygamber’e kitap ve hikmet verdiğini farklı kelimelerle zikrettiği dikkat çeker. Nitekim ayeti kerimelerde hikmet kelimesi ءَاتَيۡتُكُم/size verdim (Âl-i İmrân, 3/81), ءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ/Allah verdi (Bakara, 2/251), ءَاتَيۡنَآ/verdik (Nisâ, 4/54; Lokman 31/12; Sâd 38/20), وَيُعَلِّمُهُ/ona öğretti (Âl-i İmrân, 3/48), عَلَّمۡتُك/sana öğrettim (Mâide, 5/110), وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيۡكَ/Allah sana inzal etti (Nisâ, 4/113) gibi farklı ibarelerle gelmiştir. Bu ibareler, hikmetin de kitap gibi Allah tarafından verilen, öğretilen, hatta inzâl edilen/indirilen bir şey olduğunu göstermektedir. Özellikle Hz. Peygamber’le ilgili Kur’ân’ı Kerim için kullanılan “inzâl etti/indirdi” (Nisâ, 4/113) fiilinin hikmet için de kullanılması, hikmetin kaynağının da Allah olduğunu açıkça ortaya koyar.
Hikmetle ilgili dikkat çeken bir başka nokta, Peygamberlere yalnızca kitabı değil, aynı zamanda hikmeti de öğretme görevinin verilmiş olmasıdır. Nitekim “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmrân, 3/164) ve “Ümmilere kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen O’dur.” (Cuma, 62/2) ayetlerinde Hz. Peygamber “onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir elçi” olarak nitelenmektedir. Böylece Hz. Peygamber’in biri kitap diğeri hikmet olmak üzere iki farklı bilgi öğrettiği ifade edilmektedir. Kitap ve hikmet kelimelerinin bir arada zikredildiği bu ayetler, Hz. Peygamber’den, Kur’ân dışında da öğreneceklerimizin olduğunu göstermektedir. Rasûlullâh’tan (sav) Kur’an dışında öğrendiklerimiz, yani Kur’an’ı tebliğ dışında kendisinden sadır olanlar sünnet kapsamında değerlendirildiği için hikmetin Hz. Peygamber’in sünnetinden öğrenilebileceği çok açıktır.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Kitap ve hikmetin birlikte geçtiği ayetlerde hikmet ile Kur’ân’ın kastedildiği ve “içinde hikmet olan kitap” denilmek istendiği söylenebilir mi? Ayetlerde ٱلۡكِتَٰبِ وَٱلۡحِكۡمَةِ şeklindeki ifadede yer alan “vav” harfi, yani Türkçe mealde de aynı şekilde yer alan “ve” bağlacı, kitap ve hikmetin iki ayrı bilgi olduğunu belirtir. Dolayısıyla hikmet kelimesinin kitabın sıfatı yapılarak “içinde hikmet olan kitap” şeklinde tercüme edilmesi, böylece peygamberlere verilenin sadece “hikmetli kitap” olduğu iddiası Arap dili açısından kayda değer değildir. Zira kitap ve hikmet kelimeleri arasındaki “vav” harfi sıfat-mevsuf olmalarına, yani hikmet kelimesinin kitabın sıfatı olmasına engeldir. Hatta bu iki kelimenin birbirinden bağımsız olduğunu belirtir.
Aslında Kur’ân-ı Kerim’de “hikmet” kelimesiyle aynı kökten gelen “el-hakîm” kelimesinin Kur’ân’ın sıfatı olarak geldiği ayetler de bulunmaktadır. Ancak bu ayetlerde “hikmet” kelimesi değil “el-hakîm/hikmet ihtiva eden” kelimesi zikredilmiştir. Nitekim الٓرۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ ٱلۡحَكِيمِ (Yunus, 10/1), تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ ٱلۡحَكِيمِ (Lokman, 31/2), وَٱلۡقُرۡءَانِ ٱلۡحَكِيمِ (Yasin, 36/2) ayetlerinde Kur’ân, “içinde hikmet olan kitap” olarak nitelendirilirken el-hakîm kelimesi zikredilmiştir.[1] Ayrıca dikkat edilirse bu ayetlerde geçen kitap ve hakîm kelimeleri arasında sıfat-mevsuf olmalarına engel olacak vav harfi de bulunmamaktadır. وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ ve yukarıda zikredilen benzeri ayetlerdeki ٱلۡحِكۡمَةِ ise kitabın sıfatı değil, Peygamber’e verilen kitap dışındaki bilgiyi ifade eder.
Hikmet kelimesinin kitabın vasfı olarak zikredilmiş olabileceği söylemi (وَمَآ أَنزَلَ عَلَيۡكُم مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ وَٱلۡحِكۡمَةِ يَعِظُكُم بِهِ) “Allah’ın size bahşettiği nimetleri, kitap ve hikmetten size öğüt vermek üzere inzâl ettiklerini hatırlayın.” (Bakara, 2/231) ayetindeki “bihî” zamirinin müzekker/eril olmasından hareketle de desteklenmeye çalışılmaktadır. Bilindiği üzere Arapçada kelimeler ya eril/müzekker veya dişil/müennes kalıpta gelmektedir. Ayrıca herhangi bir kelimeye işaret eden zamirlerin de o kelimeyle aynı kalıpta kullanılması gerekmektedir. İşte hikmet kelimesinin kitabın vasfı olarak zikredildiği iddiası hakkında bu kaide gündeme getirilmekte ve يَعِظُكُم بِهِۦ /“size öğüt vermek üzere” ifadesinde yer alan “bihî” zamirinin, müzekker/eril olduğu için yine müzekker bir kelime olan kitap kelimesi için uygun olduğu, hikmet kelimesinin ise ancak kitabın vasfı olarak anlamlandırılmaya uygun düşeceği savunulmaktadır. Ancak bu iddia da Arap dili açısından doğru değildir. Zira ayette ilgili kısım “mâ” ismi mevsulü ile başlamakta ve يَعِظُكُم بِهِۦ ifadesine kadar olan kısım bir bütün halinde onun sıla cümlesi olmaktadır. Daha açık ifade etmek gerekirse, “size öğüt vermek üzere” anlamındaki يَعِظُكُم بِهِۦ ibaresinde yer alan “bihi” zamiri yalnızca “kitap” kelimesine değil “kitap ve hikmetten size indirdikleri” terkibinin/tamlamasının bütününe işaret etmektedir. Ve böyle terkipler söz konusu olduğunda zamirin müzekker olarak gelmesi esastır. Dolayısıyla söz konusu zamirin müzekker/eril olarak gelmesinin sebebi, “kitap” kelimesiyle değil “mâ” ismi mevsulü ile ilgili olmasıdır. Ayrıca bu ayette de yukarıda zikredilen bazı ayetlerde olduğu gibi kitap ve hikmet kelimeleri arasında vav harfi bulunmaktadır ve bu harf zaten iki kelimenin sıfat-mevsuf olmasına engeldir. Dolayısıyla böyle bir iddia ile de hikmetin Kur’ân’ın sıfatı olduğu düşüncesini desteklemek mümkün değildir.
Görüldüğü üzere, bazı ayetlerde Kur’ân’ı Kerim “hakîm/hikmet ihtiva eden” kitap olarak nitelendiği halde diğer bazı ayetlerde Hz. Peygamber’e ayrıca hikmet verildiği ifade edilmektedir. Bu durum, Hz. Peygamber’e Kur’ân’dan ayrı bir “hikmet” bilgisi verildiğine delalet eder. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in bilgi kaynakları arasında Kur’ân-ı Kerim’in dışında yine kendisine Allah tarafından indirilen hikmet bilgisi de bulunmaktadır. Rasûlullah (sav) bu bilgiyi de insanlara öğretmekle görevlendirilmiştir. Hz. Peygamber’in “Bana Rabbimden biri geldi.” (Buhârî, Cenâiz, 1), “Az evvel Cebrâil bana haber verdi.” (Buhârî, Enbiyâ, 1), “Rüyamda gördüm.” (Buhârî, Ta‘bir, 39; Müslim, Ru’yâ, 20) ve benzeri ifadelerle naklettiği bilgiler bu türdendir. Bu bilgilerden hareketle, Hz. Peygamber’e verilen hikmet ile Kur’ân’ın kastedildiği görüşünün zorlama bir yorum olduğu anlaşılmaktadır.
Dipnotlar:
1- Söz gelimi İsrâ suresinde zinaya yaklaşmamak, cana kıymamak, yetim malına dokunmamak, ahde vefa göstermek, ölçüde hile yapmamak, bilgisizce hareket etmemek, böbürlenmemek konuları zikredildikten sonra bunların Allah’ın vahyettiği hikmetler olduğu ifade edilmek suretiyle (el-İsrâ 17/32-39) Kur’ân’ın hikmet içerdiği belirtilmektedir.
Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.